Televizyon stüdyolarının her geçen gün çeşitlenerek artan yayım temalarına göre çoğaldığı; geçmişte haber, sohbet ve eğlence için tek stüdyo yeterliyken, bugün talk ve reality showlar; müzik-eğlence; sohbet, tartışma, yarışma, yemek vb. birçok program için özel stüdyoların yapıldığı malumdur.

Stüdyodaki bunca çeşitlenme ve bunca emek boşuna değildir, çünkü bir programın kimliği hakkındaki ilk bilginin üretildiği ve seyirciye iletildiği, programa uygun atmosferin ve gösteri üslubunun oluşturulduğu ilk yerdir stüdyo. Bu bakımdan özel bir planlamayı, kreatif çabayı, mekân ve dekoratif obje düzenlemesini gerektirir. Daha özet söyleyişle stüdyo işi, uzmanlık işidir artık.

Bu uzmanlığın hem ehlince tesliminde hem de halk beğenisine indirilmesinde dinî programların katkısını özellikle belirtmemiz gerekir.

Nitekim yakın zamanda idrak ettiğimiz Ramazan ayındaki iftar-sahur programlarının her ekranda farklı oluşu, hatta aşırı bir iddia olmayacaksa bu farkın asıl stüdyo üzerinden sağlanmaya çalışılması da söz konusu katkıyı teyit etmektedir.

Programın kimliği, atmosferi, üslubu da bir yana -çünkü bu köşemizin taşıyamayacağı uzun analizleri gerektirir- bu stüdyolarda kullanılan dinî objelerden söz edeceğim ama bundan önce, kendimi ilmî açıklamalar yapma zahmetinden kurtarmak ve bilahare tekrarlayacağım kavramların doğru anlaşılmasını sağlamak için bir uzman görüşüne başvurmak istiyorum.

Uzmanımız: Prof. Dr. Mete Çamdereli.

Kitabının adı: Din Ekranda Nasıl Durur? - Medyada Dinin Popüler Temsilleri (Ketebe Yayınları, 2018)

“Medyanın Dini ve Dinsel Uzamı:

Medyanın dini öncelikle kendi dinidir. Kendisinden başka din tanımaz. Kendi dinsel atmosferini kurar. Kendisi gibi başka bir araca ve aracıya ihtiyacı da yoktur. İşleyiş düzeni kendi kutsallarını üretmeye, kendi ritüellerini kurgulamaya yeterlidir. Gazetesini her sabah düzenli okuyan, akşam ajansı kaçırmadan dinleyen, prime time programları hemen her gün izleyen (…) biri medyanın atmosferini derinden yaşamaya çalışmaktan başka bir şey yapıyor değildir. Yaptığı, medyanın dinsel gereklerini yerine getirmekten, açıkçası medyatik kulluktan ibarettir.

Medya kendisine itaat edilmesini ister, her dinin istediği gibi. Medya kendi katedraline cemaat, ilahlarına ibadet ister. Dinin ne olduğu değil medya dininin ne olduğu medya için tek geçerliliktir. Tek gerçek medyanın dinidir. Gerçek din medyada medyatikleşmekten öteye geçemez. Medyanın kurallarına biat ettirilen bir din, medyatik temsil biçimlerini mubah gören, medyanın ritüelleri arasında yerini almaya çalışan bir dindir artık; bugüne dek müntesiplerine önermediği bidatlerini üretmeye hazırdır. Çünkü medya gerçek dinin tüketilmesiyle sıradan bir peynir parçasının -örneğin, reklam vasıtasıyla- tüketilmesini ayırt edecek duyarlılıktan yoksundur ve salt müntesiplerden beslenmek başat ilkesidir.

Medyatik cemaatin alabildiğine genişlemesiyle medyanın alabildiğine semirmesi gerçek dinin vaatleriyle birebir çelişir. Gerçek din, medyanın sekülerleştirerek geliştirdiği ve profanlaştırarak dogmalaştırdığı medyatik dinin tersine müntesiplerine yer ile gök arasındaki düzende en soylu yaşamı, yaşam bilgisini, yaşam hakikatini önerir. Medya,ürettiği ritüellere gerçek dinin ritüelleri gibi kesin sadakat ister. Medyanın ritüelleri cemaatin takatini tüketirken gerçek dinin ritüelleri insanı insan yapan tedbirleri üretir. Medya, dinini temsilî bir uzamda günceller. İnsanlık medyatik ritüellerin mahkûmu olarak günden güne birey ve toplum değerlerinden yoksunlaşırken, gerçek din müntesiplerini tam tersine sömürülmeye karşı eylemli hale getirerek onları yüceltmeyi düşler. Medya dini kuşkusuz temsilîdir; insanı hiçleştirerek beşerleştirir, gerçek din ise olgunlaştırarak insanlaştırır.

Medya, Dinini Temsilî Bir Uzamda Günceller.

Medya, tüm bu becerilerini ve dayattığı dinsel gerekleri kendi temsilî uzamında yapar; onları, teknolojik rabıta ile günceller durur. (…) Başlangıçta medya ile temsil, medya ile gerçeklik arasında gidip gelen kitleler de bir zaman sonra kendiliğinden ve umarsızca medyatik dinin katedrallerinde bulurlar kendilerini. Medyatik vaizler marifetiyle etkinleştirilen bu uzam gerçek uzamdan dönüşmüş bir uzam değildir, medya tarafından soyutlanarak farklılaştırılmış bir uzamdır; başkalaştırılarak bağımsızlaştırılmış, gerçek dinsel uzamdan alabildiğine farklı, kendine özgü özerk bir uzamdır.”

Yazı başlığımızı oluşturan soruyu unutmayalım, çünkü cevabını sonraki yazımızda arayacağız inşallah.