''Taşıma suyla değirmen dönmez'' demiş atalar... Binbir plan, tezgah, pusu ve entrika ile kurdurulan... Mayası terörle çalınmış, göz göre göre çalınmış bir coğrafyada yine vahşetin akla hayale gelmedik numuneleri ile ayakta durdurulan bir devlet(?) Harami saltanatına devlet maskesi takılmış olsa da... Kan ve gözyaşı bütün makyajını akıtıyor.
Zulmün her nevini gözümüze kıymık misali sokarken hadiseler...
Sus pus olmuş yâr ile ağyarı nasıl hoş anayım?
Ey İsra'nın şahidi, Mirâc'ın kapısı Aksâ! Sen mahzûn olma! Senin yerine ben yanayım...
Son yıllarda rahmetli Aytunç Altındal'dan senelerce dinlediklerimiz, birer birer önümüze seriliyor. Enigmatik çağın büküle büküle kördüğüm olduğu yere yuvarlanırken... Başı kesik tavuk gibi oradan oraya şuursuzca savrulan insanlık, bakar kör!
Kapısına dayanmayan zulme seyirci kalmanın, gidişatı değiştirmeyeceğini zanneden kitlelere, bir gün mazlum olma ihtimallerinin giderek arttığını bilmem nasıl anlatmalı?
Muharref Tevrat'ın Yeşu bölümünden ilham alan bir aklın (cinnet halinin demek daha yerinde) sadece kendisi dışındakiler değil kendi dindaşları için de yarınlarda daha büyük zulümlere tevessül etmeyeceğini kim söyleyebilir?
Ama yok!
Biz seyrederiz...
Konfor denilen rehavetin iğneli fıçısından çıkmak, ezberletilmiş holiganizmin uyuşturduğu zihinlerimizi silkelemek, fıtratın işgaline sükût ile ikrar getirmekten vazgeçmek zor; namerdin tasından su içmek, yalan tarlasından suç ortaklığı biçmek ve bilerek yahut bilmeden ifsad cetveliyle ölçmek kolay...
Filistin meselesi, bütün dünya insanlığının başına getirilecek olanın laboratuvarı hükmünde... Adım adım tecrit edildiğiniz dünyanın sakinleri! Susun... Bertaraf olmamak için zulme taraf olun emi!
Kediyi haddinden fazla köşeye sıkıştıranların kabahatini, yüzüne isabet eden cılız pençelerin çizikleri örtmeye yetmez!
Üç asırdır dünyaya musallat olan sistem(?), sistematik yok ediş doktrinini tıkır tıkır işletirken... 2x2 işleminin sonucunu, alırken 3 satarken 5 mantığına kurban eden insanlık... Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacib'i haklı çıkarmaya ısrarcı: "İnsan çoktur, insanlık azdır!"
Trafalgar meydanından başlayıp, bütün dünyayı saran bir yangının artçı şokları ile çalkalanan dünya... Meridyenlerin ve zamanın devredişinin sıfır noktası, Ayasofya Camii Kebiri'nin karşısında Yerebatan Sarnıcı girişi civarında bulunan milyon taşından (ç)alınıp, Greenwich'e götürüldüğü günden beri iflah olmadı.
Sıklet merkezi kayınca, haritaların fokurdayışından tabii ne olabilir?
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader derken Üstad Necip Fazıl, nasıl bir fırında pişeceğimizin de ipuçlarını vermemezlik etmemiş...
Merhametin elini eteğini çektiği bir iklim soluduğumuz... Sahteliklerin galebe çalar gibi olduğunu müşahede etsek de... Gün ola harman ola!
Azgınlık zaptederken şu fani küreyi... Cümle insanlık seyirci olmaktan memnun görünüyor.
Mayflower gemisinin açtığı yoldan giden beyaz adamın, Kızılderili adını taktığı mazlumlar...
Cortez'in soykırımından payına düşeni alan İnka ve Maya bakiyeleri...
Bartolomeu Diaz'ın ayak izinden yürüyenlerin alıp-sattığı, ölümden beter bir yok oluşun kucağına attığı Afrika...
Şirketokrasinin atası kumpanyalar eliyle delik deşik edilen Hind ve Çin...
Karagöz-Hacivat perdesinde cereyan eden Dünya savaşları...
Kara ve deniz hakimiyet teorileri ile bilimsel(?) jeopolitik kılıflara büründürülmüş, aslı teopolitik herc-ü merc imali... Büyük resmi görmeden mevzuyu anlamak ne mümkün?
Hollywood tadında seyrediyoruz ekranlardan...
Irak, Musul, Kerkük, Suriye, Arakan, Doğu Türkistan, Batı Trakya, Kırım, Bosna, Libya, Yemen, Sudan, Somali, Filistin...
Uzaktan kumanda ile kanalı değiştirince, herşeyin bittiği sahtekarlığından sıyrılıp; sürdürülebilir(?) zulüm ve vahşetin uygun adım marş vaziyetinde üstümüze gelmekte olduğunu, haczedilmiş dünyanın zavallı insancıkları olarak ne zaman anlayacağız? Bunun için kurmaca algıların kırılması elzem...
Rahmetli Erkin Koray'ın bir eserinde dediği gibi 8 milyar insan haykırmalı:
"Tutturamazsın! Yutturamazsın!
Bu palavraları yutturamazsın..."