Tarihe altın harflerle "Çanakkale Geçilmez" yazdıran kahraman bir milletin torunları olarak, "Dünyada eşi olmayan şu Boğaz Harbi"ni acaba ne kadar biliyoruz? Ders kitaplarındaki bilgilerin ne kadarı gençlerin zihinlerinde kalıyor? Bu öyle bir destan ki, ancak Gelibolu Yarımadası'nı karış karış gezerek, yaşayarak öğrenilebilir. Şehit kanlarıyla sulanmış bu toprakları görmeden, Çanakkale ruhunu anlamadan bu kutsal vatan savunmasını idrak etmek mümkün değildir.

Osmanlı Devletinin Kasım 1914'te Birinci Dünya Savaşı'na katılmasıyla, İngiltere ve Rusya'nın gözü İstanbul'a çevrilmişti. Eğer Çanakkale ve İstanbul Boğazları işgal edilirse, Osmanlı kolayca mağlup edilmiş olacak, Almanya ise çok zor duruma düşecekti. İngiliz Başbakanı Lloyd George ile Deniz Bakanı Churchill, donanmayı Çanakkale Boğazı'ndan geçirerek kolayca İstanbul'u işgal edeceklerini düşünmüşlerdi. Böylece Fransa desteğindeki İngiliz Donanması 13 Şubat'ta harekâta başladı. Bir ay boyunca gemilerle Boğaz'daki tabyaları bombardıman eden İtilaf Devletleri çok fazla ilerleme gösterememişti.

17 Mart'ta İngiliz Donanmasının yeni amirali Robeck, ertesi günü yapacağı topyekün hücumun planlarını yapmaya başlamıştı. Ama bir gece önce Nusret mayın gemisinin Boğaz'ın serin sularına döktüğü mayınlardan hiç haberleri yoktu. 18 Mart, bütün planların gemilerle beraber sulara gömüldüğü gün oldu. Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmeden önce yaptırdığı müstahkem tabyalar, İngiliz donanmasına adım attırmıyordu. Bataryalardan atılan mermiler ve Boğazdaki mayınlar sebebiyle günün sonunda 2 İngiliz, 1 Fransız zırhlısı batmış, 4 gemi de ağır hasar alarak savaş dışı kalmıştı. Toplam 800 denizcileri de ölmüştü.

Çanakkale Boğazı'nı geçemeyeceklerini anlayan İngiltere, bütün hazırlıklarını tamamlayarak 25 Nisan günü Seddülbahir'den ilk çıkarmayı başlatmıştı. Aylarca süren kanlı savaşlarda, başta Conkbayırı,  Alçıtepe, Zığındere, Kerevizdere, Arıburnu ve Anafartalar olmak üzere onlarca cephede verilen binlerce şehidin al kanlarıyla bu vatan toprakları sulanmış ama düşmana geçit verilmemişti. Eylül ayından itibaren çatışmalar azalmış, Kasım ayında ise İtilaf Devletleri askerlerini tahliye etmişti.

***

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Milli şairimiz Mehmed Âkif "Çanakkale Şehitlerine" eşsiz şiirini yazmasaydı, merhum Mehmed Niyazi "Çanakkale Mahşeri" şaheserini kaleme almasaydı biz bu savunma destanını tam olarak anlayamazdık. Resmi tarihin dar kalıpları içine sıkıştırılmış Çanakkale, ancak son yirmi senede geniş kitlelerin gönlünde hakkıyla yer bulabilmiştir.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

...................

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

***

Merhum Olcay Yazıcı, yıllar önce merhum Mehmed Niyazi ile "Çanakkale Mahşeri" üzerine bir röportaj yapmış ve şöyle sormuştu:

- “Çanakkale Mahşeri’nin” yazılış hikâyesini bir kere daha sizden dinlesek?

- Çanakkale hakkında Almanya’da birçok kitap, hatırat gördüm. Ayrıca İngiltere, Yeni Zelanda gibi Çanakkale’ye iştirak eden memleketlerde, hatta etmeyenlerde de Çanakkale üzerine yazılmış pek çok roman okudum. Bu arada Çanakkale’de en büyük taraf olan, en büyük kurban veren, tarihini değiştiren bir milletin parmakla sayılacak kadar hatıratı var, Çanakkale’yi bize hatırlatan. Birkaç tane de edebi parçalar, şiirler var. Çanakkale’de vatanı, namusu, milleti uğruna şehit olan 250 bin vatan evladının, ondan daha fazla olan gazilerin hatıratı bu az kadar olmamalıydı. Bu durum beni oldukça yaralıyordu. “Çanakkale Mahşeri”ni yazmamdaki ilk sebep budur. İkincisi, hissi olan bir diğer tarafı da, rahmetli babam Çanakkale’de bulunmuştu. Romandaki Mehmet isimli kahraman odur.

- Bugünkü nesil için, Çanakkale harbinin önemi nedir?

- Şimdi şunu özellikle belirteyim ki, Çanakkale’nin sadece Türkiye için değil, dünya için büyük bir önemi var. Churchil diyor ki, “Tophaneli Hakkı’nın yaptığını 400 yıldan beri hiç kimse yapmamıştır. Nusret mayın gemisinin bu kahraman subayı, bir gecede Çanakkale Boğazı’nı mayınlamış, yenilmez addedilen İngiliz donanmasının üçte birini kullanılmaz hale getirmiştir. Bu durum savaşın süresini iki buçuk yıl uzatmış, 8.5 milyon Avrupalı’nın ölümüne sebep olmuştur. Bu yüzden biz, Boğazı geçemedik."

Çanakkale savaşı, genç nesillere milli şuur ve millet olma gururu aşılamada etkili bir unsurdur. Gençlik bu şuuru tarihi metinlerden elde edebilir. Fakat roman, hikaye ve şiir gibi sanat eserleri gençliğin milli bir duyarlık kazanmasında çok daha etkilidir. Çünkü sanat eserleri okuyucuya o atmosferi teneffüs ettirir. İlmi olarak Çanakkale’yi anlatırsanız, kuru ve yavan olur. Zaten Necip Fazıl’ın güzel bir teşhisi var. 400-500 senelik Alman dağınıklığını Bismark kurmadı der, ondan önce Goethe kurdu!.. Burada sanatın gücü ortaya çıkıyor.

- Türk milletinin çok hassas olduğu bazı tarihi-sosyal konular vardır. Çanakkale de bunlardan biri mi?

- Evet. Şüphesiz. Milletimiz ecdat, tarih ve din hadisesi karşısında çok hassastır. Bu yüzden eğer bu konular sanat-edebiyat-estetik açısından güzel anlatılırsa, hem milletimiz motive olur, aydınlatılır. Hem de ortaya konulan eserler değerini bulur. Mesela ben Çanakkale’nin dışından birçok kitap yazdım. Fakat hiç biri “Çanakkale Mahşeri”nin gördüğü ilgiyi görmedi. Yani tarihe düşkünlük milletimizin hasletinde vardır.

***

Çanakkale Mahşeri’ni genç yaşlı herkese tavsiye ederken roman kahramanı Oğuz amcadan kısaca bahsetmek istiyorum. Çanakkale kahramanlarından Kemahlı Oğuz Amca, Kirte’de yaralanmış, Gelibolu Hastanesindeki tedavisinden sonra yollara düşmüştü. Yaşı elliyi geçmiş olmasına rağmen, memleketi Erzincan’a gideceğine, birliği olan 3. Tümen’i sora sora Filistin’e gelmişti. Miralay Edip Beyin kumandanı olduğu 3. Tümen o sırada Gazze’de bulunuyordu.

Oğuz Amca birliğini bularak, bölük kumandanı Mülazım Şükrü Fuat’ın (Gücüyener) karşısına çıkmıştı. Kumandanı onun saçına, başına, yaşına bakarak geri hizmetlere vermek istemişti. Ama Oğuz Amca Şükrü Fuat’a şöyle cevap vermişti:

— Kumandanım, ben silahlı er olmak, düşmanla göğüs göğüse harp etmek isterim. Senin gibi babayiğit üç oğlum vardı. İkisi Kafkaslarda şehit olmuş. Biriyle de Gelibolu Hastanesi’nde yaralı yatarken karşılaştım. Yarası çok ağırdı, onun. O da orada şehit düştü. Şehit olan oğullarımın intikamını almak bana farz olmuştu. Taburcu olup hastaneden çıktıktan sonra, araya sora bin bir güçlük içinde tümenimin peşi sıra buraya kadar geldim, işte.

Bunun üzerine kumandanı onu geri hizmete vermekten vazgeçmiş, muharip kuvvetlere almıştı. 1916 yılının Mayıs ayında, İkinci Kanal Harekâtının öncü birlikleri içinde yer alan Oğuz Amca’nın bölüğü çok kahramanlıklar göstermişti.

Bir gün Oğuz Amca Katya’da ele geçen ganimetler içindeki İngiliz süvari alayı kumandanının cins atını Şükrü Fuat’a getirdi. Sonraki günlerde kumandanından bu atı isteyerek, Katya’ya doğru keşfe çıkmak istedi. Kumandan gerek olmadığını söylese de, Oğuz Amca’nın ısrarı üzerine bu teklifi kabul etti.

Seyis Balıkesirli Mustafa ile birkaç gün bu keşif işini devam ettiren Oğuz Amca, dördüncü günü biri zabit yedi İngiliz esir ve on iki atla çıkageldi. Bu işe çok hayret eden bölük kumandanı sordu:

— Tek başına bu işi nasıl başardın?

Oğuz Amca gayet soğukkanlı bir şekilde cevap verdi:

— Katya muharebesine giderken geçtiğimiz bir dere vardı. İşte o derede bu on iki atı görünce, İngilizlerin oralarda olduğunu anladım. Derenin solundaki sırta tırmanınca İngilizlerin orada olduğunu gördüm. Çatışmada beşi öldü, yedisi teslim oldu. Atlarıyla beraber önüme katıp getirdim.

— Aferin Oğuz Amca! Artık için rahat etsin, üç yerine beş olarak, hayır on iki olarak oğullarının intikamını aldın.

— Kumandanım, şehit olan oğullarımın her biri, bunların onuna değil yüzüne bedeldi. Sağ kalırsam ve fırsat düşerse...

— Daha ne yapacaksın?

— Görürsünüz, daha çok oynayacağım oyun var onlara. Yeter ki, sağ kalayım ve fırsat düşsün. Henüz onlar, Türkün kendini aslan, atını ceylan, düşmanını tavşan bildiğini öğrenememişler!

Memleketin çeşitli yörelerinden; Anadolu'dan, Rumeli'den, Filistin'den, Şam'dan, Bağdat'tan, Musul'dan, Kudüs'ten gelip Çanakkale'de vatan uğruna canını veren bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.