“Ben kesinlikle inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bütün dünyada en gür sâda, hakkın ve hakka inananların olacaktır.”
“Biz seçimler için değil, gelecek nesiller için çalışıyoruz.”
Tam 14 yıl önce 27 Şubat 2011’de hayatını kaybeden Necmettin Erbakan; siyasi çizgisinden üslubuna kadar kendine has tarzıyla Türkiye'nin siyaset tarihinde özgün bir figür olarak yer edindi. Erbakan'ın siyasi mirası günümüzde farklı kesimler tarafından sahipleniliyor. Peki Erbakan kimdir?
'İstanbul sermayesine karşı Anadolu sermayesinin temsilcisi' Erbakan hocamız.
27 Şubat 2011 tarihinde emsali görülmemiş muhteşem bir kalabalığın dualarıyla Rahmet-i Rahman’a uğurladığımız Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan Hocamızı anmak ve ahde vefa göstermek üzerimize bir vecibedir.
Erbakan Hoca’yı anmak, sadece türbe ziyaretleri ile değil, onun bizlere emanet etmiş olduğu Milli Görüş davasını ve mücadelesini doğru bir şekilde anlamak ile mümkündür.
Milli Görüş ile topluma yeni bir nefes kokutulmuşlara yeniden bir umut…
Millicilik, kalkınmacılık ve manevi yatçılık gibi kavramlar, hareketin önemli ideolojik-politik saç ayaklarıydı.
Erbakan Hocamız 85 yıllık ömründe sadece hakkın rızasını kazanmak, yeryüzünde hakkı hâkim kılmak, “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve hak ve adalet temelli “Yeni Bir Dünya” kurmak için var gücü ile çalışmıştır. Kendi tabiri ile “cihat” farzını yerine getirmek için gecesini gündüzüne katmış ve Türkiye gemisinin Batı’ya dönük rotasını milli yöne döndüren emsalsiz bir lider olmuştur. O sadece Türkiye’yi değil, İslam âlemini de etkileyen bir önder idi.
Önüne dünya çapında bir ilim adamı olabilme, büyük servetler kazanabilme, rahat ve huzurlu bir hayat (!) gibi dünyanın olanca nimetleri serilmiş iken o şuurlu bir Müslüman sorumluluk anlayışıyla zoru yani cihat yolunu seçti. O İslam’ın sadece namaz, oruç, hac gibi bireysel ibadetlerden ibaret olmadığını, cihadın ise en büyük ibadet olduğunu söyledi. Şartlar ne olursa olsun hakkın hâkimiyeti için çalışılmasını, nefis terbiyesinin esas alınmasını ve maneviyatçı olmayı öğütledi.
Bazen bize soruyorlar: "Bütün okulları birincilikle bitirmişsiniz. Deha seviyesinde bir beyne sahipsiniz. Bilim dünyasında büyük buluşlara imza atmışsınız. Bir bilim adamı olarak kalıp, ilmî buluşlara imza atsaydınız, insanlığa bu şekilde hizmet etseydiniz daha iyi olmaz mıydı?" Bizim cevabımız şudur: "Bir üniversitede profesör olabilirsiniz. Nobel ödülleri de alabilirsiniz; ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içinde, açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar?"
“Ben Lider Oldum” demekle lider olunmaz. Erbakan Hocamızın hayat çizgisine bir bakınız. Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla
adım adım liderliğe yükseldiğini görürsünüz. Aileden iyi bir İslami eğitim aldı. Eğitim hayatı hep birinciliklerle geçti. Liseyi birincilikle bitirdi. İstanbul Teknik Üniversitesine birincilikle girdi. Giriş imtihanında gösterdiği büyük başarıdan dolayı eğitime ikinci sınıftan başladı. İTÜ’den birincilikle mezun oldu. Bu başarıların temelinde Hoca’nın Cenab-ı Hakk’ın lütfettiği muhteşem zekâ ve hafızası, inancı, sabrı ve azmi vardı.
İTÜ’yü birincilikle bitirip İTÜ Motorlar Kürsüsüne asistan oldu. Bir süre sonra üniversite onu Almanya’ya gönderdi. Almanya’da çok kısa bir sürede biri doktora olmak üzere üç tez hazırladı. Doktora tezi Alman ilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. 1953’te 27 yaşında Türkiye’nin en genç doçenti oldu. Almanya’dan dönüşte hep, “Bizim Almanlardan ne eksiğimiz var? Niçin biz kendi yerli motorumuzu yapmıyoruz.” diye dertlenen birinden söz etmek ben için kolay olmasa gerek.
Türkiye’nin sanayileşmesinde Türkiye Odalar Birliği önemli imkânlara sahip bir yapı. Özel sektöre tahsis edilecek dövizin dağıtımı, Odalar Birliği tarafından yapılıyor. O güne kadar bu kısıtlı imkânlar çoğunlukla İstanbul’daki büyük firmalara gidiyor ve Anadolu’nun küçük esnafı bu haklardan mahrum bırakılıyor. Bu imkânları, ülke yararına daha iyi kullanabilmek amacıyla
Erbakan Hoca, sırasıyla bu kurumda Sanayi Dairesi Başkanı, Genel Sekreter ve Genel Başkan olarak görev almaya başlıyor. Döviz dağıtımını, hazırladığı adil bir puanlama sistemiyle yapmaya başlayınca Anadolu’daki küçük sanayi şirketleri de dövizden pay sahibi olmaya başlıyor. Bu da onların kısa bir sürede gelişip büyümelerini sağlıyor. Bu durum birilerini rahatsız etmeye başlıyor. Onların gayretleriyle Odalar Birliği genel kurulunda Genel Başkan seçilmiş olan Erbakan, Demirel Hükümeti tarafından polis marifetiyle görevinden uzaklaştırılıyor.
*MİLLİ OLMANIN NE OLDUĞUNU BİLMEYENLER NEDEN TEDİRGİN OLUYORDU?*
Hoca yerinden durmuyor bütün Türkiye sathında şu konularda konferans veriyor: İslam ve İlim, Milli Eğitim, Milli Sanayi, Ortak Pazar... Diğer önemli ülke sorunları hakkında da konferanslar veriyor. Delilleriyle gelişmiş olan bütün ilmi gerçeklerin İslam âlimleri tarafından keşfedildiğini, gerçek anlamda bir mili eğitim, milli sanayi, lider ülke kalkınmasının nasıl olacağını anlatıyor vatandaşlar da hayretle dinliyor ve rehber ediniyor kendisini . Bu konferanslar ile aslında inancımıza, tarihimize, kültürümüze sahip çıkmamızın telkini yapılıyor. Bu çok yoğun
ve zor çalışmalarla ileriki yıllarda İslami duyarlılığı olan kitleler bir araya gelmeye başlar ve istendik hedefe doğru yol alınıyor.
Bu tecrübelerden sonra çevreden yapılan ısrarlı baskılar ve siyasi gücün öneminden dolayı 1969’da Konya’dan bağımsız aday olup üç milletvekili çıkarabilecek oyla parlamentoya giriyor.
*“Lakin bir çiçekle bahar gelmez ki!” *
1969 yılında çok zor şartlarda ilk seçim çalışmalarına başladığında Konya’da yaşlı bir zat kendisine, “Hoca! Doğru şeyler söylüyorsun. Lakin bir çiçekle bahar gelmez ki!” demişti. Erbakan Hocada tarihe geçen şu cevabını ilk orada vermiş:
“Bey Amca! Sen de doğru söylüyorsun. Evet, bir çiçekle bahar gelmez. Ama unutma ki her bahar, bir çiçekle başlar.”
24 Ocak 1970 yılında Necip Fazıl Kısakürek, Eşref Edip ve Tahsin Demiray gibi münevverlerin de desteğiyle “Milli Nizam Partisi” kuruldu.
Halkın yığın yığın MNP’ye katılmaları AP ve CHP’yi ürkütüyor ve büyük paniğe sebep oluyor. İsmet Paşa, “Bir mühendis efendi çıkmış, ‘Okullarda İmam-ı Gazali’yi, İmam-ı Rabbani’yi okutacağız.’ diyormuş. Böyle bir şey olamaz.” diye çıkışması bu korkunun yansımasıdır.
Milli Nizam Partisi uydurma gerekçelerle ve hukuk dışı bir uygulama ile kapatılıyor. Başka bir lider olsa partisi kapatılınca morali bozulur, siyaseti terk ederdi. Böylesine haksız bir uygulama karşısında Erbakan Hoca ve arkadaşları ise “Biz demirci örsündeki çeliğe benzeriz. Dövüldükçe daha da güçleniriz.” diyorlar ve kapatmayı önemsemiyorlar ve kaldığı yerde çalışmaya devam ediyor .
Milli Nizam Partisi’nden sonra kurulan Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi de aynı zulüm anlayışlarıyla kapatılıyor.
Peki, bu partiler ne için kapatıldı? Erbakan Hoca ve arkadaşları niçin hapis yattılar? Gerekçe ne idi? Ne ile itham edildiler? Suçları ne idi?
*Milli olma . Evet tek suç gereğinden fazla milli olma. *
*ERBAKAN NE DİYORDU?*
“İslami bir tabir olan ‘cihat’ sözcüğü kısaca ‘hakkın hâkimiyeti, İslam’ın hâkimiyeti’ için mücadele demektir. İslami kurallara göre cihat etmek; namaz kılmak, oruç tutmak gibi zorunlu bir dini akidedir. Bunun için yeri geldiğinde can ve mal feda edilmelidir. Cihadın yolu hakkın tebliğidir, İslam’ın tebliğidir.”
“İslam’ı anlatmayı üstlenen kişiler şu prensiplere uymalıdırlar: Tebliğ edilen davayı iyi bilmek, bildiğini yaşamak, hakkı tavsiye, sabrı tavsiye. İslam’ı kabul ettirmenin yolu zora değil, iyiliğe dayanır. Bu nedenle tebliğ, tatlı dil ve güler yüzle yapılmalıdır. Davaya anlatma sahası ilk planda aile ve çevresidir.”
*28 ŞUBAT SÜRECİ*
Cumhuriyet döneminde yapılan darbeler arasında 28 Şubat’ın müstesna bir yeri vardır. Bu darbeleri yapan veya destekleyen cuntaları ve darbelerin gerçek hedeflerini doğru bir şekilde
belirleyebilmek için 28 Şubat Darbesi’ni detaylı bir şekilde incelenmesinde fayda var.
28 Şubat bu darbeler arasında en iyi planlanmış, en zararlısı ve en utanç verici olanıdır. Çünkü bazı mihrakların iddia ettiği gibi 28 Şubat’ta sadece siyasete müdahale edilmedi. Gerçekte cuntacılar ve dış güçler, Türkiye’de siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda meydana gelen milli ve bağımsız çizgideki müspet gelişmelerden rahatsız oldular ve bu alanların hepsine doğrudan veya dolayı müdahale ettiler. Peki, Millî Görüş’ün ve Erbakan Hoca’dan neden bu kadar korktular?
Erbakan, milletimize hafızasını, şanlı geçmişini hatırlattı. Onlara güçlerini, imkânlarını, coğrafyalarının önemini, tarihi mirasını gösterdi. Emperyalist şer güçlere karşı “Hayır!” denilebileceğini, onurlu durulabileceğini gösterdi. İslam âlemine Siyonizm’in ve onun kontrolündeki Batı Medeniyetinin gerçek yüzünü gösterdi.
Bunlar küçümsenecek durumlar değildir .
*ERBAKAN’A BORÇLUYUZ*
Erbakan, İslami duyarlılığı olan kitlelere ve özellikle mütedeyyin hanımlara siyasi bilinç kazandırdı ve siyasi örgütlenmeyi öğretti. Onları siyasetin merkezine taşıdı ve Batı taklitçisi sağcı partiler içerisinde erimekten kurtardı. Böylece Anadolu’nun köylü, işçi, esnaf ve memur çocukları belediye başkanı seçildiler. Milletvekili, bakan, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabildiler.
Erbakan, yabancılara hayır denilebileceğini onurlu durulabileceğini gösterdi.
Erbakan, sömürgeciliğin yeni adı olan neoliberalizm ve küreselleşmenin ipliğini pazara çıkardı ve D-8’i kurdu. İslam Birliği’nin ilk adımını attı. Bütün geri kalmış ülkelere ve İslam coğrafyasına demokrasi seçeneğini gösterdi. Erbakan, bu ülkelerin baskı altında inleyen, aç bırakılmış insanlarına umut oldu.
Erbakan, milletimize denk bütçeyi, enflasyonu düşürmeyi, borçlanmamayı, faizleri düşürmeyi ve faizsiz adil bir düzen kurulabileceğini gösterdi. Havuz sistemini kurarak milletin kanını emen rantiyenin hortumlarını kesti, yıllarca dönen
haram tekerlerine çomak soktu. Rantiyeden kestiğini memura, işçiye, çiftçiye, emekliye, dula, yetime verdi.
Erbakan, milli bir dış politika hedefledi. Bu durum, Türkiye ve İslam ülkelerinin gelişmesi yönünden çok önemliydi. Mesela, “1974 Kıbrıs Zaferi”. Uzun yıllar zafer hasretinde olan İslam âlemi, Kıbrıs Zaferi’nden sonra büyük bir özgüven yakaladı.
*UNUTAMDIK*
Habitat 2 Konferansı’na katılmak üzere Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman, İstanbul’a varışında pervasızca şu açıklamalarda bulundu: “Türkiye’de laik güçler bir an önce toparlanmalıdır. Aksi takdirde Refah Partisi iktidara gelecektir. Bu da İsrail’i rahatsız edecektir. Yakın dostum Demirel, RP’yi engellemek için elinden geleni yapacaktır.”
Amerika’nın 54. Erbakan Hükümeti hakkındaki görüşlerini Ekim 1996’da ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher tarafından Ankara Büyükelçiliğine gönderilen “Gizli” başlıklı mesajda görmekteyiz. Bu belgede şunlar ifade edilmektedir:
“Departmanımız, Türk Hükümetinin milli eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir.
Sultan Abdülhamid’e yapılanlar Erbakan Hoca da yapılmak istenmişti. Önce iftiralar, sonra pişmanlık ve özür dilemeler. Rıza Tevfik ve Namık Kemal’in pişmanlıkları dizelerde hâlâ hayat sürmektedir.
*Filozof Rıza Tevfik:*
Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek ey koca sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan.
Asrın en siyâsi pâdişâhına.
Divâne sen değil, meğer bizmişiz.
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
28 Şubat Darbesi ile ülkemiz tarihinin en büyük soygununu yaşamış, ülkenin 50 milyar doları bankalarda hortumlanmış, ülkemiz benzeri görülmemiş bir ekonomik krizin içerisine düşürülmüştür.
Bugünlerde yaşanan acıları o günlerden bağımsız düşünmek büyük bir ihanet olur.
Ölümünün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ, gök kubbede Erbakan Hoca’nın gür sesi yankılanmaktadır. Zaman geçtikçe Hoca, daha da iyi anlaşılacaktır. Tıpkı, yüce bir dağın ihtişamının o dağın eteklerinden uzaklaştıkça daha iyi algılanışı gibi.
Hepimizin üzerinde çok büyük emeği ve hakkı olan muhterem Erbakan Hocamıza Cenab-ı Hak’tan tekrar rahmet ve mağfiret diliyorum.
Sevdası sevdamız, duası duamız, gayesi gayemiz olsun.
Allah’a emanet olunuz.