Yazıma bir Fransız atasözünü alıntılayarak başlamak istiyorum.
“Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan sana ahlak dersi verir.”
-Fransız Atasözü-
ETİK NEDİR?
“Felsefenin bir dalı olan ve ahlakı sistematik biçimde inceleyen etik, çeşitli soru ve sorunları sorar ve bunları inceler; birisinin belirli (spesifik) bir durumda nasıl davranması (“uygulamalı etik”), birisinin ahlaki bir durum veya görüşü nasıl kanıtlayacağı (“normatif etik”) ve birisinin etik veya ahlakın kökten yapısını nasıl anlayacağı (“meta-etik”) gibi.
Edepsizlikte çığır açmış kişilerin kendi suçlarını kolaylıkla bir başkasına yükleyebildikleri bir zamanı yaşıyoruz.!
Etik ile ilgili tanımlamaları sunarak ve ezberleterek sosyal çürümenin önlenmeyeceğini bizlere en acı hali ile hissettiren zamanlardan geçiyoruz.
Bu acıların asgari düzeye çekilmesi için çok ciddi önlemler almak zamanıdır. Bu konuda iktidara çok ciddi yükler düşmektedir.
Öncelikle ahlak ve maneviyat ile ilgili projeler geliştirilmesi gerekmektedir. Akabinde de suça yönelimi engellemek ile ilgili kesinlikle caydırıcı cezaların konulması gerekiyor. Bu sadece hapisle olacak bir şey değildir. Bakanlığın teknik ekiplerle, ne tür caydırıcı cezalar getirilebileceğini değerlendirip yeni düzenlemeler yapması elzemdir. Caydırıcı cezalar sadece hapisle sınırlı kalmamalıdır. Gün olarak cezaların fazla olmasının caydırıcılığı da sınırlıdır. Alternatif cezalar düşünülmeli ve yeni düzenlemeler yapılmalıdır.!
Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır
Ekrem İmamoğlu'nun Beylikdüzü döneminden getirdiği ekip, kısa sürede İBB'nin en kritik noktalarına yerleştirildi. Sistemsel boşluklar ve ucu açık hukuk kaideleri tartıştığımız olumsuz sürece sebep oldu. Öyle bir süreç ki can yakıyor. Çok çok tehlikeli bir şekilde, karşıtlık ilkesi hortlatılarak hakikat hiç edilmeye, manipüle edilmeye çalışılıyor!
Bu sadece bir hukuki mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir
Bu sadece bir hukuki mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. Objektif bilgilendirmeyi hedef edinen bir toplumsal eğitimle başlayan, caydırıcı hukuki düzenlemelerle desteklenmesi gereken bir süreçtir. Bu önlemler alınmadığı takdirde, vandalizm vakaları artmaya devam edecek.
Karşıtlık ilkesi üzerinden ülkeyi kaosa sürükleme hadsizliğine çok acil bir şekilde dur denilmelidir.
Yakın tarihi büyük acılar ile dolu olan bir ülkeye neyi örnek göstermek gerekiyor.
Olay çok başka yerlere gidiyor. Artık diplomayı, İBB soygunu ve talanını geçti. Apaçık casusluk, sır olması gereken bilgilerin başta ABD ve İngiltere'ye peşkeş çekilmesi var artık karşımızda. Ve küçük bir Anadolu şehrinden değil İstanbul'dan söz ediyoruz.
İstanbul= Türkiye ön modelidir.
Allah devletimize, konuyu araştıran Emniyet birimlerine ve Savcılarımıza güç versin.
BÜYÜK SKANDAL!!
İNANILMAZ!..
Dün saatlerce açık kaynaklardan bu konuyu araştırdıkça, okudukça, Sonuçlarını düşündükçe DEHŞETE düştüm.
Sayın Mansur Esen’den alıntı yaptığım kısımları kendi cümleleriyle ve çıkardığım notları ile birlikte okuyalım:
1-) 22 Eylül 2020'de kameralar önünde İBB başkanı Ekrem İMAMOĞLU ile ABD Ankara Büyükelçisi David SATTERFİELD arasında "İstanbul Ulaşım ve Trafik Mükemmeliyet Merkezi" Projesine 5,1 milyon dolarlık bir hibe anlaşması imzalamışlar.
Bunu da büyük bir başarı gibi kendileri duyurmuşlar.
Bakın bu anlaşmanın maddelerinden sadece biri ne ön görüyor;
İstanbul'un binlerce Şehir Trafik Kameraları kullanım, denetim geliştirme ve veri toplama işi için SAS isimli bir ABD şirketi YETKİLENDİRİLECEK.
Bu işlem karşılığında bu şirkete 5,1 milyon Dolar ödenmesi, (İstanbul Belediyesi'ne hibe değil) ABD tarafından kendi SAS Şirketine ödenecek!..
Yani haydut ABD, sağ cebinden sol cebine para koyacak sonra da; "Biz İstanbul Belediyesine 5,1 milyon dolar HİBE ettik" diyecek, İstanbul Belediyesi'nin kasasına da bir kuruş girmeyecek!
Ee ne var bunda diyebilirsiniz.
Ne mi var? Koca İstanbul Şehrinin tüm kameralarının ve merkezinin tüm kontrolü bu şirket üzerinden CIA/ABD'ye geçmiş oluyor.
16 milyonluk İstanbul'un tüm görsel verileri 2020 yılından beri Amerikan şirketine akıtılmış oluyor!..
Düşünsenize 16 milyonluk koca İstanbul'un bütün insan hareketleri, yayaları, plakalarına varıncaya kadar araçları, içindeki canlıları, hangi kaldırımdan, hangi sokaktan, hangi duraktan nereye gitti, nerede durdu, saat kaçta nerede bekledi, bütün bu veriler Amerikan şirketine aktarılıyor.
İstanbul'un şehir trafik kameraları demek;
her bulvar, her cadde, her sokak, her apartman demek, her araç, her insan demek. En ücra noktadan en kalabalık noktaya kadar hepsini gözlemlemek, hareketleri kayıt altına almak ve istihbarî bilgi toplamak demek!..
İnsanların hangi wi-fi'ye bağlandığını, hangi metroya bindiğini, hangi durakta indiğini, hangi eve girdiğini, hangi iş yerine, hangi markete girdiğini anlık görüp kayıt altına almışlar.
Önemli insanlardan, kritik yerde görevli insanlara, askeriyede, emniyette, istihbaratta, yüksek teknoloji şirketlerinde görevli insanların hangi saatte aracına bindiği, hangi saatte nereye gittiği, nerede yemek yiyip nerede çay içtiği, nerede durduğu, ne zaman evine döndüğü, ne zaman yürüyüşe çıktığı, ne zaman spor yaptığı gibi bütün kritik bilgileri oturdukları yerden, yani SAS şirketine devredilen Kontrol Merkezinden Amerika'ya aktarılmış oluyordu.
16 milyon İstanbul'un bütün verileri günlük saatlik hareketleri, araç plakalarının tamamı ABD/CİA'ya aktarılmış!..
2-) Bir İngiliz teknoloji şirketinden de güya verilerin işlenmesi konusunda bilişim sistemi uygulaması alınıyor.
Bu uygulamada vatandaşın İBB'deki tüm abone bilgileri, adresleri, T.C no'ları, emlak bilgileri, telefon no'ları, İspark'a araç koymak için abone olanların bilgileri, su abone bilgileri, ilan reklam vergi mükellef bilgileri, imar-inşaat ruhsat bilgilerine varıncaya kadar gizli olması gereken bütün kişisel veriler olduğu gibi bir havuza toplanıp, para karşılığı satılmış.
Tabii aynı zamanda İngiliz Şirketine de "Backdoor/Arkakapı"dan anlık veri transferi olmuş!..
İstanbul bir deneme bir pilot bölge olarak kullanılmış ve buradan büyük paralar elde etmişler.
İşin başında tabi ki M.Ongun varmış.
İBB'den yola çıkarak diğer bütün CHP'li belediyeler üzerinde aynı operasyona başlamışlar ama ne kadar ilerledikleri (şimdilik) bilinmiyor.
Dolayısıyla hedefleri 86 milyon Türkiye'nin tümünün Kişisel Verilerini, Kimlik bilgilerini (KVK Kanununa göre) ve Uluslararası antlaşmalara göre de gizli olması gereken verileri toplamaktı.
Şu ana kadar toplayıp biriktirdikleri Verileri Amerikan ve İngiliz şirketlerine büyük paralar karşılığında sattıkları iddia ediliyor. Bu veri toplama ve satış işlerine dair Murat Ongun'un da olduğu bir ses kaydının Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu ve bunun incelendiği, ilgili dosyanın içerisinde buna dair delillerinde olduğu gelen bilgiler arasında:
Güya İstanbul trafiğini rahatlatmak(!) adına ABD B.Elçisiyle bir anlaşma yap (kimileri buna büyük ihanet diyor) ve kamera merkezini ABD'li SAS Şirketine teslim et!..
Üstelik geçen süre zarfında İstanbul Trafiği rahatlamak şöyle dursun, dünyanın en kötü ve en sıkışık trafiği olduğu kayıtlara geçsin!..
İhanet mi dersiniz,
Gaflet mi dersiniz,
Dalâlet mi dersiniz bilmem, ama bu kadar yeter!!!
Araştırdıkça, yazdıkça içim daraldı, öfkeden ellerim titredi...
Bakalım yargı ne diyecek...
22.03.2025
Mansur Esen
Eminim ki aynı şaşkınlığı ve beraberinde gelen şoku sizde yaşamışsınız?
Bu konuda detaylı bir bilgilendirme ve çalışma iki şekilde önemlidir!
1. Hem suçlu hem de güçlü sözüne örneklik teşkil eder durumda olan zalimlerin ahlaksızlıklarının toplumun tüm kesimlerine sunulması,
2. Karşıtlık duygusunu savunma mekanizması yaparak halkı bölmeye çalışanların oyunlarını deşifre ederek yargının bağımsızlığını ortaya koymak, parti gözetmeksizin şaibeli bütün kurum, kuruluş ve kişilere yönelik incelemelere öncülük ederek toplum-devlet arasındaki güven bağını yeniden güçlendirmek…
Yavuz Hırsızlar Dünyanın Her Yerinde Aynı!
19. yüzyıl Amerika’sında demiryolu, petrol ve telgraf şirketleri vardı, ancak ona asıl zenginliği demir-çelik fabrikaları getirdi.
Yavuz hırsızlar bu bölgelere de epeyce nam salmışlar. Bunu anlamak için 1800’lü yılların sonuna, Amerika’nın Pensilvanya eyaletinin küçük bir kasabası olan Homestead’a gitmemiz gerekiyor.
Çelik işçilerinin destansı mücadelesinin tarihe Homestead Savaşı olarak geçtiği Homestead’a…
Çelik işçilerinin erdemli duruşlarına karşı başarılı olamayan fabrikanın sahibi daha sonra “hayırseverliği” ile ün yapacak olan Carnegie’ydi. Varsın şimdi ona “tüm servetini, yoksullara dağıtmak için biriktiren hayırsever” desinler. O ve onun gibiler, ahlaksızlıklarını gizlemek için bu “hayırsever” pozlarına giriyorlar. Bütün ahlaksızlıkları marifet sayanlar kirli yüzleri ortaya çıktıktan sonra halkın tepkisini bastırmak için ihsan dağıtmaya başlarlar. Ahlaksızlıklarına “hayırseverlik” derler.
Kent lokantalarından babalarının paralarıyla ihsanda bulunmuş gibi aşağılayıcı tavırlar takınmaktan da geri durmayanlar gibi!
Bugün de hayırseverlik pozları kesenler bizzat yaşanan acıların sorumlusu değil mi? Gençleri sokağa sürükleyenler, kaos çıkarıp birbirine kırdıranlar kalkmış hayırsever pozu kesiyor! Doğaya ve insanlığa verdikleri zararları gözlerden gizlemek, geçmişte ve hâlihazırda yaptıkları suçları aklamak için yapıyorlar bunu. Hayırsever mazlum kostümüne bürünüp gençleri sömürmekten geri durmuyorlar. Tatlı kârları devam etsin istiyorlar. Hırsızlar, yavuz hırsızlar! Ne yaparlarsa yapsınlar ilelebet bastıramayacaklar Türkiye’nin gerçek sahibi Türkiye’nin gerçek milletin mücadelesini…
Elbet sorulacak hem dünün, hem bugünün hesabı…
Hep birlikte Türkiye’yiz.
Birlikte güçlü ve güzel yarınlara …