20-23 Ekim 2022 tarihlerinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde gerçekleştirilen kongreyle ilgili detayları Prof. Dr. Osman Çakmak'a sorduk.

Kongrede hangi konular ele alındı?   

- Kongre yetkililerinin (Prof. Dr. Fevzi Gökçe ve Prof. Dr. Murat Ünal)  verdiği bilgilere göre Kongreye 10 farklı ülkeden 200 katılımcı müracaat etti. 112 sunum kabul edildi. Toplantıda  % 20 oranında da online katılım oldu. Kongre şu başlıklar altındaki konularda tebliğ kabul etti: ‘Yaratıcıyı Tanıma ve Anlama’, ‘Fen Bilimleri Işığında Yaratılış’, ‘Din Bilimleri Işığında Yaratılış’, ‘Sosyal Bilimleri Işığında Yaratılış’, ‘Evrimci Görüşün Çıkmazları’, ‘Deizm Görüşünün Çıkmazları’, ‘Ders Kitapları Müfredatı ve Yaratılış’, ‘Yazılı, Görsel, Sosyal Medya ve Yaratılış’.  (kongre programı için linke bakılabilir: 1666121434_VI_ULUSLARARASI_YARATILIS_KONGRE_PROGRAMI_2022..pdf (yyu.edu.tr) 

Konuya bu kongreler ne zaman  ve ne amaçla başladı  sorusu ile devam edelim mi? Böylece bu kongrelerin  özelliğini ve amaçlarını da öğrenmiş olacağız.

- Bu sene altıncısı düzenlenen Yaratılış Kongrelerine başlangıcından bu yana katılmaktayım. Bu kongrelerin temeli 2013 yılında yapılan ‘Eğitimde Paradigma Çalıştayı’ toplantılarında alınan kararların bir sonucu olarak başlandığını söyleyebilirim. Çalıştay gerçekten de önemli çalışmalara ve yeni projelere başlangıç oldu.
Ama tabi ki bu toplantıların öncesi de var. Hemen şunu belirtelim ki asıl konu bilim din ayrılığına çözüm bulmak özellikle bilimin ateizme ve materyalizme alet edilmesinin önüne geçilmesi konusu. Bu konuda başta Bediüzzaman Said Nursi olmak üzere Türkiye’de yetkin aydınlarımız göz nuru dökmüş ve çalışmışlardır. Hatta Malezya’da bu amaçla Üniversite bile kurulmuş.  Eğitim kurumlarında bilimle din ayrılığına ve bilimle dinin iki ayrı cephe gibi sunulmasının önüne geçilmesi için çare üretilmesi konusu daha önceki toplantılara dayanıyor.  Bazı istişari kararlar ve arayışlar olduğunu bu hususta dernek ve çalışma grupları teşkil edildiğini de hatırlıyorum. Özellikle Adem Tatlı hoca etrafındaki bir grup öğretmen ve akademisyenler bu çalışmaların odağında idi.  Bu kararlarda orta ve yükseköğretimde tevhidi bakışla ile kitaplar hazırlanması yolunda görevler verildiğini ve bazı mevzi çalışmalar yapıldığını hatırlıyorum.   Hatta bu çalışmalardan birisinde ben de bulundum.     Filipinlerin güneyindeki Özerk Müslüman bölgesinde milli eğitim bakanlığının Türkiye’den din dersi kitabı talebi vardı.  Bu kitap yazım komisyonunda ben de bulundum. Kitap Türkçe adı ile “İslam 1: İman esasları”    İngilizce olarak hazırlandı.  Özerk bölgede hali hazırda 73 tane yüksek öğrenim kurumu ve 100,000 den fazla öğrenci var. (kitabın tanıtımına dair bir link : http://youtu.be/KQxiJFnlbzQ)

Demek ki  bu tür kitaplar tüm İslam alemi için  de bir ihtiyaç. 

- Bugün tüm dünyada bilime materyalist bilimin seküler dilin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Malum bir din şeklinde yayılan bu sekülerimiz yada materyalizmin üçlü bir tanrı anlayışı var. Tabiat, tesadüf ve sebepler.  Bir tür teslis inancı. Bilimin apaçık inançsızlığa alet edildiğini farkedenler arayışa geçiyorlar.

Bizde olduğu kadar islam ülkelerinde de ciddi bir arayış var. Yakın bir zamandaki bir hatıramdan söze edeyim bu vesile ile.  Halen Said Yüce beyin başkanı olduğu İstanbul İlim Kültür Vakfı başkanlığı nezdinde Müslüman ülkelerden gelen rektör,  Eğitim Bakanı ve ileri gelenler ile bir toplantı vardı. Ben de davet edilmiştim. Materyalizme alet edilmeyen ders kitabı ihtiyacı ve müfredat  baş gündem maddeleri idi. Ülkemizde bir grup bilim adamı ile ders kitabı üzerine yaptığımız çalışmalarından söz ettik. Yaratılış Kongresi ve benzer faaliyetleri anlattık.  Gelişmelerden  çok memnun oldular ve bu tür çalışmaların tüm islam aleminin ihtiyacı olduğunu ifade ettiler.  Tam da 18 mart  günü idi. Lise Biyoloji kitabı matbaadan  yeni çıkmış, elimize yeni ulaşmıştı. Kitabı takdim ettik. Matbaadan çıkış tarihinin Çanakkale zaferi gününe tevafuk etmesini de bir faali hayır olarak telakki ettik tabi. 

O halde  sözünü ettiğiniz  o çalıştaydan kısaca söz edebilir miyiz? 

- Elbette. Toplantıyı başkanlığını yaptığımız ve kurucusu olduğumuz ‘Türkiye Akademisyenler Platformu’ organize etmişti.  Eğitimde Paradigma Dönüşümü adlı çalıştaya (8-9 Şubat 2013) Üsküdar Üniversitesi ev sahipliği yapmış ve Tuzla Belediyesi destek vermişti. Bu ilk kapsamlı toplantıya vesile oldukları için Üsküdar Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan hoca ve Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı ve Belediye Başkan Yardımcısı Turgut Özcan’a ne kadar teşekkür etsek az. Zira bu çalıştayla çoğu katılımcıların ifade ettiği gibi “tarihi bir görev ifa edildi”.

Nedir o tarihi görev?

- Anlatmaya çalışayım. Bu çalıştayın en dikkat çekici yönü yayıncılık ve eğitimle ilgili tarafları ilk defa böylesine kapsamlı bir şekilde bir araya getirmesiydi. Çalıştaya 250’yi aşkın kayıtlı katılımcıların büyük çoğunluğunu eğitim ve yayıncılıkta öncü çalışmaları olan öğretmen ve öğretim üyeleri teşkil etmişti. Eğitim ve Fen Bilimci uzmanlar yanında,  üst düzey Milli Eğitim Bakanlık yetkilileri kadar,  sivil toplum kuruluşları da katılmıştı. Yerli ve milli örnek ve model vasfı taşıyan eğitim örnek/model faaliyetlerde bulunan ve yayıncılık yapan kurum temsilcileri katılmıştı.  Böylece ülkemizin potansiyelleri ortaya konulmuştu.  Yurt dışından da katılımlar olmuş, Amerika’daki ‘Ev okulu modelini’ konu ile ilgili yetkili uzmanından dinlemiştik. Keza bilimin İslamileşmesi konusunda çalışmalarda bulunan Malezya’daki İslam Üniversitesinin çalışmalarında bu konunun öncü isminden dinlemiştik. Karma eğitime dair çalışma grubu raporunu meydana getirmişti. Nurettin Topçu’nun ortaya koyduğu model için de ayrı bir çalışma grubu rapor oluşturmuştu.  (Bu çalıştaya dair bir değerlendirme yazısına şu linkten ulaşılabilir: ÇALIŞTAY TARİHİ BİR GÖREV YAPTI ! – Osman Çakmak (osmancakmak.net)

Çalıştay çeşitli toplantı türlerinden meydana gelen bir paket programdı esasen.  Amaç, eğitim ve bilim dünyamızda süregiden kopya ve taklitçiliğe dur demek ve eğitimi kendi ekseninde kimliğe ve medeniyet duruşuna sahip kılmaktı.   Bu toplantılarda eğitimde kendi referans sistemlerimizin kurulmaya başlanması ve ders kitaplarının ve eğitim materyallerinin kendi medeniyet anlayışımızla yeniden yazılması için imkânların bir araya getirilmesi ihtiyacı ortak ve öncelikli arzu idi  (İlgili toplantılara dair haber ve değerlendirme linkleri söyleşi sonunda yer almaktadır).  

Bu çalıştayın arkasından bir dizi çalıştay türü istişari toplantılar başladı.  Bu toplantılarda alınan kararlardan birisi de yaratılış kongrelerinin başlamasına dair tavsiye kararları idi.

Peki, sonrasında ne oldu? Kongreler nasıl başlatıldı, iş oraya nasıl gitti?

- Zaman zaman medyada evrim ve yaratılışla ilgili açık oturumlar yapılmaktadır. Harran Üniversitesi’nde dekan ve biyoloji bölümü başkanı Prof. Dr. Hasan Akan’ın (2016 yılı) ilahiyatçılar ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte tertiplediği bir panel programına davet edilmiştim. Oradaki bir toplantıda yaratılışla ilgili müracaat edebilecek eserlerin bulunup bulunmadığı gündeme gelmiş;  Böyle bir müracaat kaynağının olmadığı görülmüştü.  Bu çalıştaylar aynı zamanda geleceğe yönelik faaliyetler için istişari nitelik taşıyordu.  Topyekün bilim adamlarını, üniversiteleri çalışmaların içine katmak gerekiyordu.  Külliyetli miktarda bilimsel kaynak hâsıl etme emin bir yolunun milletlerarası yaratılış kongreleri düzenlemek olduğu kararına varıldı.   Üsküdar Üniversitesi ile Harran Üniversitesi böyle bir kongreye ev sahipliği yapabileceklerini bildirdiler. İlk kongre 2017 yılında Harran Üniversitesi’nde yapıldı. Bu kongrelerin ikincisi Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde, üçüncüsü Iğdır Üniversitesi’nde, dört ve beşincisi Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde, altıncısı da Van Yüzüncü yıl Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. 

Burada Üsküdar Üniversitesi kurucu Rektörü sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Harran Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Ramazan Taşaltın, Atatürk Üniversitesi rektörü sayın Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Dumlupınar Üniversitesi rektörü sayın Prof. Dr. Kazım Uysal, Iğdır Üniversitesi rektörü sayın Prof. Dr. Mehmet Hakkı Alma,  Van Yüzüncü yıl Üniversitesi rektörü sayın Prof. Dr. Prof. Dr. Hamdullah Şevli, Bilimlerin Işığında Yaratılış Kongrelerine sahip çıkan öncü rektörlerimiz arasında bulunuyorlar. Kendilerine ve emeği geçen yardımcılarına teşekkür ediyoruz. 
Erzurum’da üniversite bünyesinde bir grup akademisyen Bilimlerin Işığında Yaratılış Derneğini hayata geçirdiler. Ayrıca bir akademik dergi yayına girdi. Web siteleri teşkil edildi. 

Ülkemizde bu konuyu öteden beri ele alan özellikle eski Millî Eğitim Bakanı Sayın Vehbi Dinçerler döneminden itibaren Yaratılış konularının ders kitaplarına girmesinde öncü rolü olan bir isim var:  Prof. Dr. Âdem Tatlı hoca. Başında beri bu tür çalışmalarda öncü olmaya devam etmektedir.  

Peki, yavaş yavaş asıl konuya geçelim isterseniz.  Yaratılış konusu evrimi hatıra getiriyor.  Kısa da olsa evrim konusunu ele alalım. Evrimi tartışmalı hâle getiren nedir?

- Evrimi esas tartışmalı hâle getiren, onun evolüsyon karşılığı olarak kullanılmasındadır. Evrim bir türden bir başka türün ve dolayısıyla bu yolla, insan da dâhil bütün canlıların, silsile halinde birbirinden tesadüfen ve tabiatın eseri olarak ve gittikçe mükemmelleşerek ortaya çıktığını ifade eder. Bu görüş maddeyi ilahlaştırır. Bilimsel platformdan çıkararak ideolojilere âlet ederler. Bu yüzden evrim teorisi bilimsel bir teori olmaktan uzaktır.   Darwinizm ve daha geniş manasıyla Evrim Teorisi, felsefî değerlendirmelerden yorumlardan ibaret kalmaktadır. Bir kere takip ettiği metot bakımından bilim kriterlerine ve kurallarına uymaz. Ortada bir takım zorlamalar ve kılıfına uydurmalar var. Konu tabu, hatta bir tür “din”  haline getirilmiştir ve herkesin bu dine biat edilmesi istenmektedir.  Etmeyen bilim adamlarının “aforoz edildiğine” şahit oluyoruz.

Hâlbuki bilimsel bilgi kendine has metotları sahiptir. Bilimsel bilginin, bir sistem dahilinde gelişir.  Tutarlılık, denetlenebilirlik, objektiflik ve nedensellik gibi özelliklerine sahip olması gerekir. Birçok fen bilimi gibi modern tıp biliminin de arka plandaki felsefesinin özü, her şeyin kör tesadüfler zinciri ve rastlantılar sonucu oluştuğunu öngörmektedir. Bu aslında  bilim  kılıfı geçirilmiş  sistematik bir felsefî görüştür. Evrim ve evolüsyon gerekçe gösterilerek felsefî yorumlar “bilimsel bilgi” gibi şeklinde dayatılıyor. Böylece sistemli, tutarlı ve objektif olması gereken bilim amacından saptırılıyor. 

Bu kongrelere katılan yüzlerce bilim adamı, bilimin, gözleme ve deneye dayalı olaylarını incelerken, tamamen objektif olunması, ideolojik görüşü savunma gayesinin içine girilmemesi gerektiği konusunu yüksek sesle dile getiriyorlar. Bu toplantılara  yetkililere de  verilen mesajlar var mı? Onlardan ne isteniyor?   

- Bu seslere kulak vermemiz lazım. Geleceğimiz ve neslimizi kurtarmamız bu sese kulak vermeye bağlı. Niçin sesleniyorlar bu bilim adamları? Çünkü dışarıdan ithal/ kopya müfredatta eşyanın/varlığın sır ve hikmeti gizleniyor, yerine rastgelelik konuluyor. O yüzden okul kitaplarından başlamak üzere her türlü yazılı, sesli ve görüntülü yayın, bizi, “gafil” bir nazarla kâinata bakmaya şartlandırmaktadır. Bilginin mekanik boyuttan malumat tek boyutlu açıklamaya bürünmesi ile eğitimin içi boşalıyor.  Bilgi, hikmete ve hakikate ulaşma vasıtası olmaktan çıkıyor.  Sadece   sınav için geçme aracı haline geliyor.  Daha vahimi,  ilimden irfana ve marifete giden yollar kapanınca okullar eğriliklerin öğrenildiği, ahlaki yozlaşmanın mekânlar halini alıyor.    

Yaratılış kongrelerinde konuşmacılar ne talep ediyorlar tam olarak? 

- Bu kongrelerde konuşmacılar eğitimin kimliğe kavuşmasını, ders kitaplarının bilimsel muhtevaya ve derinliğe kavuşturulmasını talep ediyorlar. Bu kongrelerde bilimin materyalizmin ve ateizmin “malı” olmadığı anlatılıyor.  Bu toplantılarda din ile bilimin birbirinin muhalifi değil, birbirine destek veren ve birbirine güç veren iki taraf olduğu anlatılmaktadır.  Bu kongrelerde anlatılanları şu şekilde de  özetleyebiliriz:  Fen eğitiminin temel bir gayesi, insanı aldığı eğitim sonucunda kendisi için yaratıldığı ve tasarlandığı belli olan tabiatı doğru anlamaya vasıta olmaktır. İnsan her şeyden önce kâinat kitabının bir okuru haline gelmelidir. Zaten Kuran’ın ilk emri “oku”dur (Alak Suresi âyet 1). Hak dinle bilimin maksatları birleşmektedir. Fen bilimleri Allah’a ve inanca ait gerçekleri tanımanın aracı olmalıdır. Bilim; tekniğe, mesleğe ve hayata dair sorulara cevap ürettiği kadar dini hakikatleri anlamaya, insanın görüş alanını genişletmeye de hizmet etmekle mükelleftir. Bilimler, inanca, dini ve kültürel hayata dair sorulara cevap verdiği ve çözüm ürettiği ölçüde anlam kazanmakta, faydalı hale gelmektedir.

- Bu kongrelere katılan bilim adamları ne talep ediyorlar? 

Bu kongrelerde bilim adamları şunu istiyorlar: Tabiatta her zaman şahit olduğumuz yardımlaşma, temizlik, iktisat, adalet ve denge, yüksek nizam ve düzen, sanatlı ve hikmetli yaratılış gibi hakikatler ders kitaplarında ana müfredat konuları haline gelmelidir. Bu hakikatlerin ders kitaplarına yansıması ile öğrenci “tabiatı” bir kitap gibi okumayı öğrenecektir. “Yeryüzü âyetleri”nin okumayı öğrenen öğrencini maneviyat dünyasında adı geçen hakikatler aynı zamanda ahlak ve meziyet olarak belirecektir. Yaratılanı Yaratandan ötürü sevme duygusu inkişaf edecek; böylece kendisine ve çevreye/canlıya saygılı, “çevreci” insan modeli; sözde değil özde ortaya çıkacaktır. Yaratılışta hayır, adalet, yardımlaşma, güzellik ve mükemmelliğin esas olduğunu ön gören tevhidî bir bilim felsefesi hükmettiği takdirde, araştırmalar bu mükemmel mekanizmanın sırlarını ve inceliklerini keşfetmeye odaklanacak ve insani kemâlatın ve marifetullahın önü açılacaktır.

Yaratılış Kongrelerinin nasıl başlatıldığı ve neyin amaçlandığını  konusunda önemli bilgiler verdiniz.  Müsaadenizle konu ile bağlantılı başka bir konuya geçmek istiyorum.   Ders kitapları konusunda burada bahsetmeye değer çalışmalar oldu mu? 

- Oldu evet.  2013 yılında yaptığımız Çalıştay sonrası konu iyice sahiplenildi.  Adeta dava haline geldi.  Muhtelif illerde/merkezlerde çalışmalar başlatıldı. Mesela onlardan birisi Dr. Şaban Odabaş başkanlığında bir vakıf bünyesinde sürdürülen çalışmalar, Profesör hocalarımız Âdem Tatlı,     İsmail Kocaçalışkan,    Fatih Satıl,    Ali Alaş ve benim de içinde bulunduğum bir ekip bu çalışmaları organize etmeye çalışıyor. Biyoloji ve fen bilgisi kitapları neşredildi. Hayat Bilgisi kitapları bugünlerde neşredilecek.  Planlanmış ve süregiden çalışmalar var.  

Ateizm ve deizm gibi akımların yaygınlaşması kimliksiz ve özenti hastalığının kaynağı ithal Milli Eğitim sistemi  ve müfredat/ders kitapları ile ilgili olduğu  konusu aydınlarımız arasında tartışılmaktadır. Bu kongrelerde ve çalıştaylarda  ülkemizdeki eğitim yapısı hakkında  değerlendirmeler ve çözüme yönelik çalışmalar  oluyor mu?     

- Kongrelerde sunumların önemli bir bölümünü milli ve yerli kendi modellerimizin hayata geçirilmesi konusu teşkil ediliyor. Bu sunumlarda taklitçiliğimizin faturası  dile getiriliyor ve bir an evvel kendi yerli eğitim modellerimize geçilmesi talep ediliyor.  Eğitim ithal edilmemeliydi ama edildi. Eğitim ithal edilirse topluma yabancı kimliksiz insan türeyiverir. Kendi iyi vatandaşlarınız yetişmez. Aşağılık kompleksi ile malul insanlar ortaya çıkar. Topluma yabancı, aidiyetsiz ezik özentiler bu eğitimin meyveleridir.  Çağımızın en etkili sömürü aracı eğitim sistemleri olmuştur. 

Evet, İngiliz, Finlandiya İsveç, Alman eğitim metotları iyi olabilir. İyi olmasının sebebi şu: Onların maksadına uygun iyi İngiliz, iyi İsveçli, iyi Alman yetiştirdiği için. Bunda muvaffak olmuşlar.

Bir milletin terbiye metodu diğerine uygun gelmiyor. İngiltere'den aldığınız terbiye metodu ile iyi bir İngiliz uşağı yetiştirmeniz mümkündür. Ama kendi insanınızı yetiştiremezsiniz.

İyi eğitim alanların geneli İngilizce konuşup yazmaya, İngiliz gibi düşünmeye, onların memleketlerini sevmeye, onlar gibi yiyip onlar gibi içmeye özenti duyuyorlarsa, ülkesini ve değerlerini tenkit ediyorsa bir sıkıntı var demektir. İngiliz sömürgeciliği böyle bir şey. Bir asırdır eğitimde Avrupa taklitçiliği ile gelinen noktayı özetlemeye çalıştım. Afrika’da Fransız sömürgesi geçirmiş ülkelerde de Fransa özentisi görüyoruz. Günümüzün etkili sömürgeciliği, toprakları ele geçirmek üzerine değil. Eğitim sistemini ele geçirmek üzerine.