Tam adı –künyesi– Dâvûd b. Mahmûd b. Muhammed er-Rûmî el-Kayserî el-Karamânî’nin yine tam adı Matla’u husûsı’l-kilem fî me’ânî Fusûsi’l-hikem adlı eseri, Fusûsu’l-Hıkem Şerhi – Hikmetlerin Burçları adıyla Turan Koç tarafından tercüme edilerek, İz Yayıncılık tarafından okurlara sunuldu.
İlim çevrelerindeki kısa adıyla Dâvûd el-Kayserî’nin Osmanlı’nın dört kurucu babasından biri olduğu, medresede talebelerine müspet / aklî ilimleri öğrettiği halde, eserlerini tasavvuf ilminde verdiği ve en çok da Fusûsu’l-Hıkem Şerhi’nin Mukaddemât’ıyla tanındığı malumdur.

Böylece Kayserî’nin kurucu baba vasfı Mukaddemât’ıyla birlikte düşünüldüğünde, onun Vahdet-i vücûd / İlâhî İsimler Nazariyesi’nin sistemleştirilmesine olan katkısının yanı sıra, Osmanlı’yı kuran zihniyete katkısı bakımından da önemli bir isim olduğu görülecektir.

Muhtesibzâde Mehmed Hâkî’nin Mecmau’l-Eşrâf’ında “…mine’l-‘Ulemâi’l-‘Allâmeti fî-Zemânihi el-‘Âlimü’l-‘âmil ve’l-Fâzılü’l-kâmil el-Mevlâ…” şeklinde vasfettiği Kayserî’yi Taşköprizâde Ahmed Efendi de eş-Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye’sinde “ibadete düşkün, zühd sahibi, Allah’tan sakınan, güzel ahlâk sahibi biri” olarak nitelemiş ve onun Anadolu’da başlayan eğitimini Mısır’da tefsir, hadis ve usûl dersleri okuyarak tamamladığını, aklî ilimlerde fevkalâde başarılı olup tasavvuf ilmini de öğrendiğini, İbn Arabî’nin Fusûs adlı eserini şerh ettiğini, akabinde Orhan Gazi’nin İznik’te inşa ettiği ilk medreseye müderris tayin edildiğini ve burada hem ilim öğreterek hem de güzel eserler telif ederek yaşadığını kaydetmiştir. (Geniş bilgi için bkz.: Hâkî’nin Şakâ’ik Tercümesi, haz.: Mehmet Yunus Yazıcı, YEK Başkanlığı, İstanbul 2021; Osmanlı Âlimleri, haz.: Muhammet Hekimoğlu, TEK Başkanlığı, İstanbul 2019)

İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hıkem’i “27 peygamberin isimlerine atfen 27 bölümde (fass) o isimlerin ilahi hikmetinin işlenmesi ve dolayısıyla İlâhî İsimler Nazariyesi’ne temel teşkil etmesi bakımından demir leblebi gibi bir metindir.
Çünkü Fusûs, tarz-ı kadimden (klasik) bir tasavvuf metni olmadığı gibi, salt metafizik metni de değildir. Metafiziğin bizdeki adıyla tam da ilm-i ilâhî düzleminde, diğer bir söyleyişle batınî ve zâhiri ilmin berzahında yazıldığı için şerhleri de aynı asil ağırlığa –demir leblebi tanımına– tabidir.

Nitekim Kayserî’nin şerhini dilimize kazandıran Turan Koç da tercümesini 12 yılda gerçekleştirdiğini, öncesinde Mehmet Çetinkaya ve Mesut Sandıkçı ile yaptıkları ilk tercümelere tekrar başvurduğunda “çok büyük yanlışlıklar, ‘vahim’ denilebilecek hatalarla dolu olduğunu” görüp, tamamının tercümesini bu kez tek başına gerçekleştirdiğini belirtmiştir.

Söz konusu yanlışlık ve hata meselesinin daha çok ortak tercümedeki zorunlu uzlaşmadan kaynaklandığını söylememiz gerekir ki bunun örneği de yine bu metindedir:

Geçmişte Mukaddemât’ı Fusûsu’l-Hıkem’e Giriş alt başlığıyla Mehmet Çetinkaya ile beraber tercüme eden (İnsan, 2011) Turan Koç, bu metni de tekrar tercüme etmiş. Böylece ilk tercümeden mana itibariyle farklı olmamakla birlikte, Kayserî şerhinin giriş metni, ihtiyaç duyulan yeni lafızlarla yeniden hayat bulmuş. Burada lafız deyip geçmemeli çünkü, lafız mananın hem sureti (kılığı ve zarfı) hem de onun cilasıdır. Üstelik Kayserî’nin 12 başlıktan (bölümden) oluşan söz konusu Giriş’i / Mukaddimat’ı, şerhinden evvel Fusûs için ilm-i ilâhî (metazifik) esasında değerli bir anahtar hükmündedir.

Şerhe gelince: Kayserî, her bir fastan / bölümden önce o metnin atfedildiği peygamber adındaki hikmet üzerine kendisi kısa bir giriş yaptıktan sonra, İbnü’l-Arabî’nin Fusûs metnini paragraflar, cümleler ya da kısa ibareler halinde naklederek bunları şerh etmiştir.

Bu yanıyla Turan Koç tercümesi, aynı zamanda Fusûsu’l-Hıkem’in de (bold dizgi üzerinden) müstakil bir tercümesi olarak okunabilir.

Bu bağlamda Fusûs’un en yetkin tercümesini Ahmed Avni Konuk’un yaptığını bilenlerin, aynı zamanda bir şair olan Turan Koç tercümesini onun eşliğinde okumaktan büyük bir zevk hasıl edeceklerini de istitraden iletmiş olalım. (Bkz.: 1-Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, haz.: Mustafa Tahralı, Selçuk Eraydın, İFAV; 2-Haz.: Mustafa Tahralı, M. Nedim Tan, Ercan Alkan, YEK Başkanlığı, 2017)