Fiyat terörü önlenemediği müddetçe ,işçiye, memura, emekliye yapılan/yapılacak olan maaş artışlarının hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Fazla kazanma, en çok kazanma hırsı daha doğrusu hastalığı fiyat terörü dediğimiz asıl tehlikenin en önemli varoluş gerekçeleri.
Doğru-yanlış demeden aşırı kazanma hissi günümüzde etrafımızdaki insanların en iyimser tahmin ile %90’ını esir etmiş histir. Karşısındakinin gelecekte ne kadar para kazanabileceğini ölçerek el adayı seçen kadından tutun da; sevmediği halde en çok para getirecek mesleği seçenden, daha iyi yerde tatile gitmek, daha iyi yemek, daha iyi arabaya binmek için hastalıklı bir hırsa bürünen yetişkinlerden ; marka için ölen biten ergenlere kadar herkes bu kazanın içerisinde. Tabii bu kazan, toplumumuzun ta kendisi. Kazanayım ne olursa olsun kazanayım diyenler için, bu kazanın içinden kaçabilmek pek mümkün değil. Uyum sağlamak ise ahlaklı insanlar için hiç de mümkün değil!
*ÇOK BÜYÜK EN BÜYÜK OLMA HIRSI *
Hırs fazla olsa da etik kurallarına uyuluyorsa ve bu kişinin kendi içerisinde yaşadığı bir mücadele ise her şey yolunda ve iyi.
Hırs uğruna alınan risklerin boyutu büyüyor ve birilerinin üzerine basmak gerekiyor ise işte bu sıkıntı ve kötü. Kazan nasıl yaparsan yap ama kazan ! Maalesef bugün toplumu esir alan hal budur.
Herkes böyle değildir elbette. Kaybetmekten korkar olanlar, hastalıklı şekilde risk almayı sevenler, sevdiklerine kanıtlaması gereken öncelikleri olanlar, mutlaka başarmak isteyenler ve daha bir çoğu bu kategoridedir. Bu uğraşa daha doğar doğmaz başladık belki de. Bilip bilmeden ya da içgüdüsel olarak. Çabuk öğrenmeliydik, hemen yürümeliydik, hızlıca konuşup hareket etmeliydik. Sınavlarda birinci gelmemiz lazımdı, öğretmenimiz “aferin” demeliydi. İyi bir lise ya da üniversiteye girebilmek için çok çalışmalıydık. Girdik ama yine de bitmedi. Çalışma hayatı tahminimizden de beter çıktı. Adam kayırmalar, yoğun tempo, patrondan tebrikleri alan gözde çalışma arkadaşları, zorlu işler. Bazen pes ettik, bazen de bu süreçten hastalıklı bir şekilde çok daha hırslanarak çıktık.
Bir amaç uğruna girilen mücadelelerin yeri ayrı. Ama bir de sırf kazanmak için kazanmak istemek var ki bambaşka.
Sürekli kazanmak, sadece kazanmak. “Winner” biri olabilmek için meydan okumak. Olur olmaz işlerde öne çıkmak. Hep kürsüde olmak. İşte problemli olan hal budur. Acımasızlığı tetikleyen budur…
Türkiye’nin tamamını yasa boğan deprem gözümün önünde bir şerit gibi geçti . Özelikle kazanmak adına yanlış yapılan binalara onay veren yetkililer, yüksek fiyata yapıp satan sahtekar müteahhitler, yüksek fiyata kiraya veren ahlaksız ev sahipleri…
Hepsinin ortak özelliği gözünü para hırsı bürümüş, insan hayatına değer vermeyen birer kanlı, kalleş katil olmaları! Yitirilen bütün hayatların ahı üzerlerinde!
Çok kazanma duygusu ölçülü olduğu, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırmadığı sürece faydalı olabilir. Zira çok kazanan bir Müslümanın, elde ettiği servetle daha çok hayır ve iyilik yapması arzu edilir. İslâmiyet’in verilmesini emrettiği zekât ve sadakayı verebilmek, Allah yolunda sarf edilmesini istediği harcamaları yapabilmek için zengin olmak lâzımdır. Zengin olabilmek için de insanda çok kazanma arzusu bulunmalıdır. Ama gönüldeki bu çok kazanma duygusu ona âhiret hayatını unutturuyorsa, dünya sevgisi onu esir alarak bütün gönlüne el koyuyorsa, o takdirde bu duygu son derecede tehlikeli bir hâle gelmiş demektir.
Maalesef maddeye bağlılığın bağımlılığa hata tapınmaya dönüştüğü zamanlardan geçiyoruz. Ahlak herkesin dilinde ama ahlaksızlık zirve. İşin acı tarafı da bu zaten; ahlaksızlığın ahlak maskesi altında satılması.
%90”ı ahlak sevdalısı denilen bir ülkede ahlaksızca bir yaşantının egemen olması . Sokaklarda kime mikrofon uzatırsanız uzatın ahlak diye başlıyor …
Gerisini siz düşünün artık .
İşte o zaman bende soruyorum:
Kiraları artıran kim ?
Marketlerde fiyatları anlık değiştiren kim ?
Doları bahane edip tekstil ve kırtasiye ürünlerinde etiket yarışına girenler kim ?
Kahrolsun İsrail değil mi ?
Ahlaksız olduğumuz kadar kurnazız da aynı zamanda . Kurnazlığı zekilik olarak gören ahlaksızlara bari buradan müdahale edeyim . Zeka ile ahlak doğru orantılıdır . Çünkü zeka hakikate aşıktır.
*SONUÇ:*
Ahlaksızlığın egemen olduğu, münafıkça yaşantının her tarafı esir aldığı zamanlarda devlet kavramı devletliğini yapmak zorundadır.
Alışmadık kulakta küpe durmaz diyeyim …
Ahlaklı geçinen ahlaksız toplumlarda kuralların net olması ve ürerim kanallarının artırılarak geliştirilmesi önemli bir sosyolojik gerçeklik olmalıdır .
Tahsis sorununu (üretim-tüketim arasındaki süreç )insanoğlu tarih boyunca üç farklı yönteme başvurarak çözmeye çalıştı: Gelenek yöntemi, piyasa yöntemi, kumanda yöntemi (merkezi planlama.
• Gelenek yöntemine dayalı sistemde, üretilecek mal ve hizmetlerin cinsi, bunların miktarları ve fiyatları gibi ekonomik sorunlar, piyasa tarafından değil, geleneklere göre toplumun liderleri, ya da bugünkü anlamıyla kamu otoritesi, tarafından çözülür.
• Piyasa yöntemine dayalı sistemde, üretim, tüketim, alışveriş hep arz ve talep kurallarına göre işler. Kamu otoritesi yalnızca haksız rekabeti, tekelci eğilimleri engellemeye çalışır.
• Merkezi planlamaya dayalı sistemde, üretimi kimin, kim için, ne kadar ve kaça yapacağı sorularının yanıtlarını bu merkezi planlama sistemi çerçevesinde kamu otoritesi verir.
Bugüne kadar bu üç sistemin uygulanmasından elde edilen sonuçlara baktığımızda piyasa sisteminin kaynak tahsisi sorununu en doğru biçimde çözen sistem olduğunu, öteki iki sistemi uygulayan ekonomilerin de piyasa sistemine geçiş çabası içine girmesinden anlayabiliyoruz.
Zaman zaman piyasa ekonomisi uygulayan bazı ekonomilerde kumanda yöntemine geçiş eğilimleri görüldü. Örneğin Türkiye 1970’lerde böyle bir uygulamanın içine girdi. Devlet, Fiyat Kontrol Komitesi adı altında bir komite kurdu. Bu komite, fiyat artırmak isteyen özel kesim kuruluşlarının başvurularını inceliyor, onaylıyor, reddediyor veya değiştirerek kabul ediyordu. Bu uygulama yaygınlaştıkça başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye’nin her yerinde karaborsa ortaya çıktı. Türkiye bu uygulamaları 1980’lerin ortalarından itibaren terk ederek yeniden piyasa sistemine geri döndü.
Piyasadaki sıkıntıların fiyatlara yerinde ve net müdahale ile birlikte üretimin artırılmasına dönük önlemler ile birlikte çözülmeye çalışılması hem fiyat ve piyasa mekanizmasının zedelenmesini hem de karaborsa doğmasını önler.
*ÖNEMLİ .!*
1. Büyük şehirlerde kentsel dönüşüm çalışmalarındaki plansızlık ev kiralarının artışında en büyük sebep . Her sokakta yıkılan bir bina ve dolayısıyla bir eve bir anda en az onlarca ailenin kiracı olarak talip olması . Ahlaksız ahlaklılar bu fırsatı kaçırır mı?
2. Gıda fiyatlarındaki artışın asıl sebebinin tekelleşmeye sebep olan ‘ ÜÇ HARFLİLER’ olduğu gerçekliğinin göz ardı edilmemesi .
Daha bir hafta önce 267 TL olan en bilinmedik yağ markasının bir anda 305 TL olarak değişmesi doğal mı?
3. Çözümü yüksek oranda maaşlara zam yapmakta arayan devletin bu yanlışının hala farkında olmayışı. Asgari ücret yarışı özel sektörde büyük yıkımlara sebep oldu. Fiyat artışları yerine alım gücünü artırma telaşı daha kıymetli olmaz mıydı ?
*AZINLIKTA KALAN AHLAKLILARA SESLENİYORUM*
O Zaman Kendine Söz Ver:
Onurlu olmaktan kaçma.
Doğru olanı kazanmaktan korkma.
En basit işi bile ciddiyetle yap.
Karşındakini küçümseme.
Karşındakini ezme, incitme.
Kendini geliştir, sorgula, daha iyisini iste.
Hepsinden önemlisi azda olsa doğru kazanmaktan zevk al ve haksız olana karşı boyun bükme.
Hep aynı gemide olduğumuzu unutmasak mı?
*Dilek ve Temenni :*
Allah’ım senin dinini kullanarak aldatan aç gözlüleri (tüccar, esnaf, bürokrat, siyasetçi, memur… kim varsa) sen bir an önce helak eyle ki nice az ordular çok ordulara galip gelsin inşallah.!