İstanbul Sözleşmesine hayır!
Deizme hayır !
Artan boşanmalara hayır!
Aile içi şiddete hayır !
Hayır kelimesini dahi pis çıkarlarına kurban eden , hiç bir çaba ortaya koymayan, kendisi için her türlü saçmalığı hak gören özellikle din tüccarlarına karşı haykırıyorum:
Midas’ın kulakları eşek kulakları…
Hak olanı bozduk ve insanlara din bu mudur söylemini söyletir hale getirdik yaşantılarımızla.
Öyle bir İslam ki : Zalimliklere sesiz kalan ,fakirlerin hakkını savunmayan, kadını ve çocuğu korumayan…
Evet böyle bir din afyondur.
Allah katında, Allah’tan gelen, tek ilâhî din, şeriat, düzen, medenî kurallar İslâm’dır. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kavimlerine gelen doğru bilgilerden sonra, liderliği ve hakimiyeti hep kendi uhdelerinde tutma hırsları, hasetleri, haksızlıkları, şer’i kurallara karşı çıkmaları ve bozgunculukları sebebiyle ayrı baş çekerek kasıtlı ihtilâf çıkardılar, doğru bilgileri çarpıttılar. Allah’ın ayetlerini, Kur’an’ını, birliğini gösteren delilleri inkâr edenler, küfre giren ehl-i kitap bilmelidir ki, Allah çok çabuk hesaba çeker.
(Al-i İmran Suresi -19)
Gerçekliği unutarak kendimizce bir din oluşturduk ve bu çıkar merkezci din ile insanlar üzerinden tahakküm kurmaya çalıştık. Elbetteki haddimi aşan derinlikli bir konu ve bana bu konuda detaylı konuşmak düşmez ki bende bu haddimi bilme işine ters davranmayacağım. Ancak Allah’a inanan biri olarak beli konularda bilgi sahibi olmamın ve haktan yana konuşmamın da zorunluluk olduğunu biliyorum. En azından haklar konusunda konuşmamanın zulüm olacağını biliyorum. Ben kimim ve görevim nedir sorusunu her müslüman gibi kendisine sormak zorunda olan biri olarak sürekli eleştirmek yerine neden böyle oldu demek /diyebilmek için…
*DEİZM NEDİR ?*
Deizm veya yaradancılık, din, peygamber veya vahiy aracı olmaksızın bireyin akıl, gözlem, sezgi gibi yollarla Yaratıcının varlığına inanmasına dayalı bir felsefi görüştür.
Deizmin temel esası, dinin tabiatüstü yönünü yok sayarak otorite üzerine (vahiy) dayanmayan ve akılla temellendirilen bir din anlayışı benimsemesidir. Yaratıcıyı sadece ilk neden olarak kabul eden, O’na hiçbir nitelik ve güç tanımayan “akılcı din öğretisi”dir.
Deist felsefeye göre Tanrı vardır ve nihai olarak evrenin yaratılmasından sorumludur. Eş değer olarak deizm, Tanrı’nın varoluşunu her şeyin sebebi olarak ortaya koyan ve onun kusursuzluğunu (ve genellikle doğal hukuk ile takdir-i ilahinin varlığını da) kabul eden, ancak Yaratıcının evrende mucizeler aracılığıyla ilahi vahyini veya doğrudan müdahalesini reddeden görüş olarak da tanımlanabilir.
Yukarıdaki cümlelerin tamamı çok iyi okunduğunda ve altı çizildiğinde göze çarpan ilk şey var olan ama hiç bir şeye müdahale edemeyen bir güç.
Burada iki önemli noktaya değinmek gerekir.
1. Bilinçli bir şekilde Deizmi kabul eden ve taraftar bulmak İçin çaba sarf eden.
2. ikinci grup yani bu yazının konusu olan grup benim için asıl önemli olan.
Bilinçsiz bir şekilde kızgınlığının kurban olan, yanlış bilgiler üzerinden din ile ilişki kurmaya çalışan ve DİN TÜCCARLARINDAN Edindiği nefret ile Deizme taraftar olan grup.
İşte dikkat edilmesi gereken nokta bu!
Özellikle son zamanlarda imam Hatipli öğrencilerden sıkça duyduğumuz ve dışarıda bilinçsizce yüzlerce gencin ben Deist oldum demesinin sebebi tamda budur işte. Din Tüccarlarının varlığı ve dinin bunların üzerinden anlaşılması saçmalığı.
Yalnızca Allah’a ait olanın dinin bunlar tarafından tahrif edilmesi zulmü. Elbette ki Allah sözünden dönmez. Verdiği söz üzere kendi dinini koruyacak ancak biz çok konuşanlar eleştirmekten başka ne yaptık/yapıyoruz?
Allah’ın her yerde olduğunu hangi davranışlarımız ile anlattık?
Ticari ilişkilerimiz doğruluk ile mi ?
Torpile karşı neyden vaz geçtik ?
Rüşvete savaş açtık mı?
Liyakati hayat felsefesi olarak kabul ettik mi?
Kadın ve erkek kavramı yerine iyi veya kötü kavramları üzerinden bir dünya görüşü oluşturduk mu?
Nasıl ? Nasıl?
…
Sadece konuştuk ve bağırdık Deizm yayılıyor, Deizm yayılıyor dikkat edin demekten başka hiç bir şey .
Ahlaklı anne ve babalar, esnaflar, idareciler, bürokratlar, siyasiler, sağlıkçılar, hukukçular, eğitimciler…olmadık/olamadık ama ahlak felsefesi yapma sırasını kimseye vermedik .
Hatta işin en acı tarafı bunun faturasını dahi sayın Erdoğan’a kestik.
Eğer siz okuduğunuzu yaşamazsanız ,aslında var ama yok anlayışı da egemen olur.
Ne kadar acı değil mi ?
Bir fabrika kuracak biri ve hiç bir şeye karışmayacak ne kadar saçma değil mi?
Evet eğer fabrikada görevli müdürler kendilerini yanlış evraklar ile sahibin yerine vekil olarak gösterdilerse , ellerindeki sahte evraklar ile asıp kesiyorlar ise , çalışanlarda sahibe ulaşmak yerine durum budur deyip susmayı tercih ediyorlar ise sahip ile ilgili yukarıdaki yargının oluşması gayet doğaldır.
Burada devlet erkanına bir ricalim olacak:
Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı, lütfen ! Gerek devlete ait kitle iletişim araçlarını gerek resmî kurumları harekete geçirip hakikati anlatma seferberliği başlatınız. Anlattığınız hakikatler hepimizin çıkarlarına ters düşecek biliyorum ama lütfen bunu yapınız!
*İSTANBUL SÖZLEŞMESİ*
Sözleşmenin bütün metnini kritik edip sizleri detaya boğmayacağım . Bu kısmın sonunda sözleşmede ki asıl oyunu apaçık ortaya koyan bir iki yerin altını çizeceğim elbette! Ancak bizlerin hataları üzerinden gündem edilen kısma yoğunlaşmak istiyorum. Yine bizler ve cahilce bağırmaktan öteye geçmeyen iğrenç davranışlarımız. İstanbul sözleşmesine hayır!
Tek kelime hayır!
Peki bizler ne yaptık ta bu sözleşme bu kadar gündem oldu?
Nisâ Suresi birinci âyet-i kerimede: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının.” buyrulmaktadır.
İslami inanca göre, kadın-erkek bütün fertler gerek görev ve sorumlulukları gerekse hak ve ödevleri bakımından eşit yaratılmıştır. Bu eşitlik bir bütünü tamamlayan parçalar mesabesindedir. Aile içerisinde, kadının görev ve sorumlulukları ayrı; erkeğin görev ve sorumlukları ayrıdır.
Peki kadına şiddeti hak sayan zavallılara karşı kaçımız bir sempozyum planladık?
Asıp kesen hayvandan daha aşağı varlıklara karşı kaç sokak eylemimiz var?
Kız çocuklarına eğitimi hak görmeyenlere karşı kaçımız bağırdık?
Erken yaşlarda evlendirilen çocuklara karşı hangi sorumluluğumuzu yerine getirdik?
Başlık parası saçmalığı bu coğrafyanın kaderi değil miydi ?
Erkek çocuk doğmuyor diye kadını döven hayvandan daha aşağılara ne diye bildik ?
Erkek çocuk olmuyor diye ikinci , üçüncü evliliği yapan aşağılıklara kim dur diyebildi ?
Kendi zavallılığı ortaya çıkmasın diye kadını namussuzlukla suçlayan ve ölümü için baba evine gönderen hayvandan daha aşağılara kim dur diyebildi ?
İsteyen varsa şahidi olduğum ve bu evlilik olmaz deyip tepki koyduğum İçin beni düşman kabul eden bir aileyi anlatabilirim özelden .
Parası çok olduğu İçin engeli oğluna 16 yaşında hayatının baharından bir kız çocuğunu eş olmaya zorlayan hayvandan daha aşağılık bir varlığı ve buna sesiz kalanları ve işin en acısı nikah kıymak İçin gelen dinden habersiz aşağılık imam bozuntusunu…
Ne yaptık ?
Nasıl yaşadık?
Hangi boşluğu oluşturduk ki İstanbul Sözleşmesi adı verilen rezalet kurtarıcı olarak bize sunuldu ?
Bu sözlerim muhafazakarım diyen ben gibilere.
Bizlerin sessizliğinden, boş söylemlerinden doğan boşluğu uyumayan düşman dolduruyorsa feryat figan neden ?
Sadece hayır, ötesi yok.
Her müslüman hakikati öğrenerek yaşasaydı neler olurdu şöyle bir düşününce dahi huzur ile doluyor içim .
Diri diri toprağa gömülen kadınları ne kadar çok konuştuk ?
Diri diri gömülen kadınlardan öğretmen kadınlara , doktor kadınlara ne kadar konuştuk ?
Allah Resul’üne , “Ben doktorum, Bedir’de hem cihad etmek, hem İslam ordusunun yaralarını sarmak, bu yolda ter dökmek sonra da şehit olmak istiyorum.” diyen, Ümmü Varaka (radiyallahu anha)’yı kaçımız tanıdık ve anlattık ?
Eşi Cafer’le birlikte (radiyallahu anhdan) Mekke’den Habeşistan’a hicret edip, yıllarca orada kalan, İslam’ı tebliğ eden, daha sonra eşi ve diğer muhacirlerle (Yemenlilerle birlikte) Medine’ye dönen Esma binti Umeys’i (radiyallahu anhuma)kaçımız tanıdık ve anlattık ?
İlk günden bugüne emredilen eşitliği yaşayarak anlatmayı başaramayan bizler bağırmaya gelince kimseye pabuç bırakmadık.
İşte bizim zavallılığımızdan dolayı bizi vurdukları o çok yaygaraya sebep olan kirli belgenin maddesi:
Madde 4 – Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme
Taraf Devletler, özel ve kamusal alanda herkesin, özellikle de kadınların, şiddetten uzak yaşama hakkını korumak ve bu hakkı sağlamak amacıyla gereken yasal veya diğer tedbirleri alır.
İstanbul Sözleşmesi adı verilen ,aileyi yıkmayı hedef edinen kirli metnin yukarıdaki maddesi üzerinden kocaman toplumlar esir alındı . Biz yoğunlaşsaydık bize emredilen hakikatlere ve yaşasaydık ona göre bugün çok konuşmamıza gerek kalmadan sözleşmenin diğer tüm maddelerinin aileyi yıkmaya dönük olduğunu herkes görüyor olacaktı. Boşluk oluşturmasaydık girecekleri kapı bulamayacakları İçin sözleşme falanda olmazdı inanın.
Şimdi gelin o çok anlatılan sözleşmenin bir iki maddesiyle kirliliğini tekrar gündem edelim .
Madde 3 – Tanımlar
6- “kadın” ibaresi 18 yaş altı kız çocuklarını da kapsar.
Buradaki hedef açık ve net beli.
Erken yaşta cinselliğin önünü açmak . Bir tarafta çocuk gelin kavramı üzerinden kıyameti koparmak diğer taraftan kavramlar üzerinden oyun kurmak .
Kız çocuğu kelimesi nasıl bir ayrımcılıksa ben çözemedim !!
Madde 4 – Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme
3-Taraf Devletler bu Sözleşme’nin hükümlerinin, özellikle de mağdurun haklarını korumaya yönelik tedbirlerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya siyasi olmayan görüş, ulusal veya sosyal köken, ulusal azınlık ile ilişkilenme, mülkiyet, soy, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, sakatlık, medeni hal, göçmen veya mülteci olma durumu ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır.
Bu kadar net anlatılabilirdi tüm sapkınlıkları. Kendi elleriyle ortaya koymuşlar asıl sapkın hedeflerini .
Cinsiyetsizleştirme projesi işte tamda bu .!
Madde 20 – Genel destek hizmetleri
2-Taraf Devletler, mağdurların sağlık ve sosyal hizmetlere erişebilir olmasını ve hizmetler için yeterli kaynak ayrılmasını ve uzmanların mağdurlara yardımcı olmak ve uygun hizmetle yönlendirmek üzere eğitim almalarını sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır.
Burada mağdurlar diye altı çizilen kısım sadece kadınlar olarak anlaşılmasın.
Cinsel yönelimi ne olursa olsun mağdur mağdurdur.
Devlet hizmet vermek zorundadır.
Ama maalesef bizler dini yaşamak yerine tüccarlığını sahiplendiğimiz için birileri de elindeki tokmağı hizmetlerindeki davula vurmaktan geri durmadı /durmayacak.
Davranışları ile örnek olabilenlerden olmak umuduyla…