Derin Gerçekler

Dini anlamda içinde Kadir Gecesi olmayan 1000 aydan daha hayırlı bir geceden söz ediyoruz. O gece Kadir gecesidir. O gece Kur’an-ı Kerim’in vahyedilmeye başladığı gecedir. Tamam dünyaya, insanlığa bu vahiy o gece ulaştı da, bizim kalbimize, beynimize ne zaman ulaşacak!?

Kadir “güç, hüküm, değer, şeref,  itibar, haysiyet, meziyet, rütbe, derece, kıymet“ demek. Allah indinde değeri belli de, bizim için değeri ne? Dil ile söylediğimizi sormuyorum: Kur’an-ı Kerim’i lafız ve mana olarak okudunuz mu? Anlamını biliyor musunuz, üzerinde düşündünüz mü, hayatınızı ona göre mi tanzim ediyorsunuz? Bakın, iman ettik diyoruz da, gerçekten iman edenlerden miyiz? Mesela, kadere, rızka, ecele, gayba, ahiret gününe hakkı ile iman ediyor muyuz. Ben bunu pratik hayatımızda fazla görmüyorum da. Ne deprem oldu görebildim tam olarak, ne şu siyasi süreçte görüyorum. Sahi biz, “iman ettik” demekle iş bitti mi sanıyoruz. İman ettik demekle yakamız bırakılıvermeyecek.
Ey iman edenler iman ediniz!
Vahye, yaşadığınız zamana ve mekâna şahidlik ediniz. Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli haykıran sesi olunuz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, zalim anneniz, babanız, çocuklarınız, lideriniz, örgütünüz partiniz de olsa, mazlum, rakibiniz ya da düşmanınız da olsa.

Sizin “iman ettik” dediğiniz kitapta bu tür şeyler yazıyor, eğer gerçekten Allah'a, Resulüne, kitaba, ahiret gününe ve gaybe iman ediyorsanız. Allah gizlediklerinizi de açıkça yaptıklarınızı da görmekte, duymakta, bilmektedir. Kapalı kapılar arkasında konuşulanları, şifreli mesajları, şifreli, özel cihazlarla yapılan konuşmaları da. Kimin kimi niçin dinlediğini, kimin kimler hakkında ne dolaplar çevirdiğini de bilen bir Allah var.

Başkaları gelir diye sizinkilerin topluma zarar veren günahlarını gizlerseniz onların suç ortağı olursunuz. Nasıl mü'minler tek bir ümmetse, zalimler, kafirler, müşrikler, fasıklar da birbirine benzerler ve ayrı bir topluluk oluştururlar. Şeytan insanları bu şekilde kandırır.
“Zalimler, hırsızlar, ahlaksızlar bizden ise, ben bizden değilim” diyebiliyor musunuz?
Böyle demeden Allah'ın yardımı size ulaşmaz. Böyle derseniz, Allah’ın yardımı size ulaşır ve Allah sizin ellerinizle o zalimleri cezalandırır ve mazlumlara yardım eder ve sizi muzaffer kılar. İsterseniz Fetih Suresini manası ile bir okuyun.

Allah ne buyurmuştu:
(Fetih 1,2,3):”Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir”.
(Fetih 26): “İnkâra sapmış olanlar o zaman kalplerini o gurura, Câhiliye dönemine ait büyüklenme duygusuna kaptırmışlardı, Allah da resulünün ve müminlerin gönüllerine huzur ve güven duygusu verdi, onları takvâ sözüne bağlı kıldı. Zaten onlar bu sözü hak etmişlerdi, onlar buna lâyıktı. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.”
Allah zalimleri birbirinin başına musallat ederek sizin onların şerrinden korur. Ama siz içinizdeki zalimlerin suçlarını örterseniz, onları yakacak ateş sizi de yakar. Zalimleri “bizimkiler, ötekiler” diye ayırmayın. Çağıracaksanız her ikisini de tevbe etmeye çağırın. Bakarsınız ötekilerden olan, sizden olandan önce tevbe etmiştir. Kadir’in kadrinden yararlanmak istiyorsanız, şahidliğinizi gözden geçirin.

Efgan Ala ile ilgili 2014 yılındaki bir tartışma geldi aklıma. Efgan Ala aslında doğru bir noktadan hareketle yanlış bir örnekleme üzerinden maksadı dışında bir beyanda bulunmuştu. Mekke’nin Fethinde ya da hiçbir başarı, zafer, fetih konusunda kendi nefsini öne çıkartmaması gerek. Ama söz konusu Fatih olunca, Mustafa Kemal olunca mangalda kül bırakmıyoruz tabii. Siyasi liderler de öyle. Keşke Efgan Ala o hassasiyeti, doğru bir ifade ile seçim sürecinde kendi arkadaşlara söylese. Bu gece vesilesiyle, döneminde imzaladığı Nüfus cüzdanındaki GENDER maddesi için hem tevbe etse, hem de on yanlışı düzeltmek için bir şeyler yapsa! Peygamberler için söylemediğimiz şeyleri onlar için söylüyoruz. ''Onlar olmasaydı, bunlar olmazdı, onlar gidere siz de memleketten gidersiniz.'' Sonunda Mehdi gelecek sizi kurtaracak!?. Tevbe estağfurullah. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Babanız peygamber olsa gelse (Haşa başka gelmeyecek) sizi kurtaramaz. Peygamberler kurtarıcı değil, Kalplerin tasarrufu, göklerin ordularının tarassufu, göklerin hazinelerinin tasarruf onların ellerinde değildir. Onlar kurtuluşa çağırır. Onlara selam olsun.

Hz. Ömer’i arıyorsunuz ya, o gelse, sizin bütün liderlerinizi, önderlerinizi, Fatih, Alparslan demez, Halid b. Velid’i görevden aldığı gibi hepsini görevden alırmıydı acaba?! Sizin onlara atfettiğiniz anlam ve değer, biçtiğiniz kadir ve kıymet sebebiyle, onların bundan bir sorumluluğu olmasa da “İmtisal-i cahid-ü fillah oluptur niyyetim / Din-i İslâm'ın mücerred gayretidir gayretim (…) Lütf-i Hak'tandır hemen ümid-i feth-i nusretim” dese de!

Biz kendi nefsimizi, bizimkileri ve ötekileri Hakk'a, hakikata çağıralım. Halid b. Velid daha önce nasıl biriydi? Ya da Vahşi kimdi! Biz de kendi nefsimize fazla güvenmeyelim. Kim geleceğine kimin gideceği Allah’ın takdirindedir. Bize düşen O'nun rızasına tâbi olmaktır. Günde 40 kez tekrarladığımız bir hakikat var.
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilirBiz bilmeyiz Allah bilir.” Ne az düşünüyoruz. Ya hu her sonuç bir kaderdir. Hayır da olsa şer de olsa, o Allah’ın iradesi içindedir ve her sonuç karşısında ilk namazımızda Allah’ın huzuruna çıkar, Allah'u Ekber deriz, Sübhanallah deriz ve Elhamdülillah deriz.

Dikkat edelim de, şeytan bizi Allah’la aldatmasın. İyi niyetlerinizin arkasına saklanmayın ve unutmayın ki, “cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.” Sözü dinleyelim, iş’e bakalım, doğrusuna uyalım, yanlışına karşı çıkalım, Ehliyet ve Liyakattan, istişare ve şuradan ayrılmayalım. Adil şahidler olalım. Haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım. Cahillerden, zalimlerden, müstekbirlerden, mütrefinlerden, münafıklardan fasıklardan (Zani, hırsız, yalancı, rüşvetçi, torpilci, vs.) olmayalım, onlardan uzaklaşalım ve onları yanımızdan uzaklaştıralım ve dikkat edelim, aklımızı kiraya vermeyelim. Din ve devlet büyüklerini (Allah’tan başka hiçbir şeyi) İlah ve Rab edinmeyelim, onların her sözünü, üzerinde düşünmeden, onların istedikleri şekilde kabul ya da reddetmeyelim. Adaletten sapmayalım ki, Kadir'in Kadrine layık olalım.

Unutmayalım ki, her kişi ve topluluk layık olduğu gibi idare olunacaktır ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.

İnen kitap şöyle başlıyor ve her mü'min en az günden 40 kez mealen şunları söylüyor:
Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. (Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; (Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster ve Hakk’ta toplanmayı nasib et) gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Amin)

Ya Rab! Bizim ellerimizle cezalandır zalimleri ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara. Ya Rab! Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl!

Unutmayalım ki, bizler, âlemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Bu anlamda bizler, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak yeryüzünden hesaba çekileceğiz.
Hiçbir Müslüman yeryüzünde olup bitenleri, görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Biz “Müslümancı” da değiliz, Müslümanız.

Kadir'in kadrini bilelim de Kadir'in aydınlığında tevbe edelim, dirilelim ve daldığımız derin uykudan uyanalım, dünyanın ihtirasla sarıldığımız mal, makam, meta’ının kıskacından kurtulalım diye selam ve dua ile..