İstanbul'a kar geldi. Gezdim de iki yakayı yine dar geldi! Lapa lapa yalnızlık tuttu sokakları... Kar da beyaz etti, erimez karlar yağmış şakakları!

İstanbul'a kar geldi. Üşüdüm, titremek ar geldi! Kaldırımlar, aheste düşen her taneyi kucakladı. Gönlümün en ücra köşesini belli belirsiz bir hüzün yokladı. Efkâr taburunun içtimasına yetişti Üsküdar... Hüdai sofrasında bir tas sıcak çorbayla avundum. Kar hücum ettikçe semadan... Teslim oldum rahmete, sanmayın ki savundum!

İstanbul'a kar geldi. Karın zapt ettiği bu şehr-i kadim daha bir yâr geldi. Martıların kanadıyla geçtim Sarayburnu'na... Karla birlikte yağdım Ayasofya'nın eteklerine... Ermedim amma eridim vuslat neşesiyle... Kardan dinledim sükûtun destanını... Beyazıt'a kadar yürüdüm elimde zemzem şişesiyle...

İstanbul'a kar geldi. Belki ilk defa muhabbet pazarına kâr geldi. Beyaz kuşlar misali birikti omuzlarımda... Kardan apoletlerimle vardım Süleymaniye'ye... Koca Sinan'ın huzurunda serin Fatihalar döküldü dilimden... Saatler dakikalara sıkıştı. Dakikalar saniyeye... 

İstanbul'a kar geldi. Fatih Camii avlusunda semah eyledi beyaz bir huzur... Kar önüne katıp kovaladı kem olan ne varsa: riyâ, kibir ve enva-i çeşit muzır! Sahn-ı Semen’de meydan pürüzsüz bir dinginliğe kaldı. Güvercinler serçelerle birlikte kardan kâm aldı. Hazreti Fatih'in istirahatgâhını ipek bir şal gibi örterken kar... Kış güzelliğinin yanında bütün mevsimler kısaldı.

İstanbul'a kar geldi. Heybesinde kirlenmemiş zamanlar... Çocuk olmanın keyfiyle tahkim edilmiş... Ayazda terleyen düşlerle kol kola... Tasvirini yapmak mümkünse de kim anlar? Üzerine kar düştükçe solarmış meğer kuyruklu yalanlar!

İstanbul'a kar geldi. Sanmayın ki efkâr geldi! Yitikleri buldurdu Eyüp Sultan şadırvanlarında... Sadrım dalga dalga kabarırken ikindi ezanlarında... Diz kırıp çöktüğüm pencerenin kafeslerinde yakaladım kovalamadıklarımı... Hem kovmak kim ben kim? Herşey yerli yerince akarken... Abid olmanın yenileyici tesiriyle sabitkadem bir yolculuktu asıl mesele... Eyüp Sultan'da kapıldım bu kardan sele!

İstanbul'a kar geldi. Kabristanlara kulak verince bir kavi intizar geldi. Muntazırın, hece taşlarıyla sohbeti nasıl derinse... Öylesine derindi gökyüzü... Koşar adım yeryüzüne akın eden kar orduları, yalın kılınç derinliği fethederken... İşgal edilmişliğimi zincire vurdu bir kardan adam... "Bu kaht-ı rical deminde... Kardan da olsa bir adam kârdır" dedi, asırlık çınarın salınan dalında, tefekkürüme davetsiz eşlik eden ihtiyar karga... Haklıydı belki...