Yorucu bir holiganizmin pençesindeyiz. Aristo'nun, ruhları sığlaştıran " ya.... ya da...." mantığı esir almış bizi! Zihni işgal dedikleri bu olsa gerek... Düpedüz akıl tutulması! Hayrı yok, şerri çok mevzular...

"Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!" diye haykıran Necip Fazıl, balçıkta patinaj yapma ihtimalini es mi geçmiş aceb? Eğer öyle ise, şiiri yazılmamış bir serencamın avlusunda dönüp duruyoruz. Gövdesi kemirilmiş bir ağaç gibi usul usul kuruyoruz.

Objektif olmak diye bir kavram var. TDK sözlüğü, tarafsızlık olarak açıklıyor. Robotik bir alemde elbette mümkün... Duygusuz ve şiirsiz bir zeminde pekâlâ olası! Objektivizm yani nesnellik... Hakkaniyet için özne makamını terke mecbur eder mi insanı? Özne bertaraf olunca, herşeyin posası kalmaz mı geriye? Post-modernizm, posaya öykünüyor da biz farkında mı değiliz?

-izmler, falçata misali parça-pinçik etmiş fikir semamızı... Durağan merakımıza, olağan şüpheli yaftası asılalı beri; cümle kurmak ile tuzak kurmak arasında fark kalmamış sanki. Farkın asaleti, aynılaşmanın kasavetinde erirken; tahammülfersâ bir ricatın resmini çiziyoruz aynalara! Gülü sevip dikenine katlanmak hayli romantik kaçıyor olmalı ki; lüzumsuz engebeleri, önyargıyla köreltilmiş tenkit ekskavatörüyle düzlemek kolayımıza geliyor. Halbuki, "meftuniyet kevgiri" elde kalması gerekenleri de eliyor. Bir vakitler koşarken yetişilemeyen cemiyet, eni konu sendeliyor!

Örüntü çözer gibi düşünmek yıpratıyor inceden... Meselesiz ve mesnetsiz olmak çok konforlu(!) Kurguya râm edilmek, hissedilmediği sürece tadılası bir ızdırap... Hem ağlayıp hem giden gelin misali... Tekerrürlü bir akl-ı tehir! Tel üzmez bir mızrap! Yılkıya çıkılan bir şehir... Şehâmet, örüntüler arasında budanmış bir nehir!

Kelimelere yüklenen bu ağırlığı, sükunete reva görülen sağırlığı neylemeli? Peşin hüküm kabadayılığı için ne söylemeli? Hıfz etmekle ezberlemek aynı mı? Zira ezber bozguna uğramaya meyyal iken, hıfz edişin kol kanat gerici vasfı malum... Şimdi bozguna uğrayan, papağanlaşmanın bedelini mi öder bu dünyada? Aceb bu sebeple mi "Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil, Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil" diyerek şerh düşmüş Nef’î?

Görecelilik maskesi takan bir oportünizm, hayalet misali kol geziyor aramızda! Bu sebepten, yerçekimine borçlu olduğumuz öz sıkletimiz bir teferruat, çünkü hikmet sadece daramızda! Daradan hikmet devşirdik devşireli, daralıyoruz. Herşey bir tarafa, şecaat arz ederken, göz göre göre hikmeti yaralıyoruz. Yaralamakla da kalmıyor, basiret iflasına kapı aralıyoruz.

Daha fazla gönül kurcalamadan,  Eşrefoğlu Rûmî bağlasın sözü:

"Ömür sermâyesini yele verdin

Aceb esrük müsün yâhud dîvâne"