Batılı emperyalist güçlerin en önemli taktiklerinden biri, kendilerini gündemde tutmak için uluslararası büyük ödüller vermektir. Sömürülmüş ve aşağılık kompleksi içinde boğulmuş olanlar da onları takip ederek, ya alkışlar veya eleştirirler. Her ikisi de onların ekmeğine yağ sürmektir. Çünkü karşısındakilerin her zaman reaksiyon göstermesi ve asla aksiyoner olmaması gerekir.

Pekala biz niye uluslararası çapta bir ödül veremiyoruz? Belki zor ama hayal değil, gerçekleşmesi imkan dahilinde olan bir temenni ve teklif. Mevlana adı; elbette  eserleriyle, hayatıyla, açtığı sevgi ve barış çığırıyla, dinamitin mucidinden böyle bir ödüle bin kere daha layıktır. Türkiye bunu yapmak için gereken cesaret ve güven ortamına sahiptir. Bu işe gereken bütçeyi ayıracak zenginlikte, belki onlarca vakfımız var. Gerekirse İslam İşbirliği Teşkilatının desteği de alınarak uluslararası böyle bir organizasyon acilen yapılmalıdır.

Barışın asıl sahibi Müslümanlardır. İslam sulh, selamet, barış, esenlik demektir. Batılılar her şeyimizi çaldıkları gibi barış kavramını da elimizden alıp, kendilerinin icat ettiği ve beslediği terörizm yaftasını da bizim boynumuza asmışlar. Bence 21. Yüzyıl uzay, teknoloji veya bilgi çağı değil, propaganda ve algı yönetimi ile gerçeklerin ters yüz edildiği bir çağ olmuştur. İnsanlık tezatlar içinde çırpınarak boğuluyor. "Kar beyaz değil siyahtır, katran kara değil aktır" diyebilen bir zihniyet var karşımızda.

Bakın ABD Senatosu, Ermeni Karar Tasarısını onayladı. Olmayan bir soykırımı gerçekmiş gibi gösterip bütün dünyayı inandırmaya çalışıyorlar. Beri tarafta bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen Bosna soykırımını ise "Müslümanlar kendi kendini öldürdü" diyerek yok sayıyorlar. Buyurun size siyah kar ve beyaz katran, ister inanın ister inanmayın. Önemli olan hakim güçlerin ne dediğidir.

***

Şu adına ödül verilen dinamitçinin hayatını hiç merak ettiniz mi? Gelin kısaca bir biyografisini inceleyelim, bu barışsever (!) savaş zengininin.

1833 yılında varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Stockholm'de dünyaya gelen Alfred, ailesiyle birlikte beş yaşında St. Petersburg'a gider. Babası İmmanuel Nobel Rus ordusuna silah üretmektedir. Kırım savaşı bitince işleri bozulan babasıyla birlikte tekrar Stockholm'e döner. Burada nitrogliserini patlayıcı olarak kullanmak için çalışmalar yaparken 1864 yılında laboratuar bir infilakla havaya uçar. Patlamada ölen üç kişi bu patlayıcı hevesinin ilk kurbanları olur.

Ama bizim barış yanlısı genç Nobel, güçlü bir patlayıcı bulmaya azimlidir. Yeniden kurduğu laboratuarda hayatının en büyük keşfini yapar ve 1866 yılında dinamiti icat eder. Önceleri yol inşaatlarında ve tünel yapımında kullanılan dinamit, daha sonraları bir savaş aracına döner. On binlerce insan dinamitle hayatını kaybederken, kendisi de milyonları cebe indirir.

Barışsever Alfred bundan çok üzüntü duyar ve servetini barış ödülleri dağıtmak üzere kurduğu vakfa bırakır. Böylece vicdan azabından kurtulacağını zanneder. Paris'te aleyhinde başlayan kampanyalar üzerine İtalya'nın San Remo şehrine yerleşir ve burada 10 Aralık 1896 tarihinde ölür. Öldüğü gün bir İtalyan gazetesinin attığı manşet şöyle olur: " Ölüm taciri öldü" (Le marchand de la mort est mort)

Bu ifade, 2019 Nobel Edebiyat ödülüne çok yakışıyor: Ölüm tacirinin ödülü, Bosna soykırımının inkarcısına verildi.

***

Batılıların elimizden almaya çalıştığı barış ve bilimin asıl sahibi İslamiyettir. Avrupa Ortaçağ karanlığı içinde yolunu bulamazken, Müslüman bilim öncüleri Endülüs'te büyük bir medeniyet kurmuşlardı. Bilim tarihine ömrünü adayan merhum Fuat Sezgin Hocamız bize Müslümanların buluşlarını göstermek için çok kıymetli bir müze kurdu. Matematik, fizik, kimya, tıp, astronomi, coğrafya alanlarında İslam bilginlerinin dünya bilimine yaptığı hizmetleri anlatarak, bizi içine düştüğümüz bu aşağılık duygusundan kurtarmaya çalıştı.

 O halde gelin batının algı operasyonlarının parçası olmayalım. Kendimize inanalım, güvenelim, çok çalışalım. Ödül ve teşvik gerekiyorsa, bunu da kendimiz organize edelim. Adını da buna en çok layık olan Mevlana Barış Ödülleri koyalım. Nobel Komitesi'nin yaptığı gibi ideolojik ve taraflı zihniyet yerine, din ve inanç ayırımı yapmadan gerçekten hak edenlere verelim. Hak, adalet, liyakat, bilim ne demekmiş dünyaya gösterelim. Bu insanlıktan nasipsiz sözde barışçı organizasyonları da yok sayalım. İslam dünyası ve gerçek özgürlüklerden yana olan ülkelerin kısa zamanda yanımızda olacaklarına yürekten inanıyorum.

Mevlana'nın çağlar aşan mesajlarını daha iyi anlayabilmek için onun adının böyle bir uluslararası organizasyonda yer alması, Müslümanlar arasında ortak bir payda oluşturmaya da hizmet edecektir. Bu konuda Türkiye, İslam ülkeleriyle birlikte teşebbüse geçmeli, bilimin, edebiyatın ve barışın asıl sahibi olduğunu bütün dünyaya isbat etmelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı sadece ekonomik olarak değil, kültür alanında da üye ülkeleri bir araya getirebilirse özlediğimiz birlik ve beraberliğin temelleri daha sağlam atılır.

***

Bu sene 746. Vuslat yılını idrak ettiğimiz Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.) ilhamını Kur'ân'dan alan, Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine tabi olan samimi bir müslümandı. İlimlerin, insanın yücelmesinde sadece basamak olduğunu, aşk olmadan hırs, kibir, kıskançlık, düşmanlık gibi kötü duygulardan kurtulmanın mümkün olamayacağını anlatıyordu. Toplumun huzur ve barışa kavuşmasının ancak güzel ahlakı benimsemekle mümkün olacağını söylüyordu. Güzel ahlakın esaslarını da tembellikten uzak durmaya, insanlığa faydalı olmaya, sevgi ve merhamete bağlıyordu.

Gelin bu mısraları beraber okuyalım:

Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.

Gece gibi ol ayıpları örtmekte.

Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.

Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.

Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.