Adadan yeni dünyaya(?) akan selin içine kuluçka yapıp, 1776'da yumurtadan çıktığında mevzu tam anlaşılmış değildi. 1789'da herşey kıvamını buldu. Bacon ile başlayan dalgayla kesişince yollar... Çelik olan kırıldı, demir olan eğildi!

Duvarcıların estirdiği fırtına, önüne kattığı herşeyi özünden kopartırken, beynelmilel duvarlar yükseldi coğrafyalarda... Ticaret kılıfıyla sömürü ihracatı merhamet üzere yükselen heryeri talan etti. Kızılderili, İnka, Aztek bakiyeleri sürek avında nesli tükenen bizonlarla aynı akıbeti paylaşırken, kara derililerin hissesine kölelik düştü. Duvarcıların neşvünema eylediği her topluluk, pozitif cereyanlarla sırtlan misali ayağı sürçenin üzerine üşüştü. Dünya bu manzarayı, kendini bacağından kapıp da yiyen yırtıcıyı seyreden antilop gibi narkoz halinde seyretti. Akif'in canavar diye tarif ettiği medeniyet buydu kuşkusuz...

Duvarcılar... Önce Yaradan ile kulları arasına duvar ördü. Bu ifsad duvarının dibinde insanlık nice aşağılanmalar gördü. Gördü dediysem maruz kaldı manasında... Zira duvar çekilmiş göz ve gönüller kördü! Bugün bu sebepten bütün insanlığın namı Köroğlu olsa gerek...

Duvarcılar... Hürriyet tuğlalarıyla esaret kuleleri diktiler. İğdiş edilmiş akıllara taştan teslimiyetler ektiler. Nihayet göklerle kökler ayrı düşünce hiç düşünmeden ipi çektiler. İpi çekilen nizamdı. Alemde nizam kalmayınca kaosun sergerdeleri hüküm ferma oldu. 

Duvarcılar... Janus'tan ilham alarak, çok yüzlülüğün sağladığı güçle(?) istismara kanat çırptılar. İç güdüleri ile başbaşa kalan yorgun ve mazisiz kalabalıklar duvardan duvara çarptılar. Gafletin fevkinde bir kısmı kurtuluşu duvarcılara râm olmakta buldular. Taş taşıdıkları ehramların şeytani atmosferinde son kalan ruh kırıntılarını da yoldular. 

Duvarcılar... Güttükleri coğrafyalarda büyük kapışmalar inşa ederek parça pinçik ettiler medeniyet namıyla anılan her vadiyi... Öyle ki karıştırır oldu bakanlar asil ile adiyi! Artık ayaklar ve akıllar yeterince dolaşınca, düşen düşene furyasıyla çağlar atlayarak tekno-pagan mengenesinin ağzı kapanmaya başladı. Artık fıtratıyla arasına duvar örülmüş insanlık, duvarcıların hilafına ağzını açanı şeytan taşlar gibi taşladı. Hâlbuki duvarcılar, Baphometin biricik evlatlarıydı...

Şimdi duvarcıların, yeni soyut ve somut duvarlar örüşüne bakıp şaşanlara şaşmak ayıp değil... Zira bilerek ya da bilmeyerek duvarcıların harcına kum taşımışların şaşkınlığı sadece günaydın demeyi hak ediyor. Çünkü yılan hep aynı delikten sokuyor her seferinde... Yılana yalanla yol yapanın akıbeti, duvarcıların ördüğü çürük ve batıl duvarın altında kalmak değilse nedir? Ezcümle duvarcılar... Herkesin cevabını bildiği bir bilmecedir!

Rahmetli Ozan Arif'i yâd ederek bağlayalım sözü:

Hani nerde firavunlar?

Nemrut varmış bir zamanlar...

Arif der ki inananlar,

Yener gardaş bak görürsün!