Gelir dediler gelmedi. Bu gelişin bir seviyesi olmalıydı. Seviye buhar olunca gider dediler. Daraldı daraldı. Sonunda gitti de!
Tazeliğini kaybeden iktisadi tahayyüller kartlaştı usuldan... Karta kaçan ihtiyaç listesi uzaya dursun... Gel de ayıkla şimdi parayı puldan!
Kanaat... Yedi gün yirmi dört saat... Olmazın kod adı: Vaat! Ama diye başlayan cümle kurmak... Zinhar! Kabahat... Meşhur metafor... Hiçbir şey göründüğü gibi değil... Sende bu önermenin önünde huşuyla eğil...
Düne üzülmekten, geleceğe kaygılanmaktan Allah'a sığınan için sıkıntı yok... Sıkıntı yok sayılmak belki... Varsayım bile olmamışların âhı tutar mı tutar... Sıfır çok obur bir sayı... Kiminle çarpışsa yutar. Az gelişmişlik ikliminde matematik âlimi olmaya gerek yok! Dört işlem dört mevsim kâfi... Gerisi tamamen izafi!
Açıortay kimlikler çağında, demirci körüğü misali... Sahicilik aramak ne kadar da beyhude! Kısır bulutların güneşi örtmesi, yağmayan yağmura sitemkâr olmaya mani değil... İlk düğmenin yanlış iliklendiği gömlek ütülü olsa ne fark eder? Sualler gani... En nihayet akıl çark eder.
Nân-ı aziz... Esastan bozulan bir dava kimine göre... Kimine lüzumsuz bir ayrıntı... Bazen abartı... Bazen cıngar çıkarma bahanesi... Tutarsızlık denkleminde kadim meseleler dahi... Şâhi...
Yetinmekle yitirmek kardeş olmuş... Birlikte çelik çomak oynuyorlar. Oyun teorisi dedikleri böyle bir şey miydi? Hayır hayır! Linguistik hilelerle konuşmanın Türkçesi, laf ebeliği yapmak... Hoş... Artık sezaryenle kurulmuş cümleler çiziyor istikameti... Belagat hoş bir hatıra artık... Lisan... Eski bir defter... Kapağı yırtık!
Makas açılıyor. Gittikçe uzaklaşıyoruz kendimizden... Biriktirdiğimiz sular bile şikayetçi bendimizden! Mütemadiyen aynı çukura düşen teker misali... Sarsıla sarsıla içimiz geçiyor. Hayal ve avuntudan yana hudut yok... İçimizden neler geçiyor...
Her şeyi merkezinde bırakmak tercihiyle Merkez Efendi olan gönül ne de yüce! Değişimle yatıp kalkan akıl say ki cüce... Bodurlaşan hakikat değil elbet... İrtifa kaybeden hakikatimsilik! Bu sebepten imitasyon ruhlar sardı afakımızı... Ucube ve silik!
Tazeliğimiz dünde kaldı. İhtiyar ve bahtiyar olamadan... Kart geldik kart gidiyoruz. Sonra bir ikaz çınlıyor hal koridorunun yosun tutmuş duvarlarında: Yetersiz Bakiye!