Batı da, SEKÜLERleşmenin mevzi/imkan kazanmasıyla başlayan dönüşümde temel hedefin; insanı/aileyi/toplumu yıkıma uğratmak ve kilisenin/inancın etkisini ortadan kaldırmak olduğunun ilanına artık gerek yoktur sanırım! Kavram olarak (Saeculum, Seküler, Sekülerleşme, Sekülerizm) en yalın ifadesiyle ‘’dünyevileşmek’’ olarak karşımıza çıktı. Sosyal Bilimler literatüründe ise bu tanım modern toplumlardaki DİNİ DEĞİŞİMi açıklamak için bir ana çerçeve olarak kullanıldı. Ve buna göre ‘’Sekülerleşme kuramı; DİN ve metafiziksel İNANÇLARIN; hem toplumsal, hem politik, hem ekonomik ve hem de bireyin zihin dünyasında YİTİME UĞRAYACAĞInı ileri sürdü.(1)’’ İleri sürmekle kalmadı, bunun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapmaktanda geri durmadı ve sonuç ortada! Filozof Larry Shiner’ın sekülerleşme tanımı ortada nasıl bir bela olduğunun ilanıydı! Shiner’a göre bu bela; ‘’dinin çöküşü, dünyevileşme, toplumun dinle bağlarının kopması, dini inanç ve kurumların yer değiştirmesi, dünyanın kutsaldan uzaklaşması ve kutsal bir toplumdan kutsal olmayan bir topluma doğru evrilme süreci’’(2) gibi başlıklar altında, altı aşamalı olarak toplumları etkisi altına almıştı.

İnanç, gelenek, tarih ve kültürden bağımsız ve kopuk toplum katmanlarını oluşturan ‘’birey’’lerin ne kendisine, ne ailesine, ne çevresine ve tabiî ki nede kiliseye hiçbir faydasının olamayacağını öngörmek için allâme olmaya gerek yok sanırım. Batı’da; zengin ama mutsuz, super ego sahibi, dibine kadar bencil, konfor alanına müdahaleye asla tahammülü olmayan, çıkara dayalı, agresif, hatta intihara meyilli, haz-hız merkezli, bohem, nihilist bir ‘’gender’’ nesli başarıyla oluşturulmuş görünüyor. İnsanını kaybettikten sonra başına ne geldiğini anlayan kilisenin ise son çırpınışları faydasız! Sağduyulu birkaç papaz, rahip yada kardinal kaldıysa; onlarda kilisenin çarmıha gerilen onurunu kurtarmak için via dolorosa-çile yolunda her türlü kedere razı ama ııh, yok, bu saatten sonra ne yapsalar olmuyor ve olmayacak! Kilise, başına gelecekleri öngöremediği ve içerisine sızmış bizzat bu sürecin parçası olan işbirlikçi mensuplarınında gayretiyle; toplumsal cinnet ve cinsiyet eşitliğinin özgürlük alanında gökkuşağı renklerine bulanmış karnaval dansçısı gibi yarıçıplak bir şekilde öylece ortayerde kalakalmış durumda!

Pedofil ve homofikler, kilisenin varlık amacının köküne kibrit suyu dökecek insanlık dışı cinayetleri işlemekten geri durmayarak kiliseye olan zerre miskalince de olsa güveni yok etmek için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Öyle ki gelinen noktada kiliseye olan güven artık sıfır değil, sıfırın da altında. Bunu teyid eden en önemli olgu ise daha dün hristiyan dünyasında yetim çocuklar kilise himayesine alınırken oluşan-oluşturulan güven boşluğunu bugün artık devletler üstlenmek durumunda! Yetim çocuklar artık devlet himayesine alınıyor! Gelinen nokta ise şu: Batı’da artık kimse kiliseye güvenmiyor! Küresel, karanlık, deccaliyet sisteminin kontrolünde, bilinçli bir şekilde oluşturulan kilise/inanç/din boşluğunu doldurmak içinde, plan gereği yeni ‘’tanrılara’’mevzi/imkan açılmış oldu!

Olay öyle bir noktaya taşındı ki sadece Kanada British Columbia Eyaletinde yatılı bir kilise okulunun bahçesinde yüzlerce ceset bulunuyor ; Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus, Katolik Kilisesi'ne bağlı okullarda fiziksel şiddete ve cinsel istismara maruz kalan çocuklar için, yerli gruplarla görüşmek ve Hristiyan mü’minlerden özür dilemek üzere Kanada'ya gidiyor ve bu ziyareti Papalık ‘’tövbe haccı’’ olarak nitelendiriyordu! Küreselcilerin Bel’am kontenjanına tâbi bir Cizvit olduğu iddia edilen/bilinen Papa Franciscus, bu tür ‘’günah çıkartma’’ ayinlerini Katolik Dünya’nın özrünü ve utancını ifade etmekle birlikte, bu faciaları ifşa ederek aslında ‘’bekaret, yoksulluk ve itaat’’ kavramlarıyla öne çıkan kendi gibi Cizvitlerin; Tanrı’yı yüceltecek ve kamu yararına olacak her türlü hayır işini yapmada hristiyanlığın diğer tüm kollarından (Katolik-protestan-ortodoks vs) Yüce Tanrı ve İsa’ya daha layık olduklarını beyan için bir fırsata dönüştürüyordu. Bunu yaparkende şuur altlarına ‘’dini biz temsil ediyoruz’’ mesajını vermeyi de ihmal etmiyordu. Aslında bu, Papa’nın şahsında temsil ettiği karanlık gücün; ‘’Hristiyan dünyası da bizden sorulur’’ diyerek meydan okuma şekliydi.

Batı’da zaten; ‘’Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya’’ denilerek sınırlar belirlenmiş ve Tanrı’ya, dünyadan el-ayak çektirilmişti. Tanrı’nın hayatta hiçbir karşılığının olmaması ise Kilise’yi dört duvar arasında mabede kilitliyordu. İstenende zaten tam da buydu! Tanrı, hayata müdahil olmamalıydı! Kamusal alanda kuluna karışmamalıydı! İnsanın özgür bireyler olmasının önünü açan modern hukuk karşısında, din zinhar referans olamazdı, olmamalıydı! Bu sonuçla ‘’İsa’’ bu kez, bizzat kilise tarafından ellerinden ve ayaklarından çarmıha çivilenirken, bu planlı durumdan doğan büyük inanç boşluğu ise, doldurulmak için talibini bekliyordu.

Ekim 2009'da emekli oluncaya kadar Harvard Divinity School'da İlahiyat Profesörü olarak görev yapan, ‘’kurtuluş teolojisi ve Latin Amerika’nın Hristiyanlığı’’ konularında araştırmalarıyla bilinen Amerika’lı teolog Harvey Gallagher Cox Jr, 1965’te yayınladığı The SECULAR City (Dünyevileşen/Seküler Şehir) adlı eserinde büyüyerek gelen çığı, ta o zamanlar öngörüyor, önce kiliseye, kilise üzerinden de sanki tüm inançlara seslenerek: ‘’Batı, şu an ki mevcut haliyle böyle sekülerleşmeye-düyevileşmeye devam ederse 40-50 yıl sonra din, dini değerler, mukaddes olgular, dinden beslenen gelenek, kültür ve buna bağlı tüm öğeler etkinliğini yitirecek!’’ uyarısında bulunuyordu!

Harvey Cox bu kitabı hazırlarken, 5. Yüzyılda yaşamış Aziz Aurelius Augustinus’un kaleme aldığı The City of God (Tanrı’nın Şehri) adlı kitabına naziremi yapıyor, meydan mı okuyordu bilemiyorum ama modern zamanlar çağımızda (kökleri geçmişe dayanan) bir dünya görüşünü farklı bir isimlendirmeyle sekülerizm olarak tanımlıyor ve dünyevileşmeyi yeni bir inanç formu olarak tam da şu ifadelerle açıklıyordu: “SEKÜLERİZM, TIPATIP BİR DİN GİBİ İŞLEV GÖREN BİR İDEOLOJİ YA DA YENİ BİR ÖRTÜK DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR! (closed world view)” (3)

Harvey Cox, bu yeni ‘’dinin’’ fıkhının/akaidinin temellerinin ise artık şekillendiğini 1984 yılında yayınladığı Religion in the Secular City (Seküler Şehirde Din) adlı kitabında ilan ediyordu. Yani hanımlar ve beyler, Sekülerizm (Dünyevileşme) aslında yeni bir din olarak tüm dinlere alenen meydan okuyordu. Peki ortada yeni bir ‘’din’’ varsa, bu yeni dinin ‘’tanrısı’’ kimdi?

1965’te The Secular City adlı kitabında; ‘’sekülerizm nedeniyle çok yakında dinler etkisini yitirecek’’ tezini ortaya atan COX, 45 yıl sonra; The Future of Religion (Dinin/İnancın Geleceği-2010) adlı eserinden de mülhemle garip bir çıkış yapıyor ve: ‘’tam aksine bugün artık dinler 45 yıl öncesine göre hız kazandı!’’ diyordu.  Peki ne olmuştu da Harvey Cox fikrinden rücu etmişti? Sekülerizm’in tahtı sallanıyor muydu yoksa? Ne oluyordu? Harvey Cox, 45 yıl önce o tezini ortaya atarken belli ki Müslümanların o günlerdeki pasif halini de gözlemlemiş ama İslam’ın duruş, direniş ve diriliş ruhunu dikkate almamış mıydı?! COX, 45 yıl öncesinin aksine bu kez Din’in yükselerek hız kazandığını İslam’i bir sembol üzerinden itiraf ederek: ‘’Din’in yükseldiğini Katolikliğin Başkenti Roma’da görüyorum! Avrupa’nın En Büyük Camii’si bugün Roma’da yükselmiştir(Roma Camiisi). İnsanlık 40 yıl önce böyle düşünemezdi! Katolikliğin başkentinde İslam Dini en önemli sembolüyle temsil edilmeye başlanmışsa dinin artık bir kimlik olarak zayıfladığını söyleyemem’’ diyor ve ekliyordu:

‘’Religion Are Back! (İnanç/Din Geri Döndü!)’’  ve akabinde şunu da ekliyordu: ‘’is this a bad news or good news?’’ (Bu; iyi mi yoksa kötü bir haber mi?)

Evet! Harvey Cox’un da dediği gibi ‘’Din/İnanç geri dönmüştü’’ ve ‘’bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey miydi?’’ Dinler geri mi geliyordu? Hem de en ‘’tehlikelisiyle?’’ Hem de ‘’pilot bölge’’ olarak seçilen Batı’nın tam da kalbinde yeniden dini bir yükseliş mi başlıyordu? Yukarıda sorduğumuz soruyu bu noktada tekrar hatırlayarak yazımıza devam edelim: Eğer ‘’Sekülerizm-Dünyevileşme yeni bir ‘’din’’ ise peki bu dinin ‘’tanrısı’’ kimdi?’’

Tabi ki bu soruya yine Harvey Cox: The Market as God (Tanrı olarak Kapitalizm/Piyasa- 2010) isimli eserinde cevap veriyor, Sekülerizm-dünyevileşme ‘’dininin’’ ‘’tanrısını’’ tabi ki Kapitalizm olarak ilan ediyordu. Ve yeni ‘’Tanrı’’ kendinin var olduğu ve hükmünün geçmesini istediği yerlerde kendinden başka hiçbir otoriteye tahammül etmiyordu! Etmeyecekti! Ne dine! Ne tarihe! Ne kültüre! Ne geleneğe ve hatta ne de insana...

Kapitalizm ‘’Tanrısı’’, sekülerizm ‘’dinini’pilot bölge olarak önce Batı’ya ‘’inzal’’ etti. Fıkhını, fikrini, ibadet şekillerini, yaşam prensiplerini, kırmızı çizgilerini belirledi ve bu yeni dinin, new age/yeni çağ’ında, yeni ‘’mü’minleri/inananları/bireyleri’’ sabır ve özenle oluşturuldu. Sekülerizm-dünyevileşme; inanç, gelenek, tarih ve kültürden bağımsız ve kopuk ‘’bireyleri/mü’minleri’’ eliyle güçlendi. Zaten Batı insanı da buna teşneydi! Bu ‘’mü’minler/bireyler’’ yaratılıştan var olan biyolojik cinsiyetlerini inkar etmeye ikna edildiler, aile dağıtıldı, sevgi, vefa, şefkat, diğergamlık, hürmet vb. kavramlar varlık sahasında anlamsızlaştırıldı, gizli şiddet, cinsel sapma, pedofili, eşcinsellik, ötenazi yaygınlaştırıldı. Bu yeni ‘’din’’,  sabretmeye ve beklemeye tahammülü olmayan günümüzün hız-haz bireyine; cenneti bu dünyada vadetti. Metaverse her türlü imkanlarıyla sanal dünyadan hemen sonraya, arttırılmış gerçekli ve yapay zeka/bilinçle yeni bireyler/inananlar için ütopik bir alem olarak hazırlandı. Astral seyahatlar, Lucid Dream’ler ise New World Order/Yeni Düya Düzeni’nde büyük sıfırlama ile start alıp Great Reset tamamlandığında yeni mü’minlerini kapıda chip’le bekleyeceğini duyurdu. TranHumanizm ve NeuroLink’ler ise; 5/6/7 G’ler ve alçak irtifa uydularıyla aktif edilecek StarLink’lerle  lansmanlarına sıra gelmesi için sabırsızlanıyorlar! Artık insanla etkileşimden/ünsiyetten bıkan yeni inananlara/bireylere, nesnelerle iletişim imkanı sunulacak! Klonoid, siborg, humanoid insana geçiş için iklim, karbon, sentetik etin dayanılmaz hafifliğiyle isteyene şırınga şırınga aşı yada gıda yoluyla grafen, isteyene Web3 Merkezi Olmayan Akışkan Network’la birer alıcı-verici olması sağlanarak 7/24 online kalmaları sağlanacak… Ve dahası… Dahası…

‘’Saçma sapan, yok artık, amma da komplo teorisi yaptın’’ diyeceklerede, tüm bunların birer komplo olduğuna inandıracak enstrümanları çoktan hazırladılar. Aynen dün. ‘’Aşı olun! Aşı bulaşı engelleyen tek silahımız’’ yalanına bütün dünyayı inandırıp içeriğinde ne olduğu bilinmeyen sıvıyı yüzmilyonlarca insana zerkettikleri gibi! Aşı’nın bulaşı önlediğine dair test yapmadıklarını daha geçen hafta Avrupa Parlementosu’nda Pfizer/Biontech yetkilisinin bizzat ağzından itiraf ediliyordu… (Bu itirafın şoku AP’de yapılan basın toplantısında ise bakın nasıl gündem oluyordu…)

Ezcümle! Batı’da insan ve kilise çöktü! Yeni çağ sekülerizm dini ve deccalizme karşı, Katolikliğin merkezi Roma’da yükselen cami sembolü üzerinden İslam; insan neslinin tek sığınağı/umudu/isyan merkezi/varoluş iddiası/karargahı/duruşu/direnişi/dirilişi konumunda! Peki biz bunun farkında mıyız? Secde emrinden yüz çevirdiği için, Allah’ın rahmetinden ve cennetten kovulan ve Hz. Adem karşısında mağlup olan Şeytan, Deccaliyet sistemiyle can düşmanı ve Alem-i emirden bir nef’a taşıyan ben-i Adem’i kendine secde ettirmeye hazırlanırken olanların ve olacakların farkında mıyız?

Yoksa bu yeni dinin misyoneleri olan küresel şirketler, biz İslam Dünyası’na çoktan geldide, içimizden bu ayartıcılığa kapılan ve dininden dönenler mi oldu?  Sekülerizm dinine tabi olan yeni mü’minler/bireyler oluştuda haberimiz mi yok? Küresel büyük operasyonun tüm enstrümanlarını onlar adına eline alıp, toplumu inancından, geleneğinden, kültüründen, tarihinden kopartıp Allah cc huzurunda kul, insanlık nezdinde kişi/şahıs kimliğiyle var olmaktan çıkartıp din/tarih ve gelenekten bağımsız bireylere dönüştürmek istiyorlarda, biz uyuyor muyuz? Toplumsal cinsiyet eşitliği İslam aleminin kurum ve kuruluşlarında hakim oldu da, biyolojik cinsiyetimizi inkara mı yelteniyoruz? Gender’lara, biyonik, itaatkar robotlara mı dönüştük? Tarih boyunca, Deccaliyet sistemine karşı cenk etmeyi göze alan tek gerçeğin İslam ve muvahhid/muttaki/mücahid inananları olduğumuzu hafzalamızdan sildiler mi? ‘’İster isen sulh-u salah! Hazır ol cenge!’’ şiarıyla daim teyakkuz halinde olan bu aziz ümmete algılarını kapatacak bir şeyler mi zerkettiler de öyle atalet içinde kayıtsızca bakar olduk her şeye? Dün ‘’insan ve din’’ ellerinden kayıp giderken papazlar uyuyordu, bugün Nemrud’un ateşine atılmak için mancınığa oturacak bir İbrahim çıkmayacak mı aramızdan? Yok eğer tam da böyleyse;  yarın, insanını kaybedecek bir ‘’caminin’’ dün; insanını kaybeden kiliseden ne farkı kalacak? Hadi itiraz sesleri yükselmiyor anladıkta, soru sormaya dahi mecalimiz yok mu? Büyük, karanlık ve kirli planı görmeye, anlamaya, anlatmaya hiç mi takatimiz kalmadı? Üzerimize ölü toprağı mı setredildi? Neden Uyan(a)mıyoruz? Neden, ‘’Görmedim! Duymadım! Bilmiyorum!’’ örtülerinin altına saklanıyoruz?

‘’1. Ya eyyuhe’lmuddessir. 2. Kum feenzir. 3. Ve rabbeke fekebbir. 4. Ve siyabeke fetahhir.’’

1-Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kur’an mesajını yüreğinde hisseden, fakat onu tebliğ etmekte çekimser davranan Müslüman! Artık kendi kabuğuna çekilerek sâkin ve kendi hâlinde bir hayat sürme zamanı geçti! Bunun için:

2-Her türlü korku, endişe ve çekingenlik duygularından sıyrılarak, büyük bir azim ve kararlılıkla kalk ve ışığa susamış gönülleri iman ve Kur’an nurlarıyla aydınlatmak üzere, inkâr ve cehâlet karanlıklarında bocalayan insanlığı bu Kur’an ile uyar!

3-Korkma, Allah seninle beraberdir! Bunun için, hem yüreğinle, hem de söz ve davranışlarınla Rabb’inin yüceliğini tüm kâinâta ilan et!

4-Tebliğ ve uyarıya, öncelikle kendinden başla: Senin kişilik ve karakterini sembolize eden elbiseni, öz benliğini ve çevreni temiz tut! (Müddessir Suresi 1-4 / Mahmut Kısa Meali)

 ‘’Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Bülent Deniz - Habervakti.com Genel Koord.

www.bulentdeniz.com

1- Ekber Şah AHMEDİ, SEKÜLERLEŞME: SOYKÜTÜKSEL BİR İNCELEME-Afyon Kocatepe Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Din Bilimleri Ana Bilim Dalı; Asst. Prof.

2- Larry Shiner, “The Concept of Secularization in Empirical Research”, Journal For the Scientific Study of Religion 6/2  (1967): 207-220

3- The SECULAR City (Dünyevileşen Şehir) S.18