Afîfüddîn Süleymân b. Ali et-Tilimsânî’nin (v. 690/1291) Şerhu Menâzilü’s-sâirîn / Menâzilü’s-sâ’irîn Şerhi, Abdurrezzak Tek tercümesiyle Erkam Yayınları arasından çıktı (Tasavvufta Haller ve Makamlar, İstanbul 2024).
Tek, son basımı yine bu yıl Ketebe Yayınları’nca yapılan -doktora çalışmasına esas- Tasavvufî Mertebeler’ini “Hâce Abdullah el-Ensârî Örneği”ne göre yapmış ve bu örneğin tabi olduğu Herevî’nin Menâzilü’s-Sâirin adlı eserini, el-Kâşânî’nin Elf Makâm’ını da ekleyerek Tasavvufta Yüz Basamak üst başlığıyla tercüme edip, okurlarına sunmuştu. (Emin, Bursa 2008)
Bu yayın duyurusunu, benzer yazılarımdaki formu gözeterek, ilk zikrettiğim Menâzilü’s-sâ’irîn Şerhi’nin muhtevası hakkında yine özet bir bilgiyle tahkim edeceğim ancak bunu farklı formla yapmak dileğindeyim ki, bu tercihim -inşallah- başka kitapların haberini taşıma hizmetime de sebep olacaktır.
Şimdi -kendi görüşlerimi öteleyerek- Orkhan Musakhanov’un Tilimsânî: İlâhî İsimler Nazariyesi adlı kıymetli çalışmasında derlediği şu bilgileri nakledeceğim:
“Şerhu Menâzilis-sâirin:
Tilimsânî’nin eserleri içerisinde en yaygın olanı Divân’ıyla beraber Abdullah Herevî’nin Menâzilü’s-sâirin’i üzerine yazdı şerhtir. Müellif Şerhu Menâzilü’s-sâirin’de Meâni’l-esmâi’l-ilâhiyye’sine atıf yaptığına göre (ondan) sonra bu eseri yazmıştır.
Menâzil üzerine yazılan on iki şerhi inceleyen Abdürrezzak Tek; Tilimsânî şerhinin, ilk şerhlerden biri olması hasebiyle hem konuların işlenişi hem de yorum zenginliği açısından diğer şerhlere esin kaynağı olduğunu ve kendisinden sonraki şârihlerin hemen hemen tamamının ondan istifade ettiğini söylemektedir.
Davud Kayserî’nin Tilimsâni’nin Şerhu Menâzilü’s-sâirin’i istinsah etmesi ve hocası Kâşâni’nin Şerhu Menâzilü’s-sâirin’inden iktibaslarla esere talikler yazması şerhin bilinirliği ve dikkate alınması açısından kayda değerdir. Nitekim Abdurrahman-ı Câmî de Şerhu Menâzilü’s-sâirin’in ilim ve irfan kaidelerine mebni, zevk ve vicdan özelliklerine dayalı çok güzel bir şerh olduğunu kaydeder.
Tilimsânî, Nâsıruddin Ebû Bekir b. Kılıc’ın isteği üzerine yazdığı Şerhu Menâzilüs-sâirin’de ayetlerin yanı sıra elli kadar hadise yer vermiştir. Bâyezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî, Gazzâlî, Kuşeyrî, Nifferî gibi sûfîlerin görüşlerinden de istifade eden Tilimsânî, Cüneyd ve Hallac’ı karşılaştırmış ve tavrını Cüneyd’den yana koymuştur. (…)
Tilimsânî’nin Meâni’l-esmâi’l-ilâhiyye ve Şerhu Mevâkıfı’n-Nifferî’de genişçe işlediği esfâr-ı erbaa / dört seyrüsülûk seferi anlayışına göre Menâzilüs-sâirin sadece birinci seferde olanlar için yazılmıştır. ‘Şeyh (Herevi|) kitapta (Menâzil) ikin seferin hükümlerinden hiçbir şey (bir nefes dahi) zikretmedi Üçüncü ve dördüncü seferi nasıl zikretsin.’ Başka bir yerde ‘Şeyh bu kimseleri (yani Menâzil’in tertibine göre üçüncü, bir diğer ifadeyle son derecede olan kimseleri), ikinci, üçüncü, dördüncü seferlerin ehlini zikretmekten yüz çevirince onları hâssatü’l-hâssa olarak isimlendirdi.’ diyen Tilimsâni’ye gör ‘Herevi hakikat ilminde söz söyleyenlerin en doğrularından ve tarikat yoluna (câdde) delalet edenlerin de en iyilerindendir.’
Kâşâni (kendi) Şerhu Menâzilü’-sâirin’ini yazarken büyük ölçüde Tilimsânî’ye dayanmış, ancak birçok konuda Herevî’ye itirazlarından dolayı Tilimsânî’yi eleştirmiştir. Büyük ölçüde Tilimsânî’nin Şerhu Menâzilü’s-sâirin’inden istifadeyle Medâricü’s-sâlikin’i yazan İbn Kayyim de Tilimsânî’nin Menâzil’i tahrif ettiğini belirtmektedir:
‘Nitekim müellifin kitabını şerhe girişen vahdet-i vücudcu ve fark ehline muhalefette en ileri gidenlerden biri olan Afifüddin et-Tilimsânî, müellifin kitabında işaret ettiği cem hâlini, cem’u’l-vücûd şeklinde yorumlamıştır. Hâlbuki müellif cem’u’ş-şuhûdu kastetmiştir.”
İbn Kayyim el-Cevziyye’nin Hanbelî / Selefî meşrepli bir âlim olduğu bilindiği takdirde, onun Tilimsânî’yi vahdet-i vücûdculuk üzerinden eleştirmesi, okurların kendi anlayış düzeylerine göre ya dikkate alacakları ya da tebessüm ederek geçecekleri bir husustur (bkz.: Medâricü’s-sâlikin, trc.: heyet, İnsan, İstanbul 2013).
Musakhanov’un zikrettiği esfâr-ı erbaa / dört seyrüsülûk terimine gelince.
Bu terimin ilk kullanılışı, şu cümlesindeki yerine istinaden Dâvud el-Kayserî’ye havale edilmektedir:
“…Bu mertebeye, Allah dostları için söz konusu olan ‘dört yolculuk’tan (el-esfâru’l erbaa) ancak ikincisinde ulaşılabilir. Bu yolculuk Hak’ta Hak ile yapılan bir yolculuktur.” (Fusûsu’l-Hikem Şerhi – Hikmetlerin Burçları, terc.: Turan Koç, İz, İstanbul 2024)
Musakhanov’un Tilimsânî: İlâhî İsimler Nazariyesi’ni de -Rabbimiz nasip ederse- gelecek cumartesi konuşalım.