HAMAS’ın Gazze’deki ABD-İsrail ablukasını yarmak için başlattığı hareket birinci yılını doldurmak üzere…
Kısaca, kendi vatanında var olma mücadelesi olarak özetleyebileceğimiz bu harekatın sonuçları ise malum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 79. Oturumu’ndaki konuşmasında yaptığı tanımlamayla “Gazze dünyanın en büyük kadın ve çocuk mezarlığına dönüştürüldü.”
Bu savaşı, Haçlıların akla gelebilecek her yol, imkan ve ölüm araçlarıyla desteklediği yeni vaktin Hitler’i Netanyahu’yu daha baskın bir silahlı güçle durdurmanın dışında bir bitirme ihtimali de –şimdilik– yok.
Bu yüzden vicdan sahibi insanların ve Müslümanların tepkileri söz konusu bir yılın sonunda manen zayıflamıyorsa da giderek kendi üstüne kapanıyor ve yine Haçlılardan gelebilecek bir medet beklentisine evriliyor.
Söz konusu tepkilere mekan olan sosyal medya ta başından beri SiyoNazilerin arka bahçesi değil miydi zaten? Vicdani bir zorunlulukla başını hafifçe de olsa çıkarmaya kalkışan x’in sahibi Elon Musk’ın burnunun nasıl sürtüldüğü, x dahil diğer sosyal medya sitelerinin Gazze’deki soykırımı örtmek için nasıl yarıştıkları nasıl unutulabilir?
Düşünce özgürlüğünü ve haber alma hakkını güya inşa etmiş olan demokrat dünyanın hiçbir itirazıyla karşılaşmayan 165 gazetecinin katledilmesi de aynı Haçlı tezgahının bir parçası değil mi? En son ABD-İsraili’nin, Filistin’in kağıt üstündeki başkenti Ramallah’a düzenledikleri askeri bir baskınla El Cezire televizyonunun Batı Şeria ofisini kapatmaları derin bir suskunlukla geçiştirilmedi mi?
Daha yakınımıza bakalım: PKK’nın güdümündeki Kemalistlerin, içerideki Gazze gündemini değiştirmek maksadıyla başvurdukları komplolar, ayak oyunları ayyuka çıkmadı mı? En son rakı üzerinden yürütülen siyasi kampanya onca gülünçlüğüne rağmen Kemalizmin şiarı haline getirilerek, Anayasa’nın değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez ilk dört maddesine adeta beşinci bir madde olarak eklenmedi mi?
Hasılı dışta ve içte SiyoNazi güdümlü olarak başlatılan yeni Haçlı seferinin ürettiği bu sonuçlar, gözlerimizin önünde gerçekleşen soykırıma karşı tepkileri de soğurdu ve ilgili tüm itirazları güçsüzleştirerek, ABD-İsraili’nin yenilmezliği kanaatine havale etti.
Böylece mezkur bir yılın sonunda nefretle büyüyen bir suskunluk, çaresizliğin doğurduğu bir bunalma kaldı vicdan sahiplerinin elinde…
Bu bağlamda geriye ilk çekilenler içi boş cümlelerle kahramanlık destanları yazmaya kalkışanlardı. Onların moral-motivasyon sağlamak adına önce çıkardıkları her husus, zafer beklentisi içinde olanlarda hep daha fazlasını, en etkili yenisini istemeyi doğurdu. Asıl mücadelenin –bin bir türlü maddi vaatlerle kandırılarak– Filistin’de toplanmış üç buçuk Yahudi ile değil Haçılılarla yapıldığı bunlarca ıskalandığı için son tahlilde Yahudilerin defterine yazılan soykırım, onlardan korkulmasının açık bir telkinine dönüştü. İran’ın ve Lübnan Hizbullah’ının görüşte aslan gibi kükreyip, gerçekte kedi gibi pısmalarının da etkisiyle ilgili tutumun sahipleri onlarla aynı yolu izledikleri için geriye ilk çekilenlerden oldular.
Tablo aşikar ve sonuçlar malum. Üstelik Haçlı seferi HAMAS’ın Gazze direnişini aşıp, Lübnan ve Suriye’ye yöneldi; adım adım Arzı Mevud hülyasının gerçekleştirilmesine evrildi.
Bizlere öğretildiği gibi dini paranteze almış bir Batı ile değil bilakis dini her zaman ve her alanda kendi gücünü tahkim etmek için kullanmış bir Batı ile yeniden yüz yüzeyiz artık. Bu sebeple onlardan beklenen her medetin zilleti peşinen satın almaktan başka bir adı olmayacaktır.
Tuleytula’nın Haçlı ittifakıyla işgale uğradığı 1085 yılından beri karşılıklı maksatlar açık, hedefler hep aynıdır. Dolayısıyla Filistin hareketini desteklemek ya da desteklememek Haçılarla birlikte olmak ya da olmamak şeklindeki önemli bir tercihin öznesidir.
Yukarıda kısmen değindiğimiz SiyaNazi güdümlü Kemalist kalkışmalara rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin Filistin konusunda sergilediği asalet her girişimin, çalışmanın önündedir.
Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’daki konuşması ferdî girişimlerin fevkinde devlet sesinin değerini bir kez daha göstermiştir.
Ancak ferdî girişimler, zulme başkaldırı idrakini, istiklal aşkını beslemesi bakımından halen önemlidir.
Bu nedenle geçen bir yılı, içi boş kahramanlık söylemlerinden arındırarak en iyi şekilde değerlendirmek, bir ucu er geç Türkiye’ye uzanacak olan yeni Haçlı seferini yeniden ve yeniden geri püskürtmenin yollarını aramak en acil işimiz olmalıdır.