İsrail'in 2010 yılında alçakça yaptığı Mavi Marmara saldırısının üzerinden on yıl geçti. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. İsrail saldırganlığının bilinmeyen, daha doğrusu unutturulan çok ilginç bir örneği 1967'de yaşanmıştı. El Cezire’nin altı yıl önce gizli telsiz kayıtlarına ulaşarak deşifre etmesiyle gün yüzüne çıkan olay, maalesef dünya kamuoyunda pek fazla yankı bulmadı. Türkiye'de ise hemen hiç bilinmiyor. Altı Gün Savaşı'nın ve Kudüs işgalinin 53. yılında, USS Liberty olayını yazarımız Nurettin Taşkesen sizin için araştırdı.

Yıl 1967, günlerden 8 Haziran. Yer: Mısır'ın Sina Yarımadası açıklarındaki uluslararası sular.

Akdeniz'in masmavi sularında bir zırhlı ağır ağır yol alıyordu. Dört gündür bölgede cereyan eden savaş ortamına rağmen, güvertesinde ABD bayrağı dalgalanan USS Liberty adlı istihbarat gemisinin 294 personeli kendilerinden gayet emindi. Çünkü savaşı başlatan ve galip durumda olan İsrail, ABD'nin müttefiki idi. İsrail'e geminin bölgede seyir halinde olduğu daha önce bildirilmişti.

Liberty en gelişmiş dinleme ve haberleşme cihazlarıyla donatılmış bir istihbarat gemisiydi. Gemide sadece kendilerini saldırganlardan koruyacak hafif silahlar vardı. Öğlene doğru üzerlerinde uçan İsrail jetlerini gören gemi mürettebatı, hiçbir endişeye kapılmadan onlara el salladı. İsrailli pilotların da ABD gemisini tanıdıkları belliydi. Güvertedeki bayrak ve geminin arkasındaki kocaman harflerle USS LIBERTY yazısından başka, ön kısımdaki GTR 5 numarası da onun ABD donanmasına ait olduğunu gösteriyordu. Geminin bölgedeki asıl amacı, İskenderiye'deki Rus casus uçakları hakkında istihbarat toplamaktı.

Mürettebat rahat bir şekilde görevlerini yaparken bazıları da güvertede Haziran güneşinin keyfini çıkarıyordu. Saat 14.00 civarında üzerlerinde tekrar İsrail jetleri alçaktan uçmaya başladı. Ama bu defaki hiç de dostça bir uçuş değildi. Askerler ne olduğunu anlamadan üzerlerine uçaklardan mermi yağmaya başladı. Daha o anda birçok asker oracıkta can verdi. Ardından İsrail jetlerinden gemiye napalm bombaları atıldı. Yarım saat süren bu hava saldırısından sonra denizde İsrail hücumbotları görüldü. Karşılarında bulunan sanki bir düşman gemisiymiş gibi, botlardan torpido fırlatılmaya başlandı.

Torpidolardan biri Liberty'nin ön kısmına çarpınca geminin zırhında 11 metreye 7 metre büyüklüğünde kocaman bir delik açıldı. Gemi su almaya başladı ve hafif yan yattı. Hücumbotlar tahliye sandallarını bile kurşunlayarak kullanılamaz hale getirdiler. Ölenler ve yaralananların dışındaki personel, geminin batmaması için gayret gösteriyor, sağlam kalan cihazlardan imdat çağrısı yapmaya çalışıyordu. İsrail ise geminin yardım mesajlarını bile engelliyordu. Halbuki imdat frekansını bozmak uluslararası hukuku ihlal etmekti. Nihayet bir asker, telsizi çalıştırdı ve 800 km uzakta bulunan ABD 6. Filosuna bir mesaj göndermeyi başardı.

Bu mesajı tesbit eden İsrail kuvvetleri saldırıyı kesti. ABD jetlerinin uçak gemisinden havalandığını haber alan askeri yetkililer, büyük bir telaşla olayın bir yanlış anlamadan kaynaklandığını söyleyerek özür dilediler. İsrailli pilotlar geminin Mısır Deniz Kuvvetlerine ait olduğunu zannederek saldırının yapıldığını iddia ettiler. Bir müddet sonra bir İsrail helikopteri Liberty üzerinde uçmaya başladı. Sonra gemiye yaklaşarak güverteye bir torba attı. İçindeki portakallarla ağırlaştırılmış torbada bir not pusulası vardı:

"Gemide ölen var mı?"

Halbuki torbanın düştüğü yerde kopmuş kol ve bacaklar, oraya buraya dağılmış cesetler açıkça görülüyordu. Akşam olduğunda 34 Amerikalı asker ölmüş, 171 kişi de yaralanmıştı. Sabaha kadar hiç bir yerden yardım alamayan USS Liberty kaptanı McGonagle, kendi imkânlarıyla gemiyi yüzdürmeye çalışmıştı.

Ertesi günü yardıma gelen 6. Filoya ait gemiler yaralıları tahliye ettikten sonra, Liberty Malta limanına çekildi ve tamirata başlandı. Olay Amerika'da duyulduğunda yetkililerde şok etkisi meydana getirdi. ABD Dışişleri Bakanı Dean Rusk, İsrail Büyükelçisi Harman'ı çağırtmış, ondan olayın nasıl olduğuna dair açıklama istiyordu. Büyükelçi ise "Bu mümkün değil, böyle bir şeye inanamıyorum" diyordu.

ABD Başkanı Johnson da olayın bir kaza olmadığına inanıyordu. Bu yüzden el altından gizli bilgileri ulaştırdığı Newsweek dergisi konuyla ilgili yayın yapmaya başladı. Siyonistler bundan çok rahatsız oldu ve bu yayınları durdurmak için Başkan Johnson'ı baskı altına almanın yollarını araştırmaya başladılar. O sırada devam eden Vietnam Savaşı, İsrail için Başkan'ı köşeye sıkıştırmak için iyi bir fırsattı.

Vietnam karşıtı Amerikan kamuoyu baskısına bir de Siyonist propaganda eklenince, Başkan Johnson çok zor durumda kaldı ve Liberty olayında geri adım atmaya mecbur oldu. İsrail'in ikinci kozu ise daha etkili ve cazipti. Bir İsrail komando birliği, Kızıldeniz kıyısındaki bir Mısır hava füzesi mevzisini ele geçirdi ve Rus füzeleriyle ilgili tüm gizli bilgileri ABD istihbaratıyla paylaştı. Bu bilgiler Amerika için çok değerliydi. Çünkü Vietnam'da uçaklarını düşüren bu füzelerden, kendilerini rahat bir şekilde koruyabileceklerdi.

Böylece ABD yetkililerini susturan ve baskı altına alan İsrail, ülkesine yapılan askeri yardımı da dört katına çıkarmayı başarmıştı. Artık Liberty olayı tamamen örtbas edilmeli ve unutulmalıydı. Hatta sanki hiç yaşanmamış gibi olmalıydı.

Malta adasındaki limanda 300 işçinin geceli gündüzlü üç vardiya halinde hummalı çalışmasıyla, 6 hafta sonra USS Liberty saldırıdan önceki görünümüne kavuştu. Gemideki ceset parçaları ve parçalanmış teknik cihazlar imha edildi. Liberty Amerika'ya sapasağlam döndüğünde, herkes yaşanan saldırının önemsiz olduğu kanaatini taşıyordu. Tabii ki ölen ve yaralanan askerlerin aileleri hariç olmak üzere. Ama onların sesini hiç kimse duymuyordu. Çünkü FBI ajanları, ailelerin basınla görüşmemeleri için onları evlerinde gözetim altında tutuyordu.

***

El Cezire’nin 2014 yılında ilk kez yayınladığı ses kayıtları, İsrail uçaklarının 1967’de Amerikan gemisi USS Liberty’yi, Amerikan gemisi olduğunu bildiği halde vurduğunu ve olayın ‘kaza’ olmadığını ortaya koyuyor.

El Cezire’nin ulaştığı gerçek kayıtlara göre, saldırıyı gerçekleştiren İsrailli pilotlar ile kontrol kulesi arasında yapılan konuşmalarda vurulan geminin Amerikan gemisi olduğu açıkça tespit ediliyor ve bu tespitten yaklaşık 20 dakika sonra İsrail hücum botlarının 25 Amerikan askerinin ölümüne neden olan torpido füzesi saldırısı gerçekleşiyor. Kayıtlara göre o gün saat 14.00’da geçen konuşmada şu ifadeler yer alıyor:

1. Pilot: "Amerikan mı?"

2. Pilot: "Ne demek Amerikan mı?"

Kontrol kulesi: "Neden bahsediyorsunuz? Yorum yok."

Bu konuşmadan sonra İsrail jetleri gemiyi bombalıyor. Saat 14.12’de yapılan konuşmada ise tam olarak şu ifadeler kullanılıyor:

Pilot: "Gemi hangi devlete ait?"

Kontrol kulesi: "Amerika."

Jetler geri çekiliyor ve üç adet İsrail hücumbotu gemiye yaklaşıyor.

Yıllar sonra saldırı ve sonrasıyla ilgili detayları El Cezire’ye anlatan birinci derecede tanıklar, İsrail’in özellikle saldırıyla ilgili gerçekleri örtbas etmek ve bunu Amerikan yönetimini etki altına almak için yaptıklarını ortaya koyuyor.

***

Şimdi 5 Haziran'da başlayan Altı Gün Savaşı'na bir göz atalım:

Süveyş krizinden kuvvetlenerek çıkan Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır, Sovyetlerle ilişkilerini iyice artırıp, sosyalizmin ülkesine güç katacağını ve tüm Arap dünyasının lideri olacağını düşünüyordu. İsrail ise, bir süre önce ABD'ye Arap komşularıyla iyi geçineceğine dair söz vermişti. Fakat 2 Haziran Cuma günü Mossad başkanı Meir Amit, sahte bir pasaportla Amerika'ya gidip Savunma Bakanı Mc Namara ile görüşmüştü. ABD'nin yeşil ışık yakmasından sonra, 3 Haziran'da İsrail kabinesi toplandı. Savunma Bakanı olan emekli General Moşe Dayan "Beklemek mantıklı değil. Gelin ilk hamleyi yapalım. Sonra siyasi yanına bakarız" diyerek savaş kararı verilmesini sağladı.

5 Haziran Pazartesi, Saat 07.40'ta Moked Operasyonu başladı. İsrail Hava Kuvvetlerine bağlı 200 Mirage, önce kuzeye doğru havalandı. Sonra yönlerini batıya daha sonra güneye çeviren jetler, Akdeniz üzerinde alçak uçuş yaparak radarlara yakalanmadan Mısır kıyılarına ulaştı. Bir anda İskenderiye semalarında görülen İsrail uçakları, Mısır hava kuvvetlerini daha yerdeyken imha etmeyi başardı. 304 adet Mig 21 jeti ve Mısır hava üsleri tamamen tahrip olmuş, hava üstünlüğü İsrail'in eline geçmişti. Ertesi günü Suriye ve Ürdün de İsrail'e savaş açtığını duyurdu. İsrail jetleri birkaç saatte Ürdün hava kuvvetlerinin büyük kısmını imha etti.

İsrail, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır'ın Arap devletleri ve halkları nezdindeki hızla yükselen prestijini bir kaç saat içinde tüm hava gücüyle birlikte yok etmişti. Mısır'ın dümen suyunda giden Kral Hüseyin Ürdün'ün de aynı akıbete uğramasına sebep olmuş, Suriye ve Lübnan da İsrail saldırganlığından payını almıştı. Altı gün sonra ortaya çıkan tablo şöyleydi:

Sina çölündeki Mısır ordusu biraz direndikten sonra mevzilerinde tutunamadı. Mareşal Abdülhakim Amir, kara ordusuna Süveyş'in batısına çekilme emrini verince, İsrail askerleri bir günde Sina'yı işgal etti. Bu arada Doğu Kudüs'e saldırı başlatan İsrail, Ürdün askerlerinin zayıf direnişini kırarak burayı işgal etti. İsrail tankları artık Mescidi Aksa'nın bahçesindeydi. Ardından Batı Şeria'yı da işgal ederek, Ürdün'ün kontrolündeki tüm Filistin topraklarını ele geçirdiler. İsrail'in son hedefi Suriye toprağı olan stratejik Golan Tepeleri'ydi. Buralar da işgal edildiğinde takvimler 10 Haziran'ı gösteriyordu. Savaş sadece 6 gün sürmüştü.

***

Siyonist zihniyet, daima kendi amaçları ve çıkarı için her türlü saldırganlığı mübah görmüştür. 1948 öncesinde Filistinlilere karşı yürüttüğü terör eylemleri sırasında bile, kendi hamisi olan İngilizlere ve Birleşmiş Milletler yetkililerine karşı suikast ve katliama girişmişti. İşte bunlardan bazıları:

6 Kasım 1944'te İngiltere Devlet Bakanı Lord Moyne Filistin'de Siyonist Lehi örgütünün düzenlediği bir suikast sonucunda öldürüldü. İngilizlerin tepkisini azaltmak için göstermelik bir operasyonla bazı Irgun örgüt üyeleri tutuklandıysa da, suikastı düzenleyenler yakalanamadı.

22 Temmuz 1946'da Kudüs'te bulunan ve Filistin Manda İdaresi karargâhı olan King David Oteline Irgun örgütü tarafından 350 kilogram patlayıcı yerleştirilerek, bir kısmı İngiliz olmak üzere 91 kişinin ölümüne sebep olunmuştu.

17 Eylül 1948'de BM arabulucusu Kont Folke Bernadotte, Lehi terör örgütü militanları tarafından bir suikast sonucu Filistin'de öldürüldü. İsrail göstermelik olarak bazı Lehi mensuplarını tutukladı. Fakat asıl lider İzak Şamir'e dokunulmadı. Kısa zaman sonra da af çıkarılarak tüm Lehi örgütü üyeleri serbest bırakıldı.

***

Geçmişi, kuruluşu ve Filistin'deki bütün faaliyetleri teröre dayalı olan İsrail, kendi çıkarı ve Siyonist amacı için bütün dünyada gizi ve açık saldırganlığını devam ettirmektedir. Aslında hedef gözetmeden yapılan bu saldırganlığın bütün insanlığa karşı yapıldığını unutmamak gerekir. Kendi destekçilerine karşı bile yaptığı terörist eylemler, Siyonizmin karşısındakini çıkarı doğrultusunda kullandığını, işine gelmediği zaman acımasızca düşman kesildiğini göstermektedir. Özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinin, insanlık düşmanı bu Siyonist zihniyeti iyi anlamaları ve İsrail'in bu saldırgan tutumuna engel olmaları, dünya barışının temini açısından şarttır. Aksi halde daha çok Liberty ve Mavi Marmara olayları yaşanacaktır.