• 100. yılında Lozan'ı nasıl değerlendirmek gerekiyor?
• Birinci Dünya Savaşı sonunda Musul ne durumdaydı?
• Binbaşı Noel kimdir? Güneydoğuda ne işi vardı?
• Musul'a yapılan Özdemir harekatı nedir?
• Derbent Savaşı kiminle nerede yapıldı?
• Şefik Özdemir Bey son anda niçin yalnız bırakıldı?
• Musul meselesi Lozan'da nasıl tartışıldı?
• Musul Birleşmiş Milletler'e niçin havale edildi?
• Velhasıl Musul elimizden nasıl uçup gitti?
100. YILINDA LOZAN'I NASIL DEĞERLENDİRMEK GEREKİYOR?
100 yıldır sönmeyen bir balon gibi, Lozan için lehte ve aleyhte birçok iddialar ortaya atıldı. Herkes kendi görüşü doğrultusunda değerlendirmeler yaptı. Resmi tarih yanlıları Lozan'ı büyük bir zafer olarak gösterip, Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa ve bütün dünya tarafından tanınması ve sınırlarının güvenceye alınması olarak değerlendirdi. Karşı görüşte olanlar ise başlıca iki konu üzerinde eleştirilerini yoğunlaştırdı:
Birinci konu, Lozan'da görüşülen Misakı Milli sınırları ve Musul Meselesi.
İkinci konu ise, Lozan'ın gizli maddeleri.
Bu yazıda Musul'un yakın tarihteki durumu, Birinci Dünya Savaşı sonunda Mondros'la birlikte işgali, Osmanlı Meclisi Mebusanı tarafından Misakı Milli sınırları içinde gösterilmesi, TBMM'nin de bu kararı kabul ederek desteklemesi, bu arada yapılan Özdemir harekatının başarılı olması, tam sonuç alınacak aşamaya geldiği sırada aniden geri adım atılması, birinci Lozan görüşmelerinde ısrarla Musul'un savunulması, ikinci görüşmelerde ise birdenbire bu ısrar ve tutumdan vaz geçilmesi, son olarak da Birleşmiş Milletler'e havale edilen Musul'un elimizden uçup gitmesi incelenecektir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONUNDA MUSUL NE DURUMDAYDI?
Bugünkü Irak toprakları Osmanlı hakimiyetinde idari yönden Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerine ayrılmıştı. Kerkük ve Süleymaniye sancakları da Musul vilayetine bağlıydı. Selçuklu Devletinden bu yana 800 yıl Türk idaresinde kalan Musul, Birinci Dünya Savaşı öncesinde 350 bin nüfusa sahipti. Zengin petrol rezervleri ve Bağdat demiryolunun inşası Musul ve çevresinin önemini bir kat daha artırmıştı. Sultan Abdülhamid Han 1888 ve 1889 yılında çıkardığı iki fermanla, Musul ve Bağdat vilayetlerindeki petrol bölgelerini Hazineyi Hassa'ya bağlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı'nda 1918, hem Filistin-Suriye hem de Irak cephesinde ihanet, hezimet ve kayıp yılıdır. Çeşitli oyunlarla 1917 Aralık ayında Kudüs'ü işgal eden İngilizler, ertesi sene bir dizi ihanet çemberi içinde Filistin'i işgal ettiler. Son olarak 20 Eylül 1918'de Nablus'ta Osmanlı ordularını imha ettiler. Bizim başarı olarak ilan ettiğimiz geri çekilmelerde, binlerce şehit ve gazimizin yanı sıra İngilizler 75 bin askerimizi esir aldılar.
Savaş sonunda Osmanlı heyeti Limni adasının Mondros Limanına giderek, İngiliz heyetiyle barış görüşmelerine başlamış, mütareke 30 Ekim'de imzalanmıştı. İngilizler Kerkük işgalinden sonra ileri harekatlarına devam ederek, Mondros'un imza edildiği gün 6. Ordunun Dicle Grubunu esir almışlardı. Toplam 8 bin personel, 3 bin 500 hayvan ve 57 top düşmanın eline geçmişti. 1 Kasım günü 6. Ordu Kumandanı Ali İhsan (Sabis) Paşa, İngiliz Generali Marshall'a gönderdiği mektupta mütarekenin imzalandığı gün itibariyle iki tarafın arasındaki arazinin tarafsız bölge olduğunu belirtti. Marshall ise Mondros'un 7. maddesine göre stratejik bölgeleri işgal etmeye hakları olduğunu iddia etti. Böylece İngiliz birlikleri mütareke şartlarına aykırı olarak ve bulundukları sınırı ihlal ederek 3 Kasım'da Musul'a girdiler. 11 Kasım'da ise şehri tamamen işgal ettiler.
BİNBAŞI NOEL KİMDİR? GÜNEYDOĞUDA NE İŞİ VARDI?
Edward William Charles Noel (1886-1974) Birmingham Kraliyet Askerî Akademisinde okudu. 1908 yılında Hindistan İngiliz Ordusunda görev aldı. 1915’te İran’ın Ahvaz şehrine konsolos olarak tayin edildi. Burada dört sene kaldı ve değişik lehçeleriyle Kürtçeyi öğrendi. Bölgenin ileri gelen Kürt aşiretleriyle dostluklar kurdu. Mondros’tan sonra Bağdat İngiliz İstihbaratında görev verildi. Bölgeyi inceleyip Kürt liderlerle görüşmek üzere 1919'da Güneydoğu Anadolu'ya gönderildi.
Nisan ayında Musul’dan Nusaybin’e doğru yola çıktı. Nusaybin’de görüştüğü aşiretlerin hâlâ Osmanlıya taraftar olduklarını İngiliz ve Ermeni istilacılara karşı savaşmaya kararlı olduklarını raporlarında belirtti. Yolda aşiretlere misafir olarak Mardin’e gitti. Buradaki Hıristiyanlarla da tanışan Noel, halkın İngilizlere karşı direniş içinde olduğunu rapor etti. Bu rapor İngiliz yetkililerin bağımsız bir Kürdistan kurulması konusunda şüpheye düşmelerine sebep oldu. Kendini “Kürt Lawrence” olarak tanıtan Noel, Kürtleri İslam birliği çizgisinden uzaklaştırarak, milli duygularıyla İngiliz emellerine alet etmeye çalıştı. Şeyh Mahmut ile karşılaşan Noel, onun çok kurnaz olduğunu, Osmanlı ve İngilizlerle aynı anda pazarlık yaptığını fark etti.
Temmuz ayında İstanbul’a giden Noel, “Kürdistan Teali Cemiyeti” Başkanı Seyyid Abdülkadir, Bedirhan aşireti liderleri ve diğer ileri gelenlerle bir toplantıya katıldı. Resmi kıyafetle katıldığı bu toplantıda Noel’nin bazı aşırı sözleri İngiliz Dışişleri yetkililerinin tepkisine sebep oldu. Sonunda Kürt liderleriyle Halep’te buluşmaya karar verdiler. Noel, Ağustos’ta Seyyid Abdülkadir, Bedirhan aşiretinden Celadet Ali ve Kamuran Ali ile Halep’te bir araya geldi.
Bu toplantı sonrasında Noel’in yazdığı raporda Doğudaki altı vilayeti içine alan İngiliz mandasındaki yeni bir yönetimin detayları veriliyordu. (“Vilayatı sitte” 1878 tarihli Berlin Anlaşmasında gündeme gelen şu altı ilimizdir: Sivas, Erzurum, Van, Diyarbakır, Elaziz ve Bitlis) Buna göre Kuzey bölgesi Ermenilere, Güney bölgesi Kürtlere ait olacak, her iki bölge de ortadaki yönetim merkezine bağlı olacaktı. Daha sonra Antep’e giden Noel, yolda misafir kaldığı aşiretlerin halk oyunlarını, yemek kültürlerini, giyimlerinin rengine kadar folklor özelliklerini notlarına yazdı.
Eylül ayında Malatya’ya giden Noel, burada Malatya Mutasarrıfı Halil ve Sivas Valisi Ali Galip (Harput eski valisi) tarafından karşılandı. Maksatları Sivas’ta yapılacak olan Kongre’yi engellemekti. Fakat Elaziz’deki 15. Alay Kumandanı İlyas Bey’e Noel ve etrafındakileri yakalama görevi verilince, hepsi Malatya’dan kaçtılar. 1919 yılı sonunda Binbaşı rütbesine yükselen Noel, ayrıca Üstün Hizmet Ödülü de aldı. 1938 yılına kadar Irak bölgesinde kalan Binbaşı Noel, seyahatlerindeki izlenimlerini, notlarını ve raporlarını "Kürdistan 1919" adlı eserinde günlükler şeklinde yayınladı. Bölgedeki siyasi, kültürel, etnografik ve folklorik yapıyı Binbaşı Noel’in bakış açısından bu kitapta görmek mümkündür.
MUSUL'A YAPILAN ÖZDEMİR HAREKATI NEDİR?
Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de Misakı Milli kararlarını kabul etmişti. Bu kararlara göre Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil Misakı Milli sınırları içinde sayılıyordu. İtilaf Devletleri bu kararlardan hoşlanmamışlar, bazı mebusları tutuklayarak, Malta'ya göndermişlerdi. İstanbul hükümeti 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. İtilaf kuvvetleri Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti, Güneydoğuda ise bir Kürt Devleti kurulmasını istiyordu.
İngiltere'nin desteğiyle Şerif Hüseyin'in oğlu Emir Faysal 23 Ağustos 1921'de Irak Kralı olmuştu. 1 Şubat 1922'de Ankara hükümeti, Misakı Milli sınırları içinde kalan Musul'a bir harekat düzenlemeye karar verdi. Bu harekat için Yemen Fatihi Özdemir Paşa'nın soyundan gelen 1885 Kahire doğumlu Antep Kuvayı Milliye kumandanlığı yapmış olan Şefik Özdemir bey seçildi. Milis yarbayı Şefik Özdemir Bey kumandasında 20 kadar subay Musul bölgesine geçerek aşiretlerden topladığı kuvvetlerle, Fransız ordusundan kaçan Müslüman Tunus ve Cezayirli askerlerden bir birlik kurdular. 22 Haziran 1922'de Revandiz'e gelen Özdemir Bey müfrezesi bölge halkı tarafından sevinç gösterileriyle karşılandı. Temmuz ayında İngilizlerin yaptığı bombardımana rağmen Revandiz'de güçlenen Özdemir bey, 31 Ağustos'ta İngilizlere taarruz edip Derbent Muharebesini kazanarak 4 İngiliz uçağını da düşürdü. Telaşa kapılan İngilizler 10 Ekim'de alelacele Süleymaniye'de bir Kürt yönetimi kurdular.
Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa, 7 Eylül 1922'de Doğu birliklerine çektiği bir telgrafta "İcap ederse Musul silahla alınacaktır" demişti. 10 Kasım'a kadar Siirt, Diyarbakır, Mardin hattında toplanacak birliklerin Lozan'dan önce Musul'u işgal etmesi planlanmıştı. 20 Kasım'da Lozan Konferansı'nın başlamasına rağmen askeri harekat hazırlıkları devam etti. Fevzi Paşa 2 Aralık'ta İzmir'den Ankara'ya gönderdiği telgrafta; 5800 piyade, 1400 süvari, makinalı tüfekler ve topların hazır olduğunu, 10 gün içinde Musul'a taarruzun başlayabileceğini bildirmişti.
Lozan konferansı devam ederken TBMM görüşmelerinde bizzat Mustafa Kemal Paşa, "Musul vilayetinin Türkiye Devleti’nin millî sınırları içerisinde olduğunu, buraları ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmenin mümkün olamayacağını ve Cemiyet-i Akvam’ın (BM'nin) bu konuyla hiçbir ilişkisi olmadığını" ifade ediyordu.
Lozan'ın birinci görüşmeleri 4 Şubat 1923 tarihinde kesilmiş ve İngiltere konferansı terk etmişti. Aslında Türkiye diplomatik çözümün kesintiye uğramasını fırsat bilerek Musul'a yönelik yaptığı askeri hazırlıkları tamamlayıp taarruza geçebilirdi. Fakat Mart ayında aniden askeri harekattan vazgeçildiği cepheye bildirildi. Özdemir Bey bu karara çok şaşırmakla birlikte, 5 Nisan'da gönderdiği raporda yapılan hazırlıkların ve kazanılan başarıların boşa gitmemesi için hiç değilse Revandiz'in elde tutulmasını teklif etti. Buna rağmen askeri desteğin ve maddi yardımların tamamen kesilmesiyle bölgede sahipsiz kalan Özdemir Bey müfrezesi, kendi canlarını kurtarmak için İngiliz kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. 23 Nisan'da sarp dağları aşarak İran'a sığınan Özdemir bey, ancak 10 Mayıs'ta Van'a ulaşarak Şark Cephesindeki 9. Kolorduya katılmayı başardı.
MUSUL MESELESİ LOZAN'DA NASIL TARTIŞILDI?
TBMM; İsmet Paşa'nın baş murahhas, Hasan Bey ve Rıza Nur'un üye olduğu 40 kişilik heyeti İsviçre'nin Lozan şehrine gönderirken, Misakı Milli'yi gerçekleştirme talimatı vermişti. En önemli konu da, Musul'un Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olduğunu ve sınırlarımız içinde kalması gerektiğini savunmaktı.
Lozan'da görüşülen önemli konu başlıkları şöyleydi: Musul meselesi, İstanbul ve Trakya’da 20.000’den fazla Türk askeri bulundurulmaması, kapitülasyonlar, İtilaf güçlerinin istedikleri tazminat, Osmanlı borçlarının mirasçı konumundaki devletler arasında paylaştırılması. 20 Kasım'da başlayan görüşmelerin uzaması üzerine İngiltere Başbakanı Bonar Law tarafından İngiliz Başmurahhası Lord Curzon’a 28 Aralık 1922 tarihinde gönderilen yazıda; "Lozan’da sorunların birikmeye başladığı, Musul meselesi yüzünden Türk tarafının görüşmeyi terk edebileceği, eğer böyle olursa, İngiltere’nin petrol sebebiyle barışı reddettiği düşünülerek bütün dünyanın nefretini uyandıracağı" ifade edilmiştir.
Mustafa Kemal ise 23 Ocak'tan sonra görüşmeleri şöyle değerlendirmiştir:
"Kabul etmekle karşılaşacağımız zararla, askeri faaliyete geçmekle elde edeceğimiz sonucu çok dikkatle karşılaştırmak mecburiyetindeyiz. Her halde kararımız olumlu olacaksa, buna konferans kesilmeden ve İsmet Paşa geri dönmeden karar vermemiz gerekir. İsmet Paşa'nın geri dönmesi halinde verilecek bir tek karar vardır, o da askeri faaliyete geçmektir."
İngiltere ve Türkiye'nin Musul konusundaki katı tutumları sebebiyle 4 Şubat 1923 tarihinde Lozan konferansı kesintiye uğramıştır. Lord Curzon, Türkiye'nin ikna edilememesinin sebebini İnönü'nün inatçılığına bağlarken, İngiltere kamuoyu ise Lozan'ın kesintiye uğramasını kendisinin başarısızlığı olarak görmüştür.
Bu arada karşılıklı teati edilen mektuplardan sonra 23 Nisan'da Lozan konferansının ikinci görüşmeleri tekrar başlamıştır. Musul konusunda anlaşma sağlanamaması üzerine İngiltere'nin istediği olmuş ve 3. madde ile Musul gündemden çıkarılmıştır:
“Türkiye ile Irak arasındaki sınır, anlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak dokuz aylık bir süre içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında görüşülecek, anlaşma sağlanamazsa konu Birleşmiş Milletlere götürülecektir”
MUSUL BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'E NİÇİN HAVALE EDİLDİ?
İngiltere, Lozan konferansının başından beri Musul meselesini gündemden çıkarıp BM'ye (O günkü adıyla Cemiyet-i Akvam) havale etmek istiyordu. Çünkü BM'de oy çokluğuna güvenerek Musul'un Türkiye'ye bırakılmayacağından emindi. İsmet Paşa ise, birinci görüşmede Misakı Milli'nin inatçı savunucusu iken, ikinci görüşmelerde bu ısrarından vaz geçmiş, Musul'un İngiltere ile ikili görüşmelerde veya BM'de çözümlenebileceğine inanmıştı. Halbuki İngilizler ikili görüşmeleri çıkmaza sokmak ve kararı BM'ye götürerek oradan istediği sonucu elde etmenin planını çoktan yapmışlardı. Türkiye, ikinci Lozan görüşmelerinde ısrarlı tutumunu sürdürebilseydi, muhtemelen Musul meselesi lehimize çözülmüş olacaktı.
Bu görüş değişikliğinin sebebini açıklamak elbette kolay değildir. Özellikle Mustafa Kemal'in TBMM'de yaptığı konuşmalarda Musul'dan vaz geçmeyeceğini, BM'ye havale edilmesini kabul etmeyeceğini ve İnönü'nün Lozan'ı terk ederek geri dönmesi halinde askeri seçeneğin gündeme geleceğini açıkça belirtmesine rağmen; birdenbire tam aksi bir görüşü kabul etmesini anlayabilmek çok zordur.
Ancak bu görüş değişikliğine ışık tutacak TBMM'deki görüşmeleri dikkatle incelemek gerekir. Bugün artık açıklanan "Gizli görüşme zabıtları"na göre mecliste çok sert tartışmalar yapılmış, muhalif milletvekilleri özellikle Hüseyin Avni Bey ve Ali Şükrü Bey, gerek İnönü'ye gerekse Başbakan Rauf Bey'e çok sert eleştirilerde bulunmuş ve Musul'un BM'nin insafına terk edilemeyeceğini söylemişlerdir.
Bu arada ikinci Lozan görüşmelerinin başladığı gün olan 23 Nisan'da, TBMM üç yılını doldurmuş ve yenilenmesi için seçim kararı alınmıştı. İşin ilginç tarafı Lozan anlaşmasının onaylandığı gün olan 23 Ağustos'ta ise İkinci TBMM göreve başlamıştı. Lozan Anlaşması'nın birinci Meclis'te onaylanma ihtimalinin bulunmadığı düşünülerek muhtemelen daha uyumlu mebuslarla ikinci Meclis oluşturulmuştur. Musul konusunun gündemden çıkarıldığı Lozan anlaşmasının yazılı maddeleri acaba bu kadar önemli miydi? Yoksa yazıya geçirilmeyen, kapalı kapılar ardında konuşulan ve devletin siyasi geleceğini belirleyen taahhütler ve sözleri ihtiva eden gizli maddeler mi vardı?
Velhasıl Musul elimizden nasıl uçup gitti?
İngiltere ve Türkiye Lozan'dan 9 ay sonra 19 Mayıs 1924'te İstanbul'da yeniden bir araya gelmişlerdir. Haliç görüşmelerinde Türk tarafı Musul konusunda bilinen tezini ortaya koyarken, İngilizler çözümsüzlük için çeşitli siyasi manevralar yaparak 5 Haziran'da konferansı kesintiye uğratmıştır. Lozan'ın 3. maddesi gereğince de konu Milletler Cemiyeti'ne havale edilmiştir. 5 Ağustos'ta başlayan görüşmeler İngiltere yüzünden çıkmaza girince BM bölgeye bir araştırma Komisyonu göndermiştir.
Sonunda Komisyonun tavsiyesine uyan BM, 16 Aralık 1925'te Türk nüfusun azınlıkta olduğu, çoğunluğun ise Kürtlerden oluştuğu gerekçesiyle Musul'un Irak topraklarına katılmasına karar vermiştir. Türkiye'nin itirazları ise nazara alınmamıştır. Nihayet 5 Haziran 1926 tarihinde yapılan Anlaşma ile, Musul'dan vaz geçmemiz karşılığında 25 yıl boyunca Irak petrol gelirlerinin % 10'unun Türkiye'ye verilmesi karara bağlanmıştır. Ancak daha sonra 500 milyon İngiliz Lirası karşılığında bu hakkımızdan vaz geçtiğimiz, yıllar sonra da tahsil edemediğimiz bu bedelin alacak listesinden silindiği ifade edilmiştir.
Velhasıl Musul elimizden uçup gitmiştir!