Erken seçim tartışmaları pupa yelken. Cumhur İttifakı erken seçim tarihini, siyasi ve ekonomik şartlar kendi lehine oluştuğu bir süreçte belirlemek istiyor.

Muhalefet ise iktidarı hazırlıksız yakaladığı bir erken seçim tarihi peşinde. Ancak erken seçim tarihine son noktayı koyacak güç, olağanüstü bir durum olmadığı takdirde mevcut hükümet. Bir kaç gün önce, 24 Haziran 2018 seçimlerinde aldığı 5 milyon 867 bin oyla 67 milletvekili çıkararak TBMM’de temsil edilen 3. büyük parti olan HDP hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi, HDP’nin ek süre talebini kabul etti.

HDP’ye savunma için 60 gün, siyasi yasak istenen kişilere de 30 gün ek süre verildi. HDP'nin kapatılması istemiyle açılan ve ceza davası prosedürü izlenen davada, AYM Genel Kurulunun, iddianameyi oy birliğiyle kabul etmesi ve iddianame ile eklerinin davalı partiye tebliğinden itibaren ön savunma için 2 aylık süre zaten başlamıştı. Partinin yasal süre içinde ön savunmasını vermesi gerekirken, HDP Hukuk Komisyonu, bu süre dolmadan AYM'ye başvurarak savunma için 4 ay ek süre talebinde bulunmuştu.

İstediğini aldı. Davalı partinin ön savunmasını vermesi için 7 Eylül’den itibaren 60 günlük, hakkında siyasi yasak istenen HDP’lilerin ön savunmasını hazırlaması için ise 30 günlük ek süre verildi. 843 sayfalık iddianamede, 451 partili hakkında siyasi yasak istendi. 69 partilinin söz ve eylemleri, kapatılma istemindeki ‘suçların odağı’ olmasına gerekçe gösterildi.

Savunma için verilen ek süre tamamlandıktan sonra HDP, ön savunmasını AYM'ye sunacak. Genel teamül gereği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, esas hakkındaki görüşünü sunması ve bu sunumun HDP'ye gönderilmesi beklenecek. Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nce belirlenecek tarihlerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin, sözlü açıklama, HDP yetkilileri de sözlü savunma yapacak. 

Anayasa Mahkemesi’nin, siyasi yasak istenen partililerin, beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olduğunu belirlemesi halinde bu kişiler, kesin kararın Resmi Gazete‘de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamayacak. 

HDP neden kapatılıyor?

Kamuoyunun HDP’nin kapatılması davası ile ilgili kafası karışık. Kimilerine göre bu siyasi bir atraksiyon, kimilerine göre hukuki bir süreç. Parti kapatma davasını siyasi bulanlara göre, Cumhur İttifakı’nın HDP’ye yönelik hapis cezası, kayyum atama, milletvekilliği düşürme gibi yöntemlerle sürdürdüğü baskılara, uzun süredir gündeme getirilen parti kapatma da eklendi.

HDP’nin kapatılma davasının açılmasında MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin katkısı büyük. Çünkü MHP Lideri Bahçeli, çok açık bir şekilde HDP'nin kapatılması için adım atılmasını, kendilerinin de bu yönde gerekirse başvuru yapabileceklerini birçok konuşmasında ifade etmişti.  İşte bu nedenle “HDP’nin kapatılma davası siyasidir” diyorlar.

 Bu süreci hukuki görenler ise HDP’nin terör örgütü PKK ile arasına mesafe koyma iradesini göstermediğini, TSK'nın gerçekleştirdiği Gara operasyonuyla birlikte kamuoyundan HDP'nin kapatılmasına yönelik taleplerin sık gündeme geldiğini, parti teşkilatlarının binalarında terör örgütüne ait dokümanlarının polis baskınlarında ele geçirildiğini ve bazı partililerin terör örgü ile temasının saptandığını ifade ediyorlar. 

İşte bu vb. nedenlerden dolayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın harekete geçerek inceleme başlattığını, incelemenin temel dayanağının da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan Kobani iddianamesi olduğu kanaatindeler. İnsanın Nasrettin Hoca misali her iki tarafa da “sen de haklısın” diyesi geliyor. 

HDP kapatılma kararı çıkarsa ne olur, HDP kendisini fesh edebilir mi?

 Anayasa Mahkemesi, 2009 yılında DTP’nin kapatılmasına, 2010 yılında ise DEHAP’ın kendini feshetmesi nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermişti.

AYM, 2010 yılında DEHAP davasında Siyasi Partiler Yasası’nın 108. maddesini de iptal etti. Bu maddede, hakkında kapatma davası açılan bir partinin kapanma kararı alması durumunda, yargının kapatmaya ilişkin hükmünün sonuçlarına etkili olmayacağı belirtiliyordu.

HDP’nin kapatılması yönünde başvuru 2010 yılındaki değişikliği ve DEHAP’ın kendini feshetmesini akıllara getirdi. 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın itiraz konusu 108. maddesi şöyledir:

“Bir siyasi partinin kapatılması için dava açıldıktan sonra o partinin yetkili organı tarafından verilen kapanma kararı, Anayasa Mahkemesinde açılmış bulunan kapatma davasının yürütülmesine ve kapatma kararı verilmesi halinde doğacak hukuki sonuçlara hükmedilmesine engel değildir.”

Siyasi parti kapatma davalarına bakan mahkeme sıfatıyla Anayasa Mahkemesi, Demokratik Halk Partisi’nin kapatılması talebiyle açılan davaya (E.2003/1 SPK) bakan Anayasa Mahkemesi, 17.2. 2010 günlü toplantıda, Parti yetkili organı tarafından alınmış olan kapanma kararını dikkate almak suretiyle, görülmekte olan davada uygulanma durumu olan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 108. maddesinin iptali için başvuru kararı almıştır.

22. 4. 1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 108. maddesinin Anayasa’nın 2., 67.,  68. ve 69. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemi ile ilgili yapılan incelemenin sonunda; “Hakkında kapatma davası açılan siyasi partinin savunması tüzel kişilik adına yapılmakta, söz ve eylemleri kapatılmaya delil olarak gösterilen partililerin bireysel savunmaları ise alınmamaktadır.

Asıl sorumlu olan parti tüzel kişiliğinin hukuki ve fiilî varlığı sona erdirilmiş olsa bile, açılmış kapatma davasının sürdürülmesine imkân tanıyan itiraz konusu kuralla, Anayasa’da güvence altına alınmış siyasi haklara ikincil yaptırımlarla ölçüsüz bir müdahale sonucunu doğurabilecek yolun açılmış olması hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturur” denilerek,  7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına” karar vermiştir.

 Bu bilgiler ışığında bir düşünün bakalım. HDP, kendisini fesih etme kararı alırsa ne olur?

HDP kapatma davasının siyasi sonuçları?

 AYM; Kürt siyasi hareketinin çatı örgütü HDP ile ilgili davada kapatma  kararı verirse, aralarında Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Pervin Buldan, Sezai Temelli, Mithat Sancar, Meral Danış Beştaş, Nursel Aydoğan, Selma Irmak, Ertuğrul Kürkçü, Ayhan Bilgen, Leyla Zana ve Ahmet Türk gibi isimlerin de bulunduğu mevcut ve eski HDP eş genel genel başkanları, belediye eş başkanları, milletvekilleri, il ve ilçe yöneticisi 684 kişi, 5 yıl süreyle bir başka siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, denetçisi ve üyesi olamayacak.

HDP’ye Hazine yardımının kesilmesi de gündemde. “HDP’ye ödenecek hazine yardımlarından tamamen yoksun bırakılması, varsa banka hesabında blokesine ve Hazine yardımı ödenmiş ise aynı miktarın Hazineye iadesine karar verilsin” ifadesi zaten iddianamede yer almıştı.

Daha anlaşılabilir ifade ile Anayasa Mahkemesi’nin HDP kapatma davasında, partiyi kapatmadan hazine yardımının kesilmesine karar vermesi de ihtimal dahilinde.

HDP seçmeni ve Serok Ahmet…

“Matematik” deyip geçmeyin!.. Musikide iki nota arasındaki mesafe, nasıl matematik içeriyorsa, siyasetin de bir matematiği var. HDP’nin kapatılması ile kamuoyunda daha özelde Kürt seçmen tabanında oluşacak bir mağduriyet olgusu, iktidarda ‘kelebek etkisi’  yaratabilir. “Kelebek etkisi”, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesidir. 

HDP’nin kapatılması ile Kürt seçmenlerin sandıkta AK Parti’ye yönelebileceği hesabı Bağdat’tan dönebilir. Sahi Bağdat’tan ne dönerdi? Zaten MHP Lideri Dr. Bahçeli, eğer radikal sol Kürt siyasi hareketi yeni bir parti çatısı altında toplanamazsa onlara çoktan mecburi istikamet belirlemesi yaptı bile.

Nasıl mı? Çünkü Dr. Bahçeli, Gelecek Partisi genel başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun isminin geçtiği hemen her konuşmasında “Serok Ahmet” ifadesini kullandı. Belki bunun etkisi ile Gelecek Partisi,  Güneydoğu illerinde örgütlenmede çok zorlanmadı ve AK Parti’de politika yapmış birçok eski milletvekilini, parti yöneticisini vitrinine koydu. Zaten Davutoğlu; “Biji Serok Ahmet demenizden mutlu oluyorum” sözleriyle tarihe geçti.

İktidar partisi, HDP’nin kapatılmasını ister mi?

Bazı siyasi gözlemciler, politika analistleri HDP’nin kapatılma davası ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) yeni yasama yılında Meclis'e sunmayı planladığı Seçim ve Siyasi Partiler Yasası değişikliği kapsamında, seçim barajının yüzde 10'dan yüzde 7'ye indirilmesi üzerinde vardığı uzlaşmanın birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Ama akıllara takılan soru, neden yüzde 5 değil de yüzde 7’de karar kılındı? Şeytanın aklına gelmeyen kimin aklına gelir? Eğer  seçim barajı olarak yüzde 5 oranı belirlense idi DEVA / Saadet Partisi /Gelecek Partisi gibi siyasi oluşumların seçim ittifakına giderek, barajı aşma  durumuna gelebileceği mümkün olurdu düşüncesinden hareketle yüzde 7'de mutabakat sağlandığı konuşuluyor.

Cumhur İttifakı’nın hükümet kanadı, uzun süredir, Diyarbakır Anneleri üzerinden kamuoyunda HDP/PKK ilişkisini gündemde tutarak, adı geçen partinin kamuoyu desteğini azaltmaya çalıştığı ortada. Bir de buna parti kapatma davası eklediğinde, partinin kapatma kararı çıkarsa yolunu şaşıran Kürt seçmenin olası erken genel seçimde AK Parti’yi tercih edebileceği düşünülüyor.

Hesap eğer buysa, seçim barajının yüzde 7'ye çekilmesinde, "yüzde 10 barajı aşması için kendi seçmeni dışındaki kesimlerden de oy aldığı ve bu durumun hak ettiğinden fazla oy almasına yol açtığı" iddia edilen HDP'nin oylarını aşağı çekme beklentisinin etkili olduğu söylenebilir. Yüzde 7 düzenlemesinde AK Parti tabanından az da olsa oy alma potansiyeli olan Gelecek Partisi ve DEVA Partisi'ne yönelmeyi engelleme hesabının yapılmış olması da söz konusu.

Barajın yüzde 5 olması halinde, memnuniyetsiz AK Parti seçmeninin barajı aşmaları için yeni kurulan bu iki partiye yönelebileceklerinden endişe edildiği yorumları yapılmıştı. Kimi köşe yazarlarına göre, barajın yüzde 7'ye çekilmesinin altında, "MHP'nin kendisini garanti altın alma amacının" yattığı da  bir gerçek.

HDP'nin kapatılması ve yeniden seçime girmesinin engellenmesi durumunda  yapılacak ara seçimde AK Parti'nin muhtemelen 70-80 civarında milletvekili çıkarabilmesine mümkün gözüyle bakılıyor. 

Z kuşağı seçmeni parti kapatmaya sıcak bakmıyor…

AK Parti, HDP ile birlikte en çok Kürt oylarına sahip bir parti. 2023 seçimlerine giderken iki kesim çok etkili olacak. 1- 2023 seçimlerinde ilk kez oy kullanacak olan 7 milyon Z kuşağı seçmen. 2- Kürt oyları.  Parti kapatma, hem Z kuşağı, hem Kürt seçmen tarafından tepkiyle karşılanacağı için doğru bir yol olarak görülmüyor.

Kürt kökenli seçmenler nezdinde HDP'nin en pozitif politika yaptığı bu dönemde, bu parti kapatılmalıdır demek arkasında hukuki gerekçelerden daha fazla politik gerekçelerin olduğunu gösteriyor.

Bazı emekli asker ve istihbarat görevlileri, HDP kapatılırsa yasal mecrada siyasi taleplerini dile getiren, Kürt siyasi hareketinin bileşenlerinden bazı radikal grupların, illegal yöntemler tercih edebileceği tehlikesine dikkat çekiyor.

HDP’nin yasaklanması ve 678 kişinin siyasi yasaklı yapılma talebiyle ne amaçlanıyor?

 Siyasi temsili olan bir partiye kapatılma davasının açılmasının hem içte hem de uluslararası kamuoyunda sıkıntı oluşturacak bir karar olabileceği sürpriz sayılmaz.  HDP’ye açılan dava hem güncel siyasi gündemi hem de partilerin 2023’e yönelik stratejilerini etkileyebilecek nitelikte.

 Ancak kapatma davasıyla birlikte tartışılması gereken en önemli mesele, HDP’nin ve temsil ettiği siyasi hareketin, yıllardır Türkiye siyasetinde sebep olduğu sorundur. Bu sorun ise parti kapatma basitliğinde tartışılamayacak kadar karmaşıktır. 

Çünkü parti liderliğine yön veren siyasi kültür, partinin İmralı ile Kandil arasında pres yapılmasına karşı çıkma cesareti gösteremediği gibi bu konularda sözünü sakınmayan ve eleştirel bakış açısı ile toplumsal barışa katkı sunmaya çalışan Ayhan Bilgen ve Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi isimler yalnızlaştırılmıştır.

Bu noktada HDP’nin kapatılıp kapatılmamasından ziyade asıl tartışılması gereken nokta, teorik olarak Kürt meselesini merkezine koyan ve devletten demokratikleşme adımları talep eden, ancak pratikte terör örgütü PKK’nın gölgesinde ve yönlendirmesiyle hareket ederek bağımsız ve sivil bir siyaset yapamayan bir partinin sürekliliğidir. 

Bu tür bir politik yapılanmanın, siyasi söylemenin Türk toplumuna ve Türk halkının bir bileşeni olan Kürt etnisitesine hiç bir şey kazandırmadığı kabak gibi ortada duruyor. 

Dolayısıyla Türkiye siyasetinde uzun yıllardır varlığını koruyan ve son seçimlerde 6 milyona yakın oy ile önemli bir seçmen desteği almasına rağmen, sırtını bu demokratik destek yerine “terör örgütüne dayamayı” tercih eden bir siyasi hareketi konuşuyoruz.  Türkiye’nin esas problemi de defalarca partisi kapatılmasına rağmen farklı isimlerle varlığını sürdüren bu hareketin, ısrarla PKK terör örgütü güdümündeki siyasetini sürdürmesidir. 

HDP yönetimi, mevcut iktidar ile kaçak-göçek kapalı kapılar ardında taviz koparma görüşmeleri yapacağına, eğer gerçekten Türkiye’nin sosyal barış ortamına bir nebze olsun katkı sunmak istiyorsa, deyim yerindeyse günah çıkarmalı, sırtını İmralı veya Kandil’deki savaş lordlarına dayamaktan vaz geçmeli, temsil ettiği halk kesiminin iradesine güvenmeyi öğrenmelidir. 

Ayhan Bilgen ile HDP"nin Kapatılma Davasını konuştuk…

Ayhan Bilgen, “Kürtçü” tanımlamaların ifade edemeyeceği bir isim.  Çünkü ona “Kürtçü” diyenler fikri serüvenini bilmeden yafta vuruyor. Aykut Edibali’nin liderliğini üstlendiğini Mücadele Birliği saflarında yetiştiğini kaç kişi biliyor?

Tıpkı Cemil Çiçek, Altan Tan gibi Ayhan Bilgen de ikinci kuşak Mücadele Birliği mensuplarından. Mücadele Birliği’nin “Pınar”dan sonra çıkardığı kültür edebiyat dergisi Çınar’ın uzun yıllar yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Ayrıca yine aynı harekete ait Bayrak Radyosu’nun Ankara Temsilciliği’nin yanı sıra radyoda programlar hazırladı sundu.

“Hamisi kimdi” derseniz, geçtiğimiz yıllarda vefat eden Mücadele Birliği’nin kabadayı abisi Yavuz Arslan Argun’du. Her ne ise bilenler biliyor, bilmeyenler bilenlere sorsun öğrensin. Ayhan Bilgen'i HDP'de siyaset yapmaya başlamadan önce tanıyorum. Kars Belediye Başkanlığı’ndan alındı ve 7-8 ay gibi bir süre cezaevindeydi. Tahliye olduktan sonra ilk görüşmemizi HDP'nin kapatılma davası üzerine gerçekleştirdik.

Ayhan Bilgen, açıkça; "Benim de bir partim olsun amacında değilim. İhtiyaç gördüğüm şey şu; Türkiye siyasetindeki kutuplaşmayı aşacak çözüm odaklı siyaset, çözüme katkı yapacak zemini masaya yatırmak" dedi. Siyasette asıl öznenin toplum olduğu, siyasetçinin toplumsal güveni tesis ettiği ölçüde meşruiyet alanını koruyup genişletebileceği kanaatinde. Ona göre, kapatma davası sürecinde HDP yönetiminin asıl yapması gereken teknik, hukuki ya da siyasal savunmadan daha önemli ve öncelikli olan toplumsal savunma olmalıdır.

Kendisine neden böyle düşündüğünü sorduğumda, "HDP ile ilgili kaygı ya da korku taşıyan toplumsal kesimlere verilecek mesajlar en kalıcı etkiye sahip olacaktır. Mahkemenin karar süreci ya da siyasi hesaplardan daha önemlisi toplumsal beklentidir." cevabını verdi.

Doğru söze ne denir?