Sekiz asırlık Endülüs Tarihi'nde Müslümanlara başkent olmuş üç önemli şehir vardır: İşbiliyye (Sevilla), Kurtuba (Cordoba) ve Gırnata (Granada). Geçtiğimiz Nisan ayında bu üç şehri gezip görmeyi Allah nasip etti. Sizlerle hem bu seyahat notlarını, hem de çok az bilinen Endülüs Tarihi'ni özet olarak paylaşmak istiyorum.

İşbiliyye, İber Yarımadasının güneybatısında bulunan, Vadil-kebir (Guadelkuvir) nehriyle Atlas Okyanusu'na ulaşım sağlanan önemli bir şehir. Endülüs'ü fetheden ilk Valiler döneminin başkenti olan İşbiliyye'deki önemli tarihi eserler şunlardır: İslam mimarisinin tesirinde ve çoğu Müslüman ustalar tarafından yapılan ama aslında bir Hıristiyan eseri olan Alkazar Sarayı. Ulu Caminin yerine ve üstüne yapılan Santa Maria Katedrali. Giralda adı verilen ve şu anda çan kulesi olarak kullanılan minare. Nehir kenarında bulunan Altın Kule.

Kurtuba ise, yaklaşık üç asır Endülüs Emevi Devletinin başkenti olmuştur. İlim sanat ve medeniyetin merkezi olan Kurtuba'da yüzlerce âlim yetişmiştir. Sayısız tarihi eserden günümüze gelebilen en önemli yapı Ulu Cami'dir. Onun da tam ortasına çok çirkin bir kilise yapan Hıristiyanlar, minaresini de çan kulesine çevirmişler.

Gırnata, Endülüs'ün son Müslüman Sultanlığı olan Nasri Emirliğinin iki buçuk asır başkenti olmuştur. Askeri ve siyasi yönden zayıf olmasına rağmen Nasri Sultanların yaptırdığı Elhamra Sarayı, mimari ve sanatta zirveye oturmuştur. Günümüzde de ihtişamını koruyan ve yaşayan efsane diye adlandırılan Elhamra, nakışları arasından bütün insanlığa şu mesajı haykırıyor: Velâ galibe illallah. Yani Allah'tan başka galib yoktur.

Endülüs Tarihi'ni kısaca üç dönem olarak özetleyebiliriz:

TARIK BİN ZİYAD / FATİHLER

Bu efsane kumandan ilk fatih olmadığı gibi tek başına da değildir. Asıl kumandan olan Emevi Halifesine bağlı Kuzey Afrika Valisi Musa bin Nusayr, önce 710'da Tarif bin Malik'i keşif için karşı kıyılara gönderdi. Arkasından 711'de Tarık bin Ziyad, 7 bin kişilik bir orduyla karşıya geçti. Takviye için 5 bin asker daha gönderildi. Lekke Vadisindeki savaşta en az 90 bin kişilik Hıristiyan Vizigot Krallığı ordusunu mağlup ettiler. Kral Rodrigo bu savaşta öldü. Doğuya ve kuzeye doğru ilerleyen Müslümanlar kısa bir zamanda Kurtuba ve Tuleytula'yı fethetti. Bir sene sonra 712'de Musa bin Nusayr, 18 bin kişilik orduyla İspanya'ya geçti. İki sene süren fetihlerden sonra yerine oğlu Abdülaziz'i bırakıp Tarık'la birlikte Şam'a döndü.

ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ

Emevi Halifesi Hişam'ın torunu Abdurrahman kendisini destekleyen idarecilerin davetiyle, 756'da Kurtuba'ya gelerek Endülüs Emevi devletini kurdu. 1031 yılına kadar hüküm süren Endülüs Emevi Devleti, Müslümanların askeri ve siyasi yönden en güçlü oldukları devirdir. III. Abdurrahman 929'da kendini halife ilan etti. Endülüs Emevi devleti, hakimiyetini bu topraklarda iki buçuk asırdan fazla devam ettirdi.

Müslümanların Endülüs'te her yönden en üstün oldukları bu dönemde ilim ve medeniyette çok önemli gelişmeler sağlandı. Avrupa'nın bu karanlık Ortaçağında Endülüs'te yetişen yüzlerce ilim adamı ve yazdıkları binlerce kitap insanlığa ışık saçtı. Bu gelişmelerin toplum hayatına da yansıdığı Kurtuba, bilhassa 10. asırda Avrupa'nın en gelişmiş ve en fazla nüfusa sahip şehirlerinden biri oldu.

Hakem'in kütüphanesindeki 400 bin kitabın fihristi bile 40 cilt tutuyordu. Felsefe, Tıp, Matematik, Coğrafya, Astronomi, Botanik gibi ilimlerle, mimarlık, mühendislik ve ziraat zirveye çıkmıştı. Kurtuba Ulu Camii bu dönemde yapılmıştı.

İşte bu dönemde, siyasi olaylara paralel olarak sosyal hayatta da çok önemli yenilikler ve gelişmeler yaşanmıştır. Zehravi, Zerkali, İbni Hazm ve Mesleme el-Mecriti gibi önemli şahsiyetlerin yaşadığı ve eserler verdiği Endülüs, Avrupa'nın ilim ve fikir merkezi olmuştur. Müslümanlar Avrupa'ya götürdüğü yeniliklerle, kağıt yapımından sokak aydınlatmasına, fıtık ameliyatından sofra adabına kadar birçok konuda öncülük yapmışlardır.

GIRNATA SULTANLIĞI VE ELHAMRA

Endülüs'te Emevilerin yıkılışından sonra 200 yıllık bir ara dönemde Kuzey Afrikalı Murabıt ve Muvahhid devletlerinin hakimiyeti olmuştur. Son olarak Gırnata Emirliği (1231-1492) kuruldu. Nasriler veya Beni Ahmer denilen Sultanlığın kurucusu Muhammed bin Yusuf'tur. Kastilya kralına vergi vererek onların tehdidinden kurtuldu. Fakat 1469'da Kastilya Kraliçesi İsabel ile Aragon Kralı Ferdinand evlenerek devletlerini birleştirince reconguista (yeniden fetih) hareketine giriştiler.

Hıristiyanların desteklediği Ebu Abdullah ile diğer yanda amcası ez-Zağal mücadele içindeydi. Hıristiyanların istediği de buydu. Son sultan Ebu Abdullah'ı, Hıristiyanlar kukla gibi kullandılar. 1491'de Gırnata kuşatıldı. Hıristiyanlar 1492'de Gırnata'ya gelince Ebu Abdullah'tan şehrin anahtarlarını teslim aldılar. Endülüs'deki en son İslam kalesi de böylece yıkılmış oldu.

Sultanların çoğu ilme düşkün kimselerdi. Ticaret ve imalat sanayi gelişme göstermişti. Bilime büyük teşvik vardı. Sosyal hizmet binaları inşa edilmişti. Gırnata sultanlığı yıkıldığı güne kadar İspanyanın en gelişmiş bölgesi olma özelliğini taşımaktaydı. Elhamra Sarayı bu dönemde yapılmıştır.

Yüzyıldan itibaren Endülüs'te İbn Rüşd (Averroes), İbn Bacce (Avempace), İbn Tufeyl, İbni Meymun, el-Gafiki ve İbni Haldun gibi çok önemli şahsiyetler yetişmiştir. İbn Arabi Endülüs'te doğmuş ve 20 yıl kalmıştır. Askeri ve siyasi gerilemeye karşı sanat ve medeniyette zirveye ulaşılmıştır.

MORİSKOLAR / FERYADNAME

Morisko kelimesi Endülüs'ün son kalesi Gırnata'nın düşmesinden sonra, dinlerini değiştirmeye zorlanmalarının ardından Hıristiyanların yönetimi altında kalan Müslümanlar için kullanıldı. 1497 senesinde Katolik kral Ferdinand ve kraliçe İzabella, yaptıkları anlaşmayı hiçe sayarak, kalan Müslümanların zorla Hıristiyanlaştırılmasına karar verdiler. Müslümanları kapalı mekanlara koyarak üzerlerine vaftiz suyu serpip Hristiyan oldukları ilan edildi. Kur'an-ı Kerim ve diğer Arapça eserler toplatıldı ve yakıldı. Kütüphaneler boşaltıldı. Geleneksel kıyafetler ve Arapça öğretilmesi yasaklandı. Camiler kiliseye çevrildi. Aksi davrananlar Engizisyon'a sevkedildi.

1609 yılında İspanya krallığı ve kilise, Müslümanların ülke dışına çıkarılmasına karar verdi. Bir kısmı Fransa içlerine bir kısmı da Afrika'ya sürüldü. Bu sürgünlerde binlerce Endülüslü Müslüman hayatını kaybetti. Aynı işkenceler Yahudilere de yapıldı. O devirde yazılan Feryadname adlı şiir bu sıkıntıları anlatır:

Endülüs'e öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi.

Dehşetinden Medine'de Uhud, Necid'deki Şehlan dağları yerinden oynadı,

Bir deprem ki, yer yarıldı arz boyu.

Ah! Yarımadada İslâm'a göz değdi, yağdı belâ yağmur gibi.

Şimdi o canım Endülüs şehirlerinde, İslâm'ın ne namı var ne nişanı.

........

NOT: Bütün okuyucularımızın mübarek Ramazan-ı Şeriflerini tebrik eder, sağlık ve afiyetle bayrama ulaşmalarını Allah'tan niyaz ederim.