LGBT dayatması, insanı kendi vasatının altına indirmeye yönelik bir sapıklık / sapkınlık eyleminden ibaret olmadığı gibi, sonuç itibariyle toplumsal yaşayıştaki cinsiyet dengesini bozmaya yönelik bir teşebbüsten de ibaret değil.

Giderek dijitalleşen iletişimin, insanın insanca davranışlarını tahrip ettiği; insanı ekran bağımlılığı içinde sosyal hayatın dışına ittiği, yüz yüze ilişkileri ortadan kaldırarak insanı yalnızlaştırdığı ve dolayısıyla onu salt kendi bunalımlarını, hırslarını, arzularını, saplantılarını derinleştiren bir aşırı bencillik içinde bunalım-severliğin bataklığına sevk ettiği bir ortamda yaşamaya zorlandığımız kadar, bunları sessiz bir kabul, tepkisiz bir seyir içinde, hak edilmiş bir zillet olarak kanıksayıp kabullenmeye zorlanıyoruz.

Bunun adı LGBT sapkınlığı, özgürlükçülük, teknolojik güce teslimiyet, sanalcılık, kültürel aşkınlık, dünya vatandaşlığı, bireyleşme, kimliksizleşme… her ne olursa olsun son tahlilde tehlikede olan şu ya da bu sosyal kurum değil, bizzat insanlığın bizzat kendisidir ki, bu bağlamda zikredilen olumsuzluklara karşı çıkmak artık doğrudan insanı / insanlığı savunmaktır.

LGBT dayatmasından söz ettiğimiz yerde, âlemin kıyametini erkene almayı teolojik bir görev bilerek, bunun için ilk etapta insanı insan kılan vasatın altına indirmeye ve böylece sapkınlığın dibini bulmaya çalışan Yahudi-Hıristiyan karışımlı inanç sahiplerinin ve onların ön verdiği muktedirlerin, LGBT başta gelmek üzere sapkınlıkları kendi anayasalarıyla meşrulaştırmalarından ve bu meşrulaştırmaya itiraz edenleri a priori olarak anayasa ve devlet düşmanı ilan etmelerinden söz ediyoruz demektir.

Konun bu safhaya taşındıktan sonra sanat, edebiyat, tiyatro, sinema… esaslı kültürel projelerde devletin ya da sivil müesseslerin desteğini alabilmek için LGBT’ye özel bir yer ayrılması, bunun teknik olarak mümkün olmaması durumunda ise çağrışım, ima ve gönderme yoluyla sapkınlıklardan ve başarılı(?) sapıklardan olumlu bir şekilde bahsedilmesi zorunlu sayılmakta; internet ortamındaki ağ sunucuları, arama motorları, sosyal medya ortamları, film ve dizi-film kanalları da bunların yayım ve yaygınlaştırılmasından birinci derece yetkili kılınarak sorumlu tutulmaktadır.

Bunu örneklendirmek için çok uzağa gitmemize gerek yok. İnsanlığı savunmak maksadıyla LGBT dayatmasına karşı okur ve izleyicilerini bilgilendiren Albayrak Medya’nın yayımlarına sosyal medyada sınırlama getirildi; gazetecilik başarısını ve mezkûr konudaki savunma azmini gıpta ederek izlediğimiz gazetemiz yazarları Ersin Çelik’in ilgili hesaplarına müdahale edildi.

Ersin Çelik bu sınırlamayı ve tasallutu, “Yeni Şafak olarak eşcinsellik akımlarının önüne geçilmesin diye örülen setlerden birine daha takıldık. YouTube, tıp dünyasının aslında yıllardır tartıştığı, bilim dünyasının üzerinde çok kafa yorduğu ‘eşcinsellik geni var mı yok mu’ tartışması üzerine yaptığımız dosya haberi yayından kaldırdı. Altı uzmanın görüş verdiği dosyanın ‘nefret söylemi’ barındırdığına kanaat getirmişler. Dayanakları ise bir uzmanın eşcinselliği tedavi edilebilir hastalık olarak değerlendirmesi. İtiraz ettik ve beklediğimiz gibi reddedildi. Çünkü sadece YouTube üzerinden 500 bin izlenen bu bilimsel yorumlar tıp dünyasında üzeri örtülen tartışmayı yeniden gündeme getirmişti. Ellerindeki ‘sansür gücünü’ kullanarak yayını durdurdular” cümleleriyle gündeme taşıdı ama ne özgürlük düşkünlerinden, ne de sansür karşıtlarından “tık” çıkmadı.

Sapıklık-severlerin, LGBT dayatmasına maruz kalanların sessizliğini anlamak mümkündür.

Ancak, imamesiz ve dolayısıyla püskülsüz tespih çekmenin hükmünü bile sosyal medyada tartışma konusu yapabilen ve bu uğurda cihat etme aşkıyla birilerini linç etmeye çalışan dindar-muhafazakarların suskunluğunu anlamak zordur.

Mesele cihatsa LGBT dayatmasına, LGBT-sever dinsiz ve dinli müptezellere karşı çıkmak, onları destekleyen, besleyen yapıların baskılarına güçlü bir dille reddetmek de bir cihattır.

Çünkü LGBT dayatmasının asıl maksadı insanlığı öldürmektir. Bu nedenle ona karşı çıkmak, sapıkları susturmak insanlık görevidir.

İnsanlığı savunmak, insan olana düşer.

Batı bu konuda sadece tarafını seçmekle kalmamış, ilgili tezgâhları işletmeyi de kendisine görev bilmiştir.

Bu manada LGBT dayatmasına karşı çıkmak Batı’ya da karşı çıkmaktır. Demek ki, mücadele alanı çok geniş ve şer tezgâhı çok büyüktür. Buna rağmen insanlığı savunmanın doğal bir sonucu olarak Batı’nın aklıselim, vicdan sahibi ve mazlum insanlarını savunmak da konuya dâhildir.