BİR ÇALIŞTAY TOPLANTISI BÖYLE GEÇTİ
Maarif Platformu tarafından düzenlenen panel ve çalıştay toplantı serisinde eğitimin en tartışmalı konularından biri olan "zorunlu eğitim" masaya yatırıldı. Bu amaçla; eğitim bilimciler, öğretmenler, akademisyenler, iş dünyası temsilcileri ve bürokratların bir araya geldi. Etkinlikte, zorunlu eğitimin süresi, içeriği ve hedefleri tartışıldı.
İlgili medya ve youtube linkleri:
https://www.maarifplatformu.com/maarif-egitim-modeliyle-zorunluluktan-ozgurluge/
https://www.youtube.com/watch?v=uuKmvW4gJxQ
https://www.youtube.com/watch?v=Cujy6rLGEM4
Katılımcılar, mevcut zorunlu eğitim sistemi ve müfredat tekelinin hem öğrencilerin potansiyelini sınırlandırdığını hem de toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kaldığını anlattılar. Üstelik zorunlu eğitim ve müfredat tekelinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli önünde en büyük engeli teşkil edeceği vurgulandı ve çözüm yolları gündeme getirildi.
Müzakereciler, 12 yıllık zorunlu eğitim süresinin ülke kalkınmasına katkı sunmadığını, aksine yetenek israfı, mesleki eğitime ilgisizlik ve diplomalı işsizlik gibi sorunlara yol açtığının altını çizdiler. Köylerin boşalmasıyla ziraat ve hayvancılıkta gerileme yaşandığı, meslek sahibi bireylerin yetişmediği ve sanayicilerin nitelikli eleman bulmakta zorlandığı vurgulandı.
Türkiye’de ölçme değerlendirme ve yönlendirme sistemindeki plansızlık ve başıboşluk da ele alınan konular arasında oldu: Üniversiteye giriş YKS sınav başvuru sayısına bakıldığında 3,5 milyonları geçiyor. Bu sayı 12. Sınıf mezun sayısının neredeyse 4 katını aşmaktadır. Üniversite ara sınıflarında olup yanlış tercih yaptığını düşünen ve mezun olup mutlu ve başarılı olamayacağını düşünen gençlerin bu iki kitle için de sayısı da 600 binleri bulmaktadır.
Üniversite mezunları iş hayatının sadece yüzde onbeşlik bölümüne kamu istihdamına/devlet memurluğuna talip olmaktadır. KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) için bir iki yıl daha hazırlık kurs/dershanelerinde zaman-emek-para kaybetmektedir. LGS sınavıyla başlayan YKS ile devam eden sonunda kamuda çalışmak için bile yıllar kaybeden gençliği kurduğumuz sisteme mahkum etmekteyiz.
Özetle; 12 yıllık zorunlu eğitimin üçüncü dört yıllık dilimi ortaöğretim/lise kısmının zorunlu olması önce isteksiz devam edilen okulda ders başarısızlığı, sınıf tekrarı, disiplin sorunları ve okul terklerini artırmaktadır. Gençlerde travmaya varan sorunların kapısı açılmakta; hem zaman hem de emek-işgücü kaybı ortaya çıkmaktadır. Bu durum aynı zamanda mevcut eğitim ortamının yozlaşmasına ve verimsiz hale gelmesine yol açmaktadır.
Toplantılarda vurgulanan ve öne çıkan konuları aşağıda sizin için derledik:
Eğitimin felsefesine uygun olmayan yapılar
Batı merkezli zorunlu eğitim anlayışının Türkiye’nin kültürel ve toplumsal yapısına uygun değildir. Eğitim sisteminin sınav odaklı hale gelmesiyle öğrencilerin hayata hazırlanmak yerine test çözmeye odaklanmaktadır. Zorunlu eğitim, çocukları 18 yaşına kadar hayatın gerçeklerinden uzaklaştırmakta ve bireylerin meslek edinme becerisi gelişememektedir.
Müfredat tekelinin eğitime olumsuz etkisi
Zorunlu eğitim müfredat tekelini beraberinde getirmekte, bu durumun eğitimi okul duvarları arasına hapsetmekte, uygulamalı dersleri yapılamaz hale gelmektedir.. Müfredat esnekliğinin olmamasının, eğitimi monoton bir yapıya dönüştürmekte ve öğrencilerin sosyal beceri ve sorumluluk kazanamamaktadır. Ayrıca sınav sistemi, eğitimi bir rant alanına dönüştürmektedir. Bu durum hem öğrencilere hem de velilere zarar vermektedir.
Okumak istemeyen öğrenciyi 12 yıl boyunca dört duvar arasına alıyor ve bu odada kalacaksın diyorsunuz. Okul bazı öğrenciler için bir tür yarı açık hapishaneye dönüşüyor. Çalışmak ve meslek yapmak; sanat, spor, müzik, ticaret ve diğer farklı alanlarda kendini geliştirmek isteyenlerin önünü kesiyorsunuz. Aynı şekilde hızlı yol alacak dehaların da önünü kesiyorsunuz. Bu durumda öğrenci hapishane gibi gördüğü okulda disiplinsizlik vakaları artıyor, öğretmen bakıcı ve gardiyan konumuna iniyor.
Sekiz yıl boyunca akademik başarısı e-okul sisteminde kayıt altına alınmış haliyle yetmişin üzerine çıkamamış öğrencilerin LGS sınav notuyla öğrenci alan toplam kontenjan olan ilk % 15’e giremeyeceği belli olmasına rağmen tamamının LGS (Liselere Geçiş Sınavı) girmesi sistemin ilk darboğazı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortaokul 7. Sınıfından itibaren böyle bir yarışa veli ve sistem tarafından bir nevi zorlanan öğrencilerin her türlü etkinlik ve sosyal hayattan koparak testlerle yarışı başlamaktadır. Sonucunda öğrencilerin % 85’i bu sınavda gerekli puanı alamadığı için başarısızlıkla etiketlenmekte ve şartlandırıldığı okulları kazanmadığını düşünerek istemediği okullarda okumak zorunda kalmaktadır.. Bu durum eğitim öğretim ve kariyer yolunun ilk basamağında öğrencide olumsuz kalıcı izler bırakmaktadır.
Yeni projeler ve gelecek umudu
Maarif modelinin başarılı olması için zorunlu eğitim ve müfredat tekelinin kaldırılmasının şart olduğu ifade edildi. Eğitim sisteminin, bu toprağın ruhuna uygun bir felsefeyle yeniden şekillendirilmesi gerektiği vurgulanırken, mevcut reformların desteklenmesi gerektiği belirtildi.
Panel ve çalıştay toplantıları boyunca Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli de gündeme geldi ve geniş müzakerelere konu oldu. Zorunlu eğitim ve müfredat tekeli ile ortaya sıkan sorunların Maarif Modeli önündeki en büyük iki engel olduğu dile getirildi.
Bu çalışmada ele alınan konulardan birisi de MESEM projesi oldu. Uzmanlar, yeni müfredat çalışmalarının eksikliklerine rağmen, eğitime ruh ve içerik kazandırma potansiyeline sahip olduğunu belirtti. MESEM projesinin eksikliklerinin tamamlanarak geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması istendi.
Zorunlu eğitim: Bir hak mı, dayatma mı?
Toplantılarda, zorunlu eğitimin bir hak olmaktan çıkarılıp dayatma aracına dönüştüğü dile getirildi. Aile ve çevrenin eğitim üzerindeki etkisinin en aza indirilmeye çalışılmasının, öğrencilerin bireysel düşünce dünyasının şekillenmesini olumsuz etkilediği vurgulandı. Eğitimin daha özgür ve esnek hale getirilmesi gerektiği belirtildi.
MÜZAKERELERDE ORTAYA ÇIKAN ANA KONULAR
Gündemde yerini alan konulardan birisi de Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık iki yıldır süren ve adı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM) oldu. Toplantılarda dikkat çeken hususlardan birisi katılımcıların istisnasız altını çizdikleri konu şu oldu: Maarif Modeli ile ortaya çıkan mevcut çabaları önemsiyoruz ve eğitimin problemlerinin anlaşılmasında ve aşılmasında önemli adımlar olarak görüyoruz. Ancak, ne varki zorunlu eğitim kaldırılmadıkça ve öğrenci çoğunluğunu mesleğe yönlendiren reformlar hayata geçirilmedikçe maarif modeli ve müfredat dönüşümü çabalarının etkisi zayıf kalacaktır.
Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli
Herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak üzerine kurulmuş bir sistemi öncelikle değiştirmeliyiz.
Çocuklara ürün dosyası (portfolyö) kullanan sisteme geçilmeli ve bitirme sınavları gelmeli.
Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli, branşlaşma yani yönlendirme erkene çekilmeli, sınıf geçme yönetmeliği zorlaştırılmalı.
Milli Savunmada, “zihni milli ve aidiyeti yerli olanların” asırlık sorunları nasıl çözdüğünü görüyoruz. Savunma sanayi bize şunu gösteriyor:
Eğer taklitte kalıyorsanız, kopyalama ile meşgulseniz, ürettikleriniz araştırma- geliştirmeye (AR-GE) dayalı değilse, teknolojik bağımlı ülkeler sınıfında kalmaya mahkûmsunuz.
Okullarda öğretmen ve öğrencilerdeki umumi şevksizliğini ve heyecansızlığını ortadan kaldırmanın tek yolu var:
Kendi tecrübe ettiklerinizden yola çıkmak…
Dünyanın en iyi eğitim modeli de olsa onda kendisinden bir katkı ve değer görmeyen öğretmen ve öğrenci modele/esere/harekete sahip çıkmaz/çıkmıyor.
Temennimiz yeni müfredat ve maarif modeli ile başlatılan yerli ve milli müfredat çalışmalarının güçlenerek devam etmesi; bu çalışmalar sonucunda da felsefesi ve kavramları ile bize ait bir eğitim modelinin vücuda gelmesi. Sıra, Yeni Müfredatın uygulanmasının önündeki en büyük engel olan zorunlu eğitime çözüm bulunmasına gelmeli. Zorunlu müfredatla birlikte merkezi müfredatların esnetilmesi ve müfredatların çeşitlendirilmesi üzerine de çalışmalar başlatılmalı.
Cevap aranan sorular
Çalıştay müzakerelerinde zorunlu eğitimin 5, 8 veya 12 yıl gibi sayısal bir tartışmanın ötesinde, ferdin kendisini keşfetme, yeteneklerini geliştirme ve geleceğine yön verme sürecinde önemli bir araç halinde yeniden ele alınması konuşuldu.
Bu amaçla şu sorulara cevap arandı:
• Kişinin bir daha hiç karşılaşmayacağı testlerin öğrettiği sorularla belirli bir kalıba sokulmasının önüne nasıl çıkabiliriz?
• Başı sonu belirlenmiş müfredatla insan zihni güdükleştirmesinin önüne nasıl geçebiliriz?
• İnsanoğlunun özgürleşmesine yol açacak hareketliliğin temellerini teşkil edecek bir yapılanmayı nasıl sağlayabiliriz?
• Öğrencilerin farklı öğrenme hızlarına ve ilgi alanlarına uygun bir eğitim almalarını sağlamak için ne yapabiliriz?
• Okulları diğer kapitalist kurumlar gibi pazarlama ve satış yapan ve ticaret metaı olmaktan nasıl kurtarabiliriz?
Her ferdin potansiyeli en üst düzeyde kullanılmalı
Bu çalıştay toplantılarında öğrenciyi belli bir alana yönlendirmek yerine, onların ilgi ve yeteneklerine uygun alanlarda kendilerini geliştirmelerine imkân tanıyan bir eğitim sistemi gündeme getirilmekte. Lise ve üniversite eğitimi dışında da kendini geliştirenlerin (kurslar, stajlar vb.) önünü açan, okul dışı kazanımları için ölçme ve değerlendirme sistemlerine dahil eden çözümler gündeme gelmektedir. Bu sayede, öğrenme hızları farklı olan fertler arasında eşitsizliğin ortadan kalkacağı ve her ferdin potansiyeli en üst düzeyde kullanabilecek.
Yapay zekâ ve teknoloji kullanımı
Yine bu çalıştay ve online toplantılarda mevcut eğitim anlayışının özellikle beceri ve kazanımların değerlendirildiği bir yapıya geçilmesi konusu gündeme getirildi.
Yapay zekânın ve uzaktan eğitim alanındaki gelişmeler; eğitimin dijitalleşmesi, okul ve eğitim anlayışında büyük değişikliğe yol açıyor. Herkesin kolayca bilgi kaynaklarına ulaştığı çağımızda artık okullarda teorik bilgi vermek anlamsızlaştı. Uygulama ve tecrübe kazanımının öne çıktığı eğitimler önem kazandı. Yeni anlayışta okullar bilgi yükleyen merkezler olmaktan çıkmakta; eğitimleri koordine ve takip eden kurumlar haline dönüşmekte. Bilgiyi değil, bilginin kullanımını ve üretilmesini değerlendiren, özellikle kazanım ve becerileri ölçen ölçme değerlendirme merkezleri olarak konumlanmakta.
Zorunlu eğitim ve müfredat tekeli gibi uygulamaların zihinlerden çıkması için özgür ve müfredat çeşitliliğine imkân veren esnek yapılar gündem olmalı. Sonuç olarak, okulların eğitim deyince herkesin aklına sınıflarda sırada oturan çocuklar ve tahtanın başında onlara bir şeyler anlatan bir öğretmen veya (üniversiteler için) bir doçent veya profesör (eğer yeteri kadar öğretim görevlisi varsa) anlayışı son bulmalı.
Esnek ve özgür bir eğitim ortamı
Bu çalıştay toplantılarında kapsamlı olarak insanların kendi öğrenme süreçlerini yönetmelerine imkân tanıyan, esnek ve özgür bir eğitim ortamı oluşturacak bir yapılanmanın gereği ve önemi kuvvetli argümanlarla ele alındı. Yeni sistemde, öğrencinin merkezde olduğu, farklı öğrenme yöntemleri ve teknolojilerin kullanıldığı, hayat boyu öğrenmenin teşvik edildiği bir yaklaşımı gündeme getirildi.
Ana konu başlıkları
• Zorunlu eğitimin mevcut sorunları ve dezavantajları
• Bireyselleştirilmiş öğrenmenin önemi ve faydaları
• Esnek öğrenme modelleri (evde eğitim, açık okul, online öğrenme vb.)
• Öğrenci merkezli eğitim anlayışı,
• Yapay zekâ ve uzaktan eğitimle gelen eğitim imkanları
• Hayat boyu öğrenme fırsatları
• Yeni bir eğitim sisteminin tasarımı için öneriler
• Uluslararası örnekler; “Osmanlıda meslek eğitimi. Ahilik sistemi ve meslek ahlakıyla eğitim”
Daha geniş çaplı çalışmalar
Bu çalışmada zorunlu eğitim politikasının akut ve kronik bir problem halinde ele alınması gereği üzerinde duruldu. Çeşitli meslek ve iş kolları zorunlu eğitimden dolayı çıkarak-usta ilişkisini bitirdiği için yok olmayla karşı karşıya gelmiştir. Asıl olan insanların ekmek ve iş bulması ve meslek kazanmasıdır. Önemli olan mesleki yeterliliği ölçen ve değerlendiren ölçme değerlendirme sistemlerinin kurulması ve tecrübeyi ve uygulamayı ölçen sistemler hayata geçirilmesidir. Her şeyden önce zorunlu eğitime ilişkin öğretmen, veli ve öğrenci görüşleri alınmalı.Zorunlu eğitimin uygulandığı tarihten itibaren mesleki ve teknik eğitimin bundan nasıl etkilendiği üzerine yapılan araştırmalar göz önüne alınmalıdır.
Uzun vadede tarafların katılımı ile konunun projelendirilmesine ve şu sorunlar ve sorular gündemde olması kararlaştırıldı:
· Zorunlu eğitim ortaöğretimi de kapsamalı mı yoksa süresi daha az mı olmalı?
· Zorunlu eğitim ile sanat-zanaat işleri nasıl bütünleştirilecek?
· Farklı eğitim veren okullar arasında geçişi kolaylaştırmak için neler yapılmalı?
· Mesleki ve teknik eğitim veren kurumların programlarının teorik ve uygulama kısımları arasında uygun bir denge nasıl sağlanabilir?
· Mesleki ve teknik eğitim kurumları ile sanayi nasıl bütünleştirilebilir?
· Merkezi sınavlar, mesleki ve teknik eğitimi nasıl etkilemektedir? Mesleki ve teknik eğitimin merkezi sınavlardan olumsuz etkilenmemeleri için neler yapılmalıdır?
Zorunlu eğitimde uluslararası örnekler
Japonya, İsviçre, Almanya ve ABD gibi ülkelerde zorunlu eğitim süresinin genellikle 9 yıl olduğuna dikkat çeken uzmanlar, Türkiye’deki 12 yıllık zorunlu eğitimin etkileri üzerine düşündürücü sorular yönelttiler. “12 yıllık eğitim sistemi ülkemize kimler tarafından getirildi ve hangi amaçla uygulandı?” sorusuna odaklanılan oturumlarda, bu sürenin köylerin boşaltılmasına, mesleklerin yok olmasına ve sanayi ile zanaat alanlarının gerilemesine neden olduğu dile getirildi.
Ahilik sistemi ve lonca teşkilatları modernize edilmeli
Yeni müfredat çalışmaları ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli çalışmalarının bu zincirleri kırmak için önemli bir fırsat sunduğu belirtilen çalıştayda, zorunlu eğitimin insanları standartlaştırarak potansiyellerini kısıtladığı, hayatın içine yayılan ve bireyin yeteneklerine odaklanan bir eğitim modeline geçiş yapılması gerektiği vurgulandı. Ahilik sisteminin, Osmanlı’daki lonca teşkilatlarının ve geçmişin zengin eğitim deneyimlerinin modernize edilerek günümüze uyarlanması gerektiği belirtildi. Panelde, eğitim sadece okul sıralarına hapsedilmemeli, esnaf teşkilatları, sanayi kuruluşları, tarım alanları, hukuk büroları ve hatta aile yuvaları gibi hayatın içindeki tüm alanlara yayılmalı önerisi dikkat çekti. Katılımcılar, bu modelin insan kaynağını daha verimli kullanacağını ve gençlerin erken yaşta ticaret ve meslek hayatına entegre olmasını sağlayacağını belirtti.
Yetenek temelli eğitim
Selçuklu ve Osmanlı’nın yetenek temelli eğitim modeline vurgu yapılan çalıştayda, öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre yönlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Meritokratik bir sistemin, bireylerin potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarına olanak tanıyacağı ve bu sayede toplumsal israfın önüne geçileceği belirtildi.
Mesleki Eğitimin Problemleri ve MESEM programı
Tüm meslek liselerinde açık olan Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) programının, zorunlu eğitim sürecini daha esnek ve üretken hale getirebilecek bir model olarak öne çıktığı ifade edildi. Anne-babalara tanıtılması ve desteklenmesi halinde MESEM programın geniş bir rağbet göreceği, böylece mesleki eğitime yönelik ön yargıların yıkılabileceği kaydedildi.
Mesleki eğitimin yeniden yapılanması ile ilgili şu fikirler öne Çıktı:
MESEM program ile ortaokul sonrasında liseye devam ettiği halde iki yıl üst üste kalmış öğrenciye ve açık lisede olanlara bir ustanın yanında iş yerlerinde, sanayi tesislerinde yetişebilme imkanı sunuluyor. Milli Eğitim bu çalışmayı denetleyip takip ediyor; haftanın belli günlerinde de okula çağırıp gerekli teorik eğitimleri de ona veriyor.
Lisede kalan öğrenciye değil isteyen herkese bu imkan verilmelidir. İyi bir denetleme sistemi kurulması ve sistemdeki eksikliklerin giderilmesi halinde sistem yaygınlaşacak ve yaparak ve yaşayarak öğrenme ortamında geleceğin meslek erbabı yetişecektir.
Diğer taraftan meslek liselerinin müfredatının uygulama ağırlıklı yeniden şekillendirilmesi ihtiyacı vardır: Meslek liselerinde ağırlıklı okula ve akademik genel bilgi kültür dersleri yerine işbaşında yaparak yaşayarak öğrenme dayalı bir modele geçilmesi gerekmektedir. Meslek lisesi öğrencileri birinci sınıfta okul atölyesinde temel mesleki beceriler, iş sağlığı güvenliği ve ve iş-meslek ahlak temelleri kazanımları verilmelidir. İkinci sınıfta haftada iki gün, üçüncü sınıfta üç ve son sınıfta haftada dört gün işletmelerde işbaşında meslek öğrenilmesi uygun olacaktır. Bunun sonucunda okullarda derslikler hafta için yarı yarıya boşalacağı için ilave okul/derslik yatırımlarına gerek kalmayacaktır. Mezun öğrenciler dört yılın yarısını geçirdiği işletmelerde zaten ihtiyaç duyulan nitelikli işgücüne katılacaklardır.
Mesleki ve teknik eğitim kurumu olan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Çok Programlı Anadolu Lisesi gibi okullarımızı da genel kültür bilgi dersleri akademik ağırlıklı diğer ortaöğretim kurumlarıyla aynı yönetmelikle yürütmeye çalışılmaktadır. LGS sınavıyla akademik düzeyi tescil edildiği halde başaramayacağı derslerin meslek lisesi öğrencilerine zorunlu olarak dayatılması peşinen başarısızlığı getirmektedir. Genel bilgi kültür derslerinin tümünün seçmeli hale getirilmesi hatta uzaktan dijital eğitimle alınmasına imkan sağlanabilir. Böylece gençlere zaman ve boş derslik imkanı artacaktır. Hatta ders başarısızlığından sınıf tekrarı yerine uzaktan eğitimle yıl kaybı önüne geçilebilir.
Ara eleman eksikliğine çözüm
Türkiye’nin özellikle otomotiv, inşaat, ziraat ve hayvancılık gibi sektörlerde ciddi bir ara eleman eksikliği yaşadığına dikkat çekilen oturumlarda, mesleki eğitimin önemi bir kez daha vurgulandı. Lise mezunu herkesin üniversiteye gitme mecburiyetinde olmadığı, mesleki becerilere dayalı bir eğitim modelinin toplumun ekonomik kalkınmasında önemli bir rol oynayacağı ifade edildi. Lise ve mesleki eğitimi yapılandırırken ilgili bürokratlar yanında iş dünyasının temsilcileri ve ilgili taraflar bir araya gelerek ilkokuldan üniversiteye eğitim bir bütün olarak ele alınmalı. Kontenjanlar iş bulamayan mezunlar vermek yerine ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenmeli.