Ketebe Yayınları için Müslüman sanatlarıyla ilgili olarak yapmayı taahhüt ettiğim bir çalışmaya hazırlanırken, karşıma çıkan ilk güçlük mimarî envanterin yokluğu oldu.

Çünkü Müslüman sanatlarının oluşma devrinde, yani Hicret’ten sonraki ilk üç yüz yılda Müslüman mülklerinde hangi yapıların inşa edildiğini; yeni ihtiyaçlar, işlevlerin farklılaşması vb. nedenlerle bunlarda tevsiin, tadilatın ya da yıkılarak yeniden inşa edilmelerinin hangi devirlerde, ne şekilde gerçekleştiğini bilmeden, onların son durumlarına göre bir okuma yapmak doğru olmayacaktı.

Gerçi, Müslüman sanatları dendiğinde, terimin günümüzdeki muhtevasına göre, daha sanat kelimesinin kendisinden başlayan bir problem de vardı ancak bunu, Ankebut suresinin, meali “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, ne yapıyorsunuz (tesne’une) biliyor.” şeklindeki 45. ayeti ile aşmak mümkün olduğu gibi, yine vahiyle Hz. İbrahim’in Hanif dinin Muhammedî şeriata bağlanması ve dolayısıyla Haniflik esasınca yapılan sanat tanımlı işlerin Müslümanlara miras sayılması bakımından da mümkündü.

İbadetler dahil yapılan her işin -Allah tarafından biliniyor ve Allah’a salt iyi olanı gösterme edebinin ancak kullukla bağdaşıyor olması nedeniyle- hakikatine layık olarak, hakkı tam verilerek yapılma şartı, Hz. İbrahim’den itibaren Tevhid esasında yapılan maddi şeylerin miras olarak meşruiyetiyle birleşince, Müslümanların sanatı da hem sahih bir telakkiye hem de çok geniş bir zamana ve mekana oturtulabiliyor ve ayrıca bu perspektif tek başına sanatla nitelenmesi doğru olmayan Kabe’nin ve Mescid-i Nebevî’nin, sanatın fevkinde bir etkiyle Müslüman sanatlarına verdikleri öz ve biçimin doğru yorumlanmasına da imkan sağlıyordu.

İşte konu buraya gelince Mescid-i Nebevî’nin Kudüs ve Kâbe kıblesine göre durumunun, Basra, Kufe, Kubbetüssahre, Kıble, Fustat ve Şam mescitlerinin ilk yapılarıyla sonraki durumlarının yıl, plan ve kesit itibariyle belirlenmeleri iktiza ediyordu.

Bizde bu tür çalışmalar yapılmamış mıydı? Yapılmıştı. Bunların en çok bilinenlerinden Hilmi Ziya Ülken, Suut Kemal yetkin ile H.H. Kemali Söylemeoğlu’nun İslam sanatı ve camileri adıyla yaptıkları çalışmalar elimin altındaydı. Ancak bunun üçünün de aslî kaynakları oryantalistlerin çalışmalarından ibaretti.

Hal böyle olunca bana düşen, oryantalistlerden en ahlaklı olanının yaptığı envantere ulaşmaktı. Gerçi, okurumun oryantalistin ahlaklısı mı olur diye dudak büktüğünün farkındayım ama, bunun elde edilmesinin -en azından benim için şimdilik- başka bir yolu yoktu.

Kimilerini el yordamıyla, kimilerini de değerli mimar dostlarımın yardımlarıyla edindiğim çalışmaların istisnasız ortak kaynağı olan K. A. C. Creswell (v. 1974) ismine bu şekilde ulaştım. Hilmi Ziya’nın da onu kaynak edinmesinin verdiği ilk güvenle kitaplarını temin etmeye çalıştım ama heyhat ki heyhat, Creswell’in kendi ülkesinde ve dilinde bile kitaplarının yeni basımları olmadığı gibi, ilk basımlarına ulaşmak da fermana mahsustu.

Bu saikle, Creswell’in erken devir İslam mimarisine mahsus yaptığı çalışmalarla, akademik manada yakından ilgilendiğini internet ortamından tespit edebildiğim Fettah Aykaç’a ulaşmaya çalışırken, geçtiğimiz yılın bu günlerinde Turan Koç ağabeyim, onun çalışmasını kitaplaştırdığını haber verdi. Böylece afakta aradığımı yanımda bulmuş gibi oldum.

Kitabın, Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından yayımlandığını ve hatta Aykaç Hoca’nın kitap hakkındaki söyleşini de tespit ettiğim halde, kitaba ulaşamadım. Gruba yazdığım e-postalar, ettiğim telefonlar, büyük dağıtımcılara yaptığım başvurular, Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden Aykaç Hoca’yı tanıyan dostlarıma ricalarım… sonuçsuz kaldı. En son, Turan Koç ağabeydeki nüshasını cebren ya da hile ile almaya teşebbüs etmeyi kurarken, bizim Yusuf Kaplan’ın çalışkan asistanı Burak Saygılı kardeşimden Aykaç Hoca’nın kitabını bana kendisinin vermek istediğine dair bir mesaj aldım.

Ramazan’dan birkaç gün önce Aykaç Hoca ile buluştuk, nezaketi ve zahmeti için müteşekkirim, kitabını bizzat kendisinden alma bahtiyarlığına ulaştım.

Kitaba erişmek için yaşadığım olumsuzlukların sebeplerini de bu buluşmamızda Aykaç Hoca’dan öğrendim, ancak bunların bir kısmı özel sayılabilecek bilgiler olduğundan artık o konuya geri dönmeyeceğim.

Sadece yayım serüveninden kısaca bahsederek, kitabın değeriyle ilgili kimi bilgileri ileteceğim.