Tanpınar’ın, bir edebiyat ve düşünce adamı olarak Demokrat Parti’ye muhalif, hatta düşman olması her şeye rağmen anlaşılabilir bir şeydir. Fakat bu askeri darbeyi yeterince kan dökülmediği için eleştirmesi ve neredeyse bütün Demokrat Partililerin idamını dört gözle beklemesi Türkiye’deki komitacı zihniyeti resmetmektedir.

Arafta bir aydın

Osmanlı’nın çöküşü ve Batılılaşma sürecinin toplumda meydana getirdiği zihinsel kırılmaları isabetli tespitlerle değerlendiren Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), edebiyat ve fikir dünyamızda çok saygın bir konuma gelmiş aydınlardandır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, Tek Parti Dönemi ve 27 Mayıs darbesine doğrudan tanık olan Tanpınar, tam bir geçiş dönemi aydını olarak toplumdaki bu köklü dönüşümleri eserlerinde başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Fakat Tanpınar’ı çağdaşı olan diğer sanatçılardan ayıran ve üstün kılan bir yönü var ki o da yalnız Cumhuriyet ve onun değerlerini değil, Osmanlı’dan kalan kadim kültür birikimini de referans almasıdır.

Tanpınar, Mustafa Kemal’i öven yazılar kaleme alsa da Cumhuriyet’in o kurucu jakoben kesimiyle tam anlamıyla uyuşabilen bir aydın değildir. Cumhuriyet ile beraber halkın öz kültüründen kopuşunun öznesi olarak gördüğü CHP’nin politikalarına tam manasıyla rıza göstermemiş, dönemin edebiyatçıları olan Reşat Nuri, Yakup Kadri ve Abdülhak Şinasi gibi şair ve yazarların yaptığı gibi CHP’yi göklere çıkaran, medhiyeler düzen eserler vermemiştir. Divan şairi Şeyh Galib’i çok sevdiği ve savunduğu için CHP içinde yalnızlaştırıldığını söyleyen Tanpınar, Cumhuriyet’in ilk jakobenleriyle tam uyuşamamış olsa da Tek Parti Dönemini hiçbir zaman eleştirmemiştir. 1932’ye kadar arada bir yerde duran Tanpınar, daha sonra paylaştığı düşüncelerinde iktidarı övüp dümen suyuna gitmediği için pişmanlık duyacaktır:

Ömrümün bir on senesi var ki kendiliğinden, bir on senesi daha var ki elimle yandı. … Şimdi 1923’te Erzurum’da Atatürk’le konuştuğum zaman kaybettiğim fırsatın ne olduğunu anlıyorum. Şu muhakkak ki 1923 ile 1932 arasındaki hayatımı kendi elimle yaktım.

40’lardan sonra bambaşka bir Tanpınar

Tanpınar, 1932’ye kadar muktedirlere karşı arafta dursa da bu tutumunu 1940’lı yıllardan sonra değiştirerek tek tip makbul vatandaş yetiştirme projelerinden biri olan Halkevleri’ni övmeye başlar. Bunun bir meyvesi olarak 1942-1946 yılları arasında, pek bir varlık gösterememiş olsa da, CHP’den Meclis’e girer. Sabahattin Eyyuboğlu onun bu vekillik dönemi hakkında şu değerlendirmelerde bulunur:

Gerçi zaman gibi çağının da çağdaş politika sorunlarının da ne içinde ne de büsbütün dışındaydı. Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi’nin, partili olarak Halk Partisi’nin ne içinde ne de büsbütün dışındaydı; eşikte durmak genel bir davranışı olmuştu.

Kültür ve edebiyat dünyamızın belki de en karizmatik simalarından olan ve Osmanlı kültürüne yakın durduğu için muhafazakar kesim tarafından çok sevilen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın günlüklerinin yayımlanması pek çok kimse için bir hayal kırıklığı olmuştur. Zira bu mühim şahsiyetin yakın tarihimizin dönüm noktasını teşkil eden bazı durum ve olaylar karşısında takındığı tutum pek çok kimsenin bekleyebileceği bir şey olmaktan fersah fersah uzaktır. Çok sevdiğini sandığımız Yahya Kemal’den hoşnutsuzlukla bahseden, Fransız aydınlarını hayranlıkla öven, çevresindekileri küçümseyen, Osmanlı’dan cahil alayı olarak söz eden Tanpınar ile ilgili uyanan asıl hayal kırıklığı 27 Mayıs 1960 darbesi hakkındaki söz ve tutumlarıdır.

27 Mayıs darbesinin yılmaz savunucusu

Tanpınar, kaleme aldığı notlarında 27 Mayıs öncesi ve sonrası durum hakkında ayrıntılı görüşler paylaşır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında başlayan Büyük Şef İsmet İnönü sevgisinin gün geçtikçe arttığı görülür. Buna karşılık Menderes’e karşı son derece mesafeli ve düşmancadır. Ona göre Menderes ne yaparsa yapsın Atatürk ve İnönü’nün sahip olduğu ilgi ve prestije kavuşamayacaktır.

Darbe gerçekleştiğinde Tanpınar, İspanya’dan Paris’e yeni gelmiştir. Ülkesinde bir darbe olduğunu kaldığı oteldeki bir görevliden öğrenmiştir. Cuntacıların meşru sivil yönetime el koyduğu haberini, “Sabahleyin iner inmez otelci Türkiye’deki askeri hareketten bahsetti. Vatana ak yüzle dönebileceğiz artık. Kurtulduk!” şeklindeki sözlerle karşılar.

Darbe gerçekleştikten sonra,“Bu adamlara minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar. Vatan temizlendi.” gibi sözler sarf eden Tanpınar, Demokrat Partililerden ölesiye nefret etmektedir. CHP’lilerin bir kısmını sevmese bile o, bir CHP’lidir. Bir zamanlar Meclis’teki görevinden beş parasız ve İnönü’den dargın ayrılsa da Büyük Şef’e duyduğu sevgi ve minnetin günden güne artığını görürüz; çünkü CHP ve İnönü halkı DP denilen ejderhadan kurtarmıştır.

Yassıada’daki tiyatral mahkeme sürece devam ederken Tanpınar’ın tek derdi, Demokrat Partililere isnat edilen suçların onların idamına yetmeyeceği endişesidir. Bir zamanlar talebesi olan DP milletvekili Samet Ağaoğlu’na bile kin ve nefretle doludur. Fakat yine de Onuncu Yıl Marşı’nı yazan Faruk Nafiz Çamlıbel ve bu eski öğrencisine karşı az da olsa merhamet gösterir: Samet affedilebilir, fakat milyonları kustuktan sonra ...

Yassıada’da görülen duruşmaların epeyce uzaması karşısında isyan eden Tanpınar, “Yetti artık. Fatiha okunacak yerde hatme başladık.” diyerek bir an önce sonuca gidilmesi ve yargılananların idam edilmesi gerektiğini söyler. Öte yandan Tanpınar’ın darbecilere de eleştirisi vardır, fakat bu eleştiri cuntacılar daha fazla kan akıtmadığı, daha çok can almadığı içindir; çünkü kansız ihtilal diye bir şey olamaz:

Milli Birlik Komitesi idealist çıktı; fazla ürktü. Fazla çekildi. Kansız ihtilâl yapmaktansa hiç yapmamak evlâdır. Risksiz hayat olamaz. Kansız ve tasfiyesiz ihtilâllerin sonu budur…

Darbenin ardından kaleme aldığı bazı yazılarında Adnan Menderes ve DP iktidarına adeta kin kusar. Sarf ettiği sözlerle tam bir darbe şakşakçısı kesilen Tanpınar, Menderes ve arkadaşlarını tarihteki Kabakçı Mustafa ile karşılaştırarak, “Demokrat idarenin macerası gerçekten korkunç ve ibret alıcı oldu. Kabakçı Mustafa’nın bile hayalinden geçmeyecek bir katliam teşebbüsünü arkalarında hüccet olarak bırakıp tarihin öbür kapısından geçtiler.” der.

On yıllık DP iktidarını katil bir saltanat dönemi olarak nitelendirirken bunu tarihe mal eder ve “Tarih, on senelik katil saltanatları boyunca Büyük Millet Meclisi kürsülerinde ve miting meydanlarında söylenen nutukları, bütün o irinli hücumları ve sara nöbeti müdafaaları satır satır bu ışığın altında okuyacak.” biçimindeki düşüncelere yer verir.

Cuntacıların akıl almaz iftiralarına yazılarında var gücüyle destek veren Tanpınar, DP’nin işlediği cinayetleri, Moğol ordularının eşine pek az rastlanan katliamlarından daha büyük görür. Ona göre DP’li idarecilerin çalma ve hükmetme hırsı onları dünyanın en zalim, kör ve sağır yönetimi hâline getirmiştir. Eğer ordu imdada yetişmeseydi, kıstırılmış bu yaban domuzlarının icraatları sonucunda millet belini bir daha doğrultamayacak hâle gelecekti. Ağzı köpüklü olarak tavsif ettiği Adnan Menderes ve kin çıkını, anayasa hırsızı olarak nitelendirdiği Celal Bayar’ın öldürmeye, yakıp yıkmaya ve çaldıkları servetler ile her an kaçmaya hazır olduğunu iddia eder.

Tanpınar’ın 20 Eylül 1961 tarihinde kaleme aldığı notlar, Menderes ve iki bakanının idam edilmesinden sonrası ile ilgilidir. Eline aldığı gazetede onların resmi vardır. Bu yazısında Menderes ve arkadaşlarını aç tahta kuruları, yer solucanları, kurtlar ve yılanlara benzetirken İnönü’yü de sistemin sigortası gibi gösterir:

Adnan Bey’in ve bir iki gün evvel iki arkadaşının gazetedeki resimleri... Ölüm bu fotoğraflarda insana başka türlü görülüyor. Zavallı budala! Kaç defa İsmet Paşa kendisine fırsat vermişti. Başında o kadar sevilen adamdı ki bu sevgi yüzünden bir aziz olabilirdi. Meğer bütün bu adamlar, bu iş, aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlar gibi bekliyorlarmış. Politika… Halk Partisi’nin en menfur adamı bunların yanında ister istemez evliya kalır. Bu demektir ki her şey rejimde, sistem ve şirazededir. İsmet Paşa şiraze adamdı.

Tanpınar’ın, bir edebiyat ve düşünce adamı olarak Demokrat Parti’ye muhalif, hatta düşman olması her şeye rağmen anlaşılabilir bir şeydir. Fakat bu askeri darbeyi yeterince kan dökülmediği için eleştirmesi ve neredeyse bütün Demokrat Partililerin idamını dört gözle beklemesi Türkiye’deki komitacı zihniyeti resmetmektedir.

[email protected]