" BDP'nin oy oranı % 7-8 olduğunu düşünürsek; güneydoğu (kürt) sorunu çözümlendiğinde takdirde; Türkiye'nin gündemini işgal edecek yeni konu " eşcinsellik sorunu " olacaktır. Türkiye'de eşcinsel-lezbiyen birey sayısı % 5-10 arasındadır. " (18 Nisan 2013)

Öngörü: Benim öngörüm en yakın zamanda "eşcinsel evlilikler" talebiyle toplum karşılaşacak daha sonra bu kabul edildiğinde "eşcinsellerin evlat edinme hakkı" talebi söz konusu olacaktır. (25 Mart 2011)

Vurun kahpeye, vurun abalıya, vurun eşcinsellere ama vurduğunuz oranda bilmediğiniz çok şey var. Eşcinselliğin dini, dili, ırkı, yaşı yoktur. Eşcinsellik, bir yönüyle dinsizlik demekse başka bir açıdan da dindarlık demektir. Dindar ailelerin içinde de artık eşcinsel, biseksüel, deist, ateist çocuklar yetişmektedir. Beş vakit namazını kılan ama eşcinsel ilişkilerini de sürdüren bir nesil artık kendini göstermeye başlamıştır. Eşcinseller artık sadece Taksim’de Cihangir’de değil her yerdedirler. İmam Hatip liselerindedirler. İlahiyat Fakültelerindedirler. Camilerimizin de içindedirler. Şu an görmüyor olmanız sizin bu konudaki bilgisizliğinizden kaynaklanmaktadır. Eşcinsellik, bireyin cinsel kimlik bunalımı yaşaması ve içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olması halidir. Anne baba, çocukluklarında kendi anne babalarından gördükleri hakaret ve haksızlıkların acısını yaşıyorsa eğer kendi çocuklarını doyurucu bir şekilde sevemezler. Aile ilişkileri karşılık beklemeden takdir etmek yerine çocuğun sosyalleşmesi adına iyi davranış ve toplumca kutsanan başarılar karşılığında takdir etmeye ve sevgi göstermeye dayanır. Çocuk itaat etmediğinde ya da beklentileri karşılamakta yetersiz kaldığında uygulanan yaygın bir disiplin tarzı da, sevgiyi esirgemektir. Çocuk sevgi ile denetim altına alınırsa bunun sonucunda benliğini yitirecektir. Psikolojik sorunlar; depresyon, panik atak, sosyal fobi; uyuşturucu, alkol, kumar, internet bağımlılıkları, intihar, eşcinsellik sevgi yoksunluğundan ya da kıtlığından kaynaklanmaktadır. Aile hastalıklı bir yapıya dönüşmüşse orada toplum için her türlü felaketi öngörebiliriz. Bu anlamda aile dinin, medeniyetin, kültürün, toplumun temelidir.

Batı medeniyetinde ailevi değerler çöktüğü içindir ki her türlü sapkın davranışlar bireysel olmaktan çıkıp sosyalleşerek örgütlenmeye başlamıştır. Eşcinsellik, insan biyolojisinin, psikolojisinin ve sosyolojisinin en sapkın yönüdür. Eşcinsellik, kutsal değerlerin yitirilmesi ve aile soy bağının yok olmasıdır. Batı medeniyeti demokrasi yalanları ile "dünyayı demokrasi için güvenli hale getirmek" adına sürekli bıkmaz usanmaz bir işgal etme çabası içindedir. Kore'de Vietnam'da başladığı işgallerini Afganistan'da Irak'ta ve Suriye'de sürdürmektedir. Afrika ülkelerini köleleştirerek sömüren Batılı işgalciler, Ortadoğu ve Asya ülkelerini de sömürmekten vazgeçmeyeceklerdir. Batı, Doğu’nun ekonomik zenginliklerini sömürdüğü gibi şimdi de İslam’ın dünyasının manevi zenginliklerini talan etme derdine düşmüştür. Öncelikli hedef kültürümüzün kalesi olan ailedir.

Batı da ailevi değerler çökmüş olduğundan dolayıdır ki sapkın davranışların yansıması olarak eşcinsel örgütlenmeler büyük oranlarda artmaktadır. Eşcinsellik ideolojik bir örgütlenmenin ötesinde aslında dini bir örgütlenmedir. Sapkın iş adamlarının emrindeki sapkın yöneticilerin gayretli çalışmaları sonucunda Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar eşcinsellik ortak paydası ve LGBT çatısı altında birleştirilmektedir. İbrahimi Dinler yada Dinlerarası Diyalog çalışmaları bu amaca yönelik çalışmalardır. Ülkemizde cemaatler ve ilahiyat adamları da bu oyunun içine bile isteye düşmüşlerdir. İnsanlık tarihinde Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında keskin kırmızı çizgiler her zaman için varlığını korumuştur. Dinler ataerkil bir düzen olarak babaların iktidarıyla varlıklarını sürdüregelmiştir. Yeni Dünya Düzeni: Küreselleşmenin hakimiyetinde yeni ekonomik düzenler tasarlanırken insanlığın deistleştirilmesi ve cinsiyetsizleştirilmesi çalışmaları da artmaktadır. Bunun sonucunda da eşcinsellik bilimsel bir dogma olarak toplumlara dayatılmaktadır. Allah’ın varlığı tartışılır, dinler tartışılır, her türlü kültürel değerler tartışılır ama eşcinsellik sorgulanamaz, tartışılamaz bir gerçeklik olarak toplumlara dayatılmaktadır. Eşcinsel evliliklerin onaylanması çalışmaları sonucunda Amerika ve Avrupa ülkelerinde Yahudilik ve Hristiyanlık gerçekliğini kaybederek Eşcinsellik dinine dönüştürülmektedir. Batı kendi çöküşünü kendi elleriyle hızlandırırken İslam coğrafyalarına da bu çöküşü aşılamak için yoğun bir gayret içerisinde çalışmaktadır.

Eşcinsellik, bir aile hastalığıdır. Eşcinsellik, bireysel olarak cinsel kimlik bunalımı olarak yaşanırken içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda eşcinsel sayısı arttığı, kabul gördüğü ve örgütlendiği oranda aile çökmüş demektir. Eşcinsellik, babanın iktidarı yerine annenin egemenliğinin kutsanmasıdır. 1 KASIM 1928'de harf devrimi Osmanlı ile bağlarımızı nasıl kökten kopardıysa şimdi de iş insanı, bilim insanı derken Türk Dili’nin erilliği yok edilmektedir. Bilim adamı yerine bilim insanı dediğinizde Türkçenin de ırzına geçilmektedir. Dili çalınmış bir neslin erilliğini de çaldırması demek namusunu yitirmesi demektir. Kim ki iş insanı, bilim insanı diyorsa Türkçenin ırzına geçiyor demektir. Osmanlıca nasıl hafızamızdan söküp atılmışsa Türkçemizin erilliği de sözlüklerimizden çalınmaktadır. Bir toplumun dilinden erilliğini çıkarttığınızda eşcinselleşme süreci de kendiliğinden başlamaktadır. Feminist kadınların eşcinseller el ele yetmediğinde koyun koyuna çalışmaları bu yüzdendir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği zırvalıkları, İstanbul Sözleşmesi pespayeliği ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un adaletsizlikleri sonucunda ailemiz çökmüştür. Aile, her yıl haziran ayının sonlarında Taksim'de örgütlenen eşcinsellerin Onur Yürüyüşleriyle; 'Recep'le Şaban’ın aşkına Ramazan engel olamaz' pankartlarıyla ailemiz yıkılmaktadır. Receb’imizi, Şaban’ımızı, Ramazan’ımızı elimizden alan güçler şimdi de Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesine saldırarak aslında Kitabımızı da elimizden çalıp almak derdindedirler.

Mehmet Akif Ersoy: “Biz ki her mevcudu yıktık, gayesiz bir fikr ile; Yıkmadık bir şey bıraktık, sade bir şey: Aile. Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslah eyledik? İşte viran memleket! Her yer delik, her yer deşik! Bunların tamiri kabil olsa ciddiyet, sebat; Lakin, Allah etmesin, bir düşse şayet ailat...”

Veda Hutbesi’nde Sevgili Peygamberimiz; "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir" buyurmaktadır.

Aile demek medeniyetimizin temeli olan Kitabımız demektir. Aile demek kültürümüzün beşiği olan Sünnetimiz demektir. Ailemizin sarsılması demek Kitabımızın ve Sünnetimizin ele geçirilmiş olması demektir. İstanbul Sözleşmesi feshedilmedikçe, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmaları Milli Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Adalet Bakanlıkları bünyesinde durdurulmadıkça 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun T.B.M.M’de yeniden gözden geçirilmedikçe ailemizin çöküşü durdurulamayacaktır. Kadına şiddeti durdurmak adına bilinçsiz ve bilimsiz yapılan çalışmalarla ailemiz çökertilmiştir. Kılıçlar çekilmedikçe saflar tutulmadıkça bu yenilgiyi önlememiz mümkün değildir.

Ailesini koruyamayan dinini de koruyamaz. Ailemizin kurtuluşu; Allah’ın kitabı Kurân-ı Kerim’in ve Peygamberin sünnetinin kurtuluşudur.