Ukrayna, Belarus derken, şimdi bir de Karadeniz gazı konusu çıktı. Bulgaristan, Romanya, Ukrayna herkes petrol ve doğalgaz araması konusunda batılı şirketlerle birlikte arama faaliyetinde bulunuyor. 

Bir yandan Doğu Akdeniz, bir yandan Karadeniz gazı, bir yandan fosil yakıtlarının sınırlandırılması çalışması. Bir yandan yeni enerji kaynakları, genel ekonomi, üretim teknolojisindeki değişiklik vesaire vesaire. “Yeni Normal” döneme sancılı bir şekilde giriyor dünya.

Evet, Ruslar Afrika’da ve Doğu Akdeniz’de Fransızlarla paslaşıyor. Yunanistan da bu koalisyonla birlikte hareket ediyor. Ruslar bir yandan da Ermenistan ile yakın temas içinde, Rusların Balkanlar ve Türk dünyası üzerinde de ciddi bir etkinliği var.

Rusya Türkiye’yi görmezden gelemez. Rusya’nın yumuşak karnı ve onların hedefindeki ülkelerde ciddi bir İslam nüfusu var. Öte yandan; Rusya bir yandan Akdeniz’deki varlığını güçlendirmek istiyor, bir yandan da Ortadoğu denilen coğrafyada güçlü bir askeri üsse ihtiyacı var. Lübnan’daki gelişmeler Rusya için bu anlamda bir fırsat oluşturdu. Fransa ve Türkiye Lübnan’da ilk günden bayrak gösterdi. Bakalım bundan sonra ne olacak!

Ruslarla Ortodoks kilisesi konusunda, Ukrayna konusunda  aynı görüşte değiliz.

Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de durum farklı. Rusya, Suriye’de hem Esad rejimi, hem İran’la birlikte olmak zorunda, hem de Türkiye ile birlikte.. Soçi mutabakatı bunu garanti ediyor. Rusya Türkiye’den vazgeçemez. Koskoca bir Türki dünya var ki, Rusya’nın yumuşak karnı. Balkanlar’dan Kafkasya’ya, tüm Karadeniz, Hazar kuşağında Türkiye var. Rus doğalgazı ve petrolü, büyük ölçüde Türkiye’den çıkıyor. Türkiye iyi bir pazar aynı zamanda. Rusya da Türkiye için iyi bir pazar.

Rusya İran’dan da Suriye’den de vazgeçemez. Suriye krizi Rusya’nın Ortadoğu denilen coğrafyada masada olmasını sağlıyor. Selefi, Şii ve Sünni coğrafyanın tam orta yerinde var oluyor. ABD, İngiltere ve Fransa’nın siyasi ve iktisadi inisiyatif ve vesayet alanında bayrak gösteriyor.

Suriye’de Rusların ayrıca Akdeniz’e kıyı askeri bir ikmal üssü var. Bu Rusya için hayati öneme sahip bir üs. Çünki bugün için Akdeniz’de varlık şartı, büyük ölçüde bu üsse bağlı. Orada Doğu Akdeniz’de var oluyor. Eskiden Kıbrıs Rum kesiminde de bir ikmal üssü vardı, onu kaybetti. Libya’da da aslında Orta Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da olmak için orada bayrak gösteriyor.

Aslında Rusların Suriye ve Libya’da taraf olması söz konusu değil. Orada var olmak istiyor. Süreçte masada olmak, sonuçta kazanan tarafla birlikte olmak. Onun için Türkiye’nin buralarda varolması Rusya için önemli. Rusya Türkiye’nin, Türkiye Rusya’nın ayağına basmamaya dikkat ediyor. Çeçenistan ve Ukrayna konusunda bunu görebilirsiniz.

Aslında Rusya’nın Türkiye’yi gözden çıkarması, ya da Türkiye’nin Rusya’yı gözden çıkarması kolay verilecek bir karar değil. Mavi Akım, Beyaz Akım, Astana, Soçi derken daha dün Libya konusunda birlikte bir çözüm ararken bugün Suriye’de yollar ayrılma noktasına geldi.

TSK ilk kez Esed rejimi ile karşı karşıya. Karşı cephede İran, Esed rejiminin yanında. Rusya ise en azından Türkiye ile birlikte, güvenli bölgede ortak devriye ile denge sağlamaya çalışıyor. Dün ABD ile bölgede ters düşmüştük. Bugün de Ruslarla ters düştük. Bir süredir de PYD’nin sesi çıkmıyordu. Bugün yeni bir durumla karşı karşıyayız.

Dün Ruslar kendileri açısından Lazkiye koridorunun kontrolünü ele geçirmek istiyordu. Esed de bundan yararlanarak İdlib’i geri alma planları yapıyordu. Çünkü Halep’te kontrolü uzun süre ellerinde tutamayacaklarını düşünüyorlardı. Türkiye ise bölgedeki varlığını korumakta kararlı. Sınırdaki yığılmayı, bölgedeki güvenli yerlerde tutmaya çalışıyor.

Şimdi bölgede kartlar yeniden karılıyor. Mesela Avrupa Grubu Rusların Libya ve Ortadoğu’da olmasından bugün fazla rahatsız değil. Çünkü bölgedeki Rus varlığı ABD’nin bölgedeki emrivakilerine karşı bir denge oluşturuyor. Türkiye’ye bakışları da öyle.

BM’nin ve AB’nin Hafter’e karşı tavırlarının arkasında bölgede ABD’nin tek başına varolması var. Avrupa, bölgede Türkiye ve Rusya’nın bir yere kadar inisiyatif üstlenmesine bu açıdan ses çıkarmayacaktır. ABD çekilirse, batı hem Türkiye ve hem de Rusya’ya sırtını dönecektir. Konu bu açıdan ittifak ya da dostluk, stratejik ortaklık, ilkeli bir duruşla ilgili değil. Siyasette, günümüzde “ulusal çıkar” söz konusu ise her şey mümkün! Bu durum, insaf ve vicdan dışı bir pragmatizme mahkum edebiliyor insanı. Her şey mübah olabiliyor. Bu tutum Makyavel’in “Gayeye giden her yol meşrudur” sapkınlığına yol açıyor. Silahlı bir güç olmak, başka milletlere İlah’lık ve Rab’lik taslama imtiyazına dönüştü. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi sözler, ucuz birer makyaj malzemesi ya da oltaya takılan yem hükmünde şeyler. Yani uluslararası ilişkilerde hak, hukuk, ahlak ve erdem diye bir şey yok, çıkar var. Kur’an-ı Kerim’in, “Bir kavme olan düşmanlığınız, sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin” kuralının bu alemde bir karşılığı yok.

Türkiye’nin sadece Ruslarla ilişkisi değil, ABD ve AB ülkeleri, NATO ile ilişkisi aynı değil mi? Herkes biliyor ki, içinde ABD ve NATO’nun olmadığı darbe yoktur. En son 15 Temmuz’da gördük bunları. PKK, DHKP-C, FETÖ den kaçanlar soluğu aynı çatı altında almadılar mı? Bu demokrasi, insan hakları dedikleri şey onlar için aynı zamanda “helvadan bir put”muş, acıkınca yedikleri!

Bakalım bu düzen daha ne kadar böyle gidecek. Batı “Put kırıcılığı” ile yeni tanışıyor. Ve daha yıkılacak çok put var yeryüzünde, yalan üzere ayakta duran. Dün şehirlere, meydanlara adını verdikleri kişilerin putları devriliyor bugün. Kristof Kolomb’un heykeli sökülmüştü yerinden en son. Dün gurur duydukları kişiler utançları oldu bugün! Farklı bir dünyaya uyanacağımız günler uzak değil. Selâm ve dua ile.