Problemler ve çareleri

Güven duygusunun yetirmiş bir grup başarı için ilk önce yeniden güvenin inşası için kolları sıvamalı.  Her koşulda desteğe hazır olan bir kitle neden dağılmaya başladı?

28 Şubatlar, boşalan bankalar, toplumsal kutuplaşma ve ekonomik krize sesiz kalan siyasi yapılara bir meydan okumanın sonucu yeni bir umut diye bakmaya başlamak, büyük kazanımlar elde etmek ve tamam işte oldu derken eskiye dönmeye başlamak.  Torpil, rüşvet, duyarsızlık ve şikayetlere kulak tıkamak.  Mafya babalarının sözlerine umut bağlayan bir toplum, sosyal medyaya esir edilmiş bir gençlik  ve yarış halinde  kirletilmek için uğraşılan değer yargıları.

İhaleler, çıkarlara dayalı sorgusuz destek naraları, ganimet... vbsöylemler .

Bu toplum çok şey borçlu olduğu bir lideri asla yalnız bırakmak istemez. Hep ona doğru bağırır duy sesimizi. Tebdil-i kıyafet ile karış aramıza ve bizi anla. Etiket yarışına giren maketleri ve ev kirasını artırmayı marifet sayan ev sahiplerini gör der. Sorunlara kafa sallayan, çok şık kıyafetleriyle ve kamu arabaları ile korumalar eşliğinde halkın arasına karışmaktan utanan süslü cümlelerin sahiplerini duy artık der...

Neden herkes memur olma derdinde?

Bu kadar çok memura ihtiyaç var mı?

Memur alımı seçim yatırımı gibi mi düşünülmeli?

Sendikalar yeterince denetleniyor mu?

Sendikalar bir yere taraf olmalı mı?

Cemaatler siyasallaşmak zorunda mı?

Özel sektör neden işlevsiz?

Yardım kuruluşu adı altında halkın değer yargılarını hiç eden yapılar neden bu kadar çok çoğaldı?

Televizyon kanalı açmak bu kadar kolay mı?

Asgari ücret zamları küçük esnaf için bir kıyam değil midir?

KPSS her meslek için gerekli mi?

Alan hakimiyeti için mesleki eğitimler daha doğru değil midir?

...

Problemler ve Çareleri:

    1. Söylenene hemen inanmak:

     a) Sorgulamamak, “acaba” dememek

      b) Neticenin sebeplerini sorgulamamak ve takipsizlik

      Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi Yemen’e kâdî olarak tayin edince: “İki kişi sana hüküm için müracaat ettiklerinde diğerinin konuşmasını dinlemeden birincisinin lehine hüküm verme ki, nasıl hüküm vereceğini (öbürünü dinledikten sonra) anlayacaksın” buyurdu.

      (Tirmizî, Ahkâm, 5; Ahmed, I, 143, 150.)

    

    1. Söylenene hemen inanmak:

      a) Sorgulamamak, “acaba” dememek

                    “Acaba” demek basîretin gereğidir. Bu konuda II. Abdülhamid şöyle der:

               “Basîretin başı acabadır.”

               Lehde ve aleyhde olanı hemen duyar duymaz kabul etmek söylenin fikrini, düşüncesini, niyetini tasdik eden noter durumuna düşülmüş olur ki bu da zulme sebep olabilir.

               b) Neticenin sebeplerini sorgulamamak ve takipsizlik:

Mevcut konjonktüre bakıldığında derin bir ekonomik kriz var. Marketlerde inanılmaz bir fiyat zulmü, ev kiraları...ve çözüm olarak özel sektörde ( özelikle  küçük  esnaflar üzerinden) işsizliği tırmandıracak asgarî ücret artışı.

En büyük zulümdür bu. Gündemde olan bir duruma kayıtsız kalmak.

               Neticenin sebeplerini sorgulamamak, işleri takip etmemek, yapılan yanlışlara rıza göstermiş olunur. Zulme rıza zulüm, yanlışa rıza yanlış, haksızlığa rıza haksızlık demektir.

               Suç işleyenler cezalandırılmazsa adalet tecelli etmez. Adaletin olmadığı yerde zulüm, sıkıntı, zarar, düzensizlik olur.

     2. Mekanizmanın işlemesini sorgulamamak:

Bugün çoğu kuruma ait şikâyet birimleri mevcut ancak halkın arasında kabul gören gerçeklik farklı:

“Kimi kime şikâyet ediyorsun.”

Çünkü yapılan şikâyetlere malesef üst birimler kayıtsız kalıyor. 

Örneğin; Cimer’e bir şikâyet yapıyorsun ve maalesef şikâyetin şikâyet edilen kuruma iletiliyor.

Çözümsüzlük ve güvensizlik neden artarak devam ediyor?

     a) Şikâyetleri dinlememek

     b) Alt birimlerden sorumluluğun incelenmemesi

     Bu iki madde sorumluluğun yerine getirilmemesi demektir.

Biz, hem kendimizden hem sorumlu olduğumuz herkesten dolayı hesaba çekileceğiz. Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmede herkesin, peygamberlerin de gönderildiği ümmetlerin de sorgulanacağını bildirmiştir:

     “And olsun ki, kendilerine peygamber gönderilenleri de sorgulayacağız,  peygamberleri de sorgulayacacağız.”

               (A’râf sûresi (7), 6.)

     “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsü (idaresi altındakileri)nden sorumludur. İnsanlar üzerinde olan (idareci) bir çobandır; o sürüsünden (halkından) sorumludur. Kişi aile fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır. O da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır, o da ondan sorumludur. Dikkat! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur .”

    (Müslim, İmâre, 20; Buhârî, Cum'a, 11, Cenâiz, 32, Nikâh, 81; Ahkâm, 1; Ebû Dâvûd, İmâre, 1, 13; Tirmizî, Cihâd, 27; Ahmed, II, 5, 54, 55, 108.)

      3. Yapılan tenkitleri kabul etmemek:

Ego bazen o kadar güçlü bir şekilde esir alır ki bakmışsınız ki şikâyet merci tam bir tutsağa dönüşmüş.

      Tenkidi kabul etmek yanlış yapabileceğini kabul etmekle olur, kabul etmemek kendisini masum görmekle olur.

      “Tenkitler ve fikirler büyük ruhlu insanları besler ve kuvvetlendirir, küçük insanları ise öfkelendirir.” 

     Napolyon

     Tenkit aşağılamak için değil, karşıyı yanlıştan kurtarmak için yapılır. Hem zaten öğüt kardeşin kardeşe karşı gerekli olan görevlerindendir.

      “Nasihatçisi olmayan ve nasihati sevmeyen kavimde hayır yoktur.”

     Hz. Ömer (r.a.)

     “Öğüt dinlemeyen, azar işitme isteklisidir.”                    

      Şeyh Sadî-i Şirâzî

      Başarının ve başarısızlığın şartları vardır; hangisinin şartları yerine getirilirse onun neticesi hâsıl olur

      4. Usanmak, yeter artık deyip işleri bırakmak:

       Netice itibariyle insanları değerlendirmeye tabi tutmamak, sorgulamamak, karar almamak ve işleri oluruna bırakmak. Usanılmış ise uygun bir şekilde ayrılma olur ve âleme deklare edilir böylece sorumluluktan da kurtulmuş olunur. Davul senin elinde olur da tokmak başkasının elinde olursa, sen sadece alet olmuş olursun.

     5. Suçları ve suçluları artıran aşırı merhamet duygusu ile affedicilik:

       Suçları ve suçluları artıran af câiz değildir. Cezâ adâlettir. Adâlet ise mülkün yani mâlikiyetin ve otoritenin temelidir. 

      Sistem kurulmuş ise ceza sistemi de vardır ve bellidir. Ceza, hemen verilmez, belli başlı şartları ve evreleri vardır. Siz değil bir bakıma sistem ceza vermekte, bir bakıma da suçlunun kendisi kendisine ceza vermektedir. Ben bunu işledim cezamı verin yoksa ben daima suç işleyeceğim demektir.

     6. Başarılı olanlarla başarılı olmayanların netice itibariyle fark edilmemesi:

Siyaset mekanizması da bürokraside maalesef adalet ile doğru orantılı gelişim göstermiyor.

Örneğin;

Liderin gölgesi ile seçilmiş öyle çok milletvekili var ki seçim bölgesi bırakın onun adını şeklini bile tanımıyor.

Öyle yöneticiler var ki koltuğun esiri olmuş veya koltuğa bile uğramıyor.

Yıllık sağlık  raporlar ile bir dönemi  kapatan sayısız memur gösterilebilir.

      Bu durum bütün kuruma yansır. Çalışanların daha doğrusu başarılı olanları ödüllendirmemek başarısız olanları ödüllendirmek demektir.