Kaleme aldığı son yazısında Kur'an ve sünnet bütünlüğüne vurgu yapan Demircan, ''Kur’ân yeterlidir, Sünnet’in örnekliğine  ihtiyaç yoktur görüşü son derece sakıncalıdır. Kur’ân’ı dikkate almaksızın Kur’ân’dan bağımsız Sünnet’in yeterliliği iddiası ise çok daha temelsizdir. Çünkü Sünnet Kur’ân’a tabi olup onunla bir bütündür.'' vurgusunda bulunuarak başladığı ''Hz. Ömer'e saygım ve sorularım - Bir dertleşme'' başlıklı yazısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

'KUR'AN'DA VE SÜNNETTE 'RECM' CEZASI YOK'

Geleneksel görüş ve yorumların dışında bir ifadeyle ''Kur'an'da ve sünnette 'recm' cezasının olmadığını'' yazan Demircan, Hz. Ömer'e atfedilen, ''Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed (s.a.v)’i Hak (din) ile göndermiş ve kendisine kitabı indirmiştir. Ona indirilenlerden biri de recm ayetidir. Bu âyeti okuduk, belledik ve anladık. Resûlüllah (s.a.v) recmetti; ondan sonra biz de recmettik. Ama insanların üzerinden uzun zaman geçerse korkarım biri: Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz, der de Allah’ın indirdiği bir farîzayı terk etmekle delâlete düşerler: Gerçekten erkek ve kadınlardan zinâ eden kimse üzerine –muhsan olmak, beyyine veya gebelik yahut i’tirâf bulunmak şartı ile- recim Allah’ın kitabında haktır.”]'' sözlerine değinerek bu ifadelerin Hz. Ömer'e ait olamayacağını ifade etti.

'KUR'AN VE SÜNNETLE ÇELİŞEN SÖZLER HZ. ÖMER'E İSNAD EDİLİYOR'

Hz. Ömer'in İslamı kabul edişine vurgu yapan Demircan, ''Yüce Allah’ımızın sana olan büyük lütfuyla öldürmek için evinden çıktığın Hz. Peygamberimizin huzurunda imana erdin. İlk Müslümanlardan oldun. Kur’ân vahyini aracısız Peygamberimizden dinledin. Gücün ölçüsünde İslâm’a hâdim, zayıf Müslümanlara hâmi oldun. Yiğitce ve açıktan hicret ettin. Vahyin açıklık getirmediği konularda Peygamberimize danışmanlık yaptın. Efendimizin kayınpederliği ile şereflendin. İlk Halifemiz Ebu Bekir’in birinci derecede yardımcısıydın. Kendi hilafet başkanlığı döneminde Devlet-i İslamiyye’yi yapılandırdın. Fetihlere öncülük ettin. İctihadlarınla Müslümanlara ışık tuttun.  Bütün kullar gibi hiç şüphesiz senin de kişisel ve ictihadî  yanılgıların olmuştur. Ama sana isnad edilen hatalar ve sözler de var. Biz yukarıda naklettiğimiz sözlerin sana ait olmadığı kanaatindeyiz. Senin gibi vahiy sürecine şahid olmuş bilgili ve bilinçli bir sahabinin bu sözleri söyleyebileceğine asla ihtimal vermiyoruz. Ama bazı müminler Kurân ve hatta Sünnet ile çelişen bu sözleri sana isnad etmekte, Recim cezasını İslâm’a yamamaktadırlar.'' ifadelerini kullandı.

İşte çok tartışılacak ifadelerle dolu, mirathaber.com yazarı Ali Rıza Demircan'ın söz konusu yazısının tamamı:

Yüce Rabbimiz, insanlığa son mesajlarını içeren ve el-Kitab olan Kurân-ı Kerîm’i vahiy meleği Cibrîl aracılığıyla son ve evrensel elçisi kıldığı Hz. Muhammed’e indirmiştir.

Rabbimiz Kur’ân’ı anlamak ve uygulamak için gerekli olan yöntemi ve bilgileri de ona Kur’ân ile birlikte inzal etmiş/indirmiştir. (Bakara 151; Mâide 49; Bakara 231)

İnzal edilen bu yöntem ve bilgilere el-Hikmet yani Kitab’ın Hikmeti denir.

“…Allah sana el-Kitabı ve el-Kitab’n Hikmetini indirdi ve sana bilmediklerini de öğretti. Allah’ın senin üzerindeki nimetleri gerçekten pek büyüktür.” (Nisa 113)

İşgal ordusu Gazzelilere duyuru yaptı: 'Hamas üyesi her bir kişinin bilgisi için 5 milyon dolar ödeyeceğiz' İşgal ordusu Gazzelilere duyuru yaptı: 'Hamas üyesi her bir kişinin bilgisi için 5 milyon dolar ödeyeceğiz'

Kur’ân ve Sünnet Bütünlüğü

Sünnet, Peygamberimizin el-Kitab olan Kur’ân’ı insanlara okur, tebliğ edip açıklayarak öğretir, ruhları  temizleyip geliştirir ve hükümlerini uygularken söylediği sözler, verdiği onaylar ve yaptığı uygulamalardır.

Kur’ân yeterlidir, Sünnet’in örnekliğine  ihtiyaç yoktur görüşü son derece sakıncalıdır. Kur’ân’ı dikkate almaksızın Kur’ân’dan bağımsız Sünnet’in yeterliliği iddiası ise çok daha temelsizdir. Çünkü Sünnet Kur’ân’a tabi olup onunla bir bütündür.

Maalesef ülkemizde Sünnet’i savunur konumunda olanlar yetersiz bir görünüm arzetmektedirler.  Aslında işaret edilen her iki gurup da büyük ölçüde  İslâm’ı bir hayatı düzeni olarak görememekte, toplumsal meselelere Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde çözümler üretme amacından ve  söyleminden  yoksun bulunmaktadırlar.

Zina ve Cezası İle İlgili Dört Makalem

Diriliş dizisinde Recim’in zinanın cezası olarak sunulması üzerine dört makale yazdım. Kur’ân ve bizi bağlayan yürürlükteki Sünnet’te Recim olmadığını bu iki kaynaktaki delilleriyle açıkladım.

Kur’ân bilmeyenler ve Sünnet’i derinliğine idrak edemeyenlerden mesnedsiz görüşler açıklayanlar oldu. Onlar genelde ilmî bilgiden ve özelde eleştiri ahlâkından yoksun oldukları için hep yererler ve bir yerlere sığınırlar. Sığındıkları manevî kalelerden biri de Müslim’in Sahih’inde Hz. Ömer (r.a.) efendimizin söylediği ileri sürülen sözlerdir.

Elimizde Kur’ân, önümüzde açık Sünnet verileri yokmuş gibi vürudu şüpheli bu sözlerle de artık yüzleşmemiz gerekiyor. Biz de bunu yapmaya çalışacağız.

Müslim’in Hz. Ömer’den Rivayeti

Önce Hz. Ömer tarafından söylenildiği iddia edilen sözleri görelim:

{Ömer b. Hattâb, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in minberi üzerinde otururken şöyle dedi:

“Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed (s.a.v)’i Hak (din) ile göndermiş ve kendisine kitabı indirmiştir. Ona indirilenlerden biri de recm ayetidir. Bu âyeti okuduk, belledik ve anladık. Resûlüllah (s.a.v) recmetti; ondan sonra biz de recmettik. Ama insanların üzerinden uzun zaman geçerse korkarım biri: Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz, der de Allah’ın indirdiği bir farîzayı terk etmekle delâlete düşerler: Gerçekten erkek ve kadınlardan zinâ eden kimse üzerine –muhsan olmak, beyyine veya gebelik yahut i’tirâf bulunmak şartı ile- recim Allah’ın kitabında haktır.”]

( Müslim Hudud 4, Tercüme Ahmet Davudoğlu S.Müslim Tercümesi ve Şerhi, Sönmez 1978, İstanbul,  8/350)

Muhterem Büyüğüm Ya Ömer!

Yüce Allah’ımızın sana olan büyük lütfuyla öldürmek için evinden çıktığın Hz. Peygamberimizin huzurunda imana erdin. İlk Müslümanlardan oldun. Kur’ân vahyini aracısız Peygamberimizden dinledin. Gücün ölçüsünde İslâm’a hâdim, zayıf Müslümanlara hâmi oldun. Yiğitce ve açıktan hicret ettin. Vahyin açıklık getirmediği konularda Peygamberimize danışmanlık yaptın. Efendimizin kayınpederliği ile şereflendin. İlk Halifemiz Ebu Bekir’in birinci derecede yardımcısıydın. Kendi hilafet başkanlığı döneminde Devlet-i İslamiyye’yi yapılandırdın. Fetihlere öncülük ettin. İctihadlarınla Müslümanlara ışık tuttun.

Peygamberler bile Allah’ın huzurunda sorgulanacağından elbette sen de sorgulanacaksın. (Araf 6)  Bizim senin hakkında hüsn-ü zannımız var. Cennetliklerden olacağını ümit  ederiz.

Ey Efendimiz Ömer!

Bütün kullar gibi hiç şüphesiz senin de kişisel ve ictihadî  yanılgıların olmuştur. Ama sana isnad edilen hatalar ve sözler de var.

Biz yukarıda naklettiğimiz sözlerin sana ait olmadığı kanaatindeyiz. Senin gibi vahiy sürecine şahid olmuş bilgili ve bilinçli bir sahabinin bu sözleri söyleyebileceğine asla ihtimal vermiyoruz. Ama bazı müminler Kurân ve hatta Sünnet ile çelişen bu sözleri sana isnad etmekte, Recim cezasını İslâm’a yamamaktadırlar.

Ey Büyüğümüz!

Allah senden razı olsun. Ben 77 yaşındayım. Ömrüm kemal döneminde. Kur’ân hafızıyım. Yarım asrı aşkındır  Kurân ve Sünnet’i öğrenip öğretmeye çalışıyorum. -Allah cümlenizden razı olsun- Sen ve arkadaşların olan sahabi efendilerimiz içinize sindiremediğiniz konularda Peygamberimiz efendimize, emirlerinin vahye mi yoksa kişisel görüşlerine mi dayandığını sorabiliyordunuz. Hele hele sizin Peygamberimize nice itirazlar yaptığınızı da biliyoruz. Ben de mânevî huzurunuzda saygılarımı sunarak sormak istiyorum:

Ya Ömer! “Ama insanların üzerinden uzun zaman geçerse korkarım biri: Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz, der de Allah’ın indirdiği bir farizayı terk etmekle delâlete düşerler,” diyorsun.

Mazur görünüz, ben de böyle Recmi Allah’ın Kitab’ında bulamayanlardanım. Olmayanı nasıl bulabiliriz ki! Biz, elimizdeki ve gönlümüzdeki Kur’ân’da 100 Celd’e ( Bir topluluk huzurunda yüz sopa vurulması) âyetini görüyoruz. (Nûr 2) Ama taşlayarak öldürme olan Recim ayetini göremiyoruz. Sen ise şöyle diyorsun:

“Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed (s.a.v)’i Hak (din) ile göndermiş ve kendisine kitabı indirmiştir. Ona indirilenlerden biri de recm ayetidir. Bu âyeti okuduk, belledik ve anladık. Resûlüllah (s.a.v) recmetti; ondan sonra biz de recmettik…” “Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed (s.a.v)’i Hak (din) ile göndermiş ve kendisine kitabı indirmiştir. Ona indirilenlerden biri de recm ayetidir. Bu âyeti okuduk, belledik ve anladık. Resûlüllah (s.a.v) recmetti; ondan sonra biz de recmettik,”

Aziz Efendimiz!

Peki Nerede Bu Recim Âyeti?

Sizin döneminizde yoktu ama  bizim sizin bu sözlerinizi de rivayet eden Müslim ve neredeyse Kur’âna eş değer tutulan Buharî gibi kaynaklarımız var. Biz bu kaynaklarımızda Peygamberimizin tasdik edicisi olmakla yükümlü olduğu (Bakara 101) Tevrat’ın Recim ile ilgili hükmünü uyguladığını biliyoruz.(Müslim, Hudud 6) Kur’ânın 100 Celde hükmü ile Tevrat’ın Recim hükmünün nesh edildiğini de biliyoruz. Mesela Kur’ân Tevrat’ın Kısas hükmünü aldı ama Recmi ilga ile 100 Celdeyi teşri etti/yasalaştırdı.

Ya Ömer efendimiz!

Sizin uyarılarınızla Ebubekir efendimiz döneminde Kurân âyetleri bir araya getirilmedi mi? İlk Mushaf böylece oluşturulmadı mı? Mademki “Şeyh ve Şeyhe (Evli erkek ve kadın) zina ettikleri zaman onları Recmedin,” şeklinde bir âyet vardı, bu âyeti niye Kur’ân’a almadınız. 100 Celde vurulması ile ilgili âyet Kur’ân’a alınır Recim ayeti terkedilirken siz neredeydiniz?

Her halde bize “böyle bir âyet vardı, lafzı neshedildi ama hükmü baki kaldı” demeyeceksiniz…Hükmü baki kalacak idiyse neden lafzı Kur’ân’ın dışında bırakıldı.

Ya Ömer Efendimiz?

 Size isnad edilen bu sözlere dayanılarak Kur’ân’dan olan bazı âyetlerin Kur’ân’a alınmadığı şüphesi doğmaz mı? Bu şüpheyi nasıl gidereceğiz? Siz Allah’ın huzurunda nasıl hesap vereceksiniz?

Muhterem Büyüğüm! Biz bu sözlerin sana ait olmadığı kanaatindeyiz. Peygamberimize yalan isnad edenler size de iftira  etmezler mi? Ama ne yapalım birileri Kur’ân’ın apaçık hükmünü ve bizi bağlayıcı Sünnet’i bırakmış temelsiz rivayetleri dinimizden imiş gibi gösteriyorlar.

Zannetmeyiniz ki bunu İslâmî duyarlılıkla yapıyorlar? Ne gezer. Onlar Kur’ânın nesh etiği Tevrat hükmünü ibka etmeye çalışırken  ülkemizde İslâm’ın dışlanmasına bile sessiz kalıyorlar.

Ülkemizde cinayetler üniversiteler de bile kol gezerken muhteşem Kısas yasasının sözü bile edilmiyor. Cümle alem doğrudan ve dolaylı hırsız oldu ama hadd-i sirkate/hırsızlık cezasına  Diyanette ve ilahiyatlarda  bile yer yok. Ülkemizin faizle kanı emilirken Allah’ın savaş açtığı faize Müslümanlar da müşteri oldu. Zina ve eşcinsellik AB yolunda her gün daha bir revaçta. Eğitim sistemimizde Allah’ın yarattığı varlıklar Allah’a ortak koşucu bir dille anlatılıyor. Hulasa İslâm’ın toplumsal hayatı düzenleyici yasaları emperyalizmin çizgisinde anayasal suç olmuş. (Madde 24)

Kimse umursamıyor, ama bize televizyonlarımızda Kandil geceleri okunan Mevlidler, anlamadan yapılan  hatimler ve  Güzel Kur’ân okuma yarışmaları yetiyor.

Ya Ömer!

Sorma ki sorma. İslâm kendi çocuklarının iktidar döneminde bile gurbetini yaşıyor ama İslâm’ın müjdelenen gariblerinden olmak isteyen  yok gibi.   Berzah/Kabir engeli olmasaydı  seninle yüzyüze dertleşmek isterdik.

Gerçi üstatlarına Gavs diyen, Kutup diyen şarlatanlarımız seninle görüştüklerini/görüşebileceklerini söyleyebilirler ve çevrelerinde  buna inanmaya hazır  cahil zavallılarımızı da bulabilirler ya. Her neyse.

İşte böyle halimiz Muhterem Büyüğüm? Biz senden razıyız, Allah da razı olsun.

ÖNEMLİ NOT

Yukarıdaki yazımızda örneklendirildiği üzere Kur’ân ve Sünnet hareket noktası kılınarak tam bir saygı içinde Ümmetimizin yüce şahsiyetleri bile değerlendirilebilir?

Buradan hareketle laik yönetimlerin Müslüman yöneticileri de eleştirilebilir.

YALAKALIK YOK, KASITLI YERGİ YOK AMA HAYRA ÇAĞRI, MARUF’U EMİR ve MÜNKER’DEN NEHİ VARDIR.

OLMALIDIR DA.