Gurbet… Sıladan uzak her yer! Hasret ayazının iliklere işlediği, zamanın ömrü hunharca dişlediği mevsim… Gurbet… Bazen bir sükût, bazen bir kırık nağme, bazen de dilde anılırken titreyen bir isim!

         Gurbet… Bir başına kalmakla, kalabalıklar için de ıssızlaşmak arası… Gönle isabet eden sitem oklarıyla kanayan hüzün yarası… Gecenin, kalemin ve gözün karası… Gurbet… Garibin savılmak bilmeyen sırası!

         Gurbet… Şiirlere sarmalanıp tüten can ateşi… Efkârın doruklarında yok imiş benzeri, eşi! Batarken, ağır ağır akşam güneşi… Âcizin başlarmış tefekkür vaktinde kendiyle güreşi! Sonunda tuş olmak da var, bir garip kuş olmak da…

         Gurbet… Zaman ve mekânın daralmaya yüz tuttuğu… Israrcı rüzgârların goncaları kuruttuğu… Yabancılaşmanın açtığı dehlizlerin ansızın adam yuttuğu… Vuslat ümidinin gönül avuttuğu… Lakin firâk hançerinin söylediği ninnilerin uyuttuğu dem… Gurbet… Çile seferine verilmiş müsaadem!

          Gurbet… Sıla haricinde kalan her tarif… Üzse de, ezse de her haliyle zarif! İncecik bir dert bazen… Bazen mahpus… Bazen manasız… Gurbet… Telli duvaklı imtihan, elleri kınasız!

         Gurbet… İki hece… Gündüz ve gece… Kimine bilmece… Kimine işkence… Her kula nasip bir şekilde… İhtiyara yahut gence… Hudutsuz bir mecra… Dara düşürerek genişleyen… Tik tak! Tik tak! Tik tak! Saatlerle birlikte işleyen…

         Gurbet… Feryat ile sükût arasına gerili ipte yürümek sanatı… Ezelden yaralı iken turnaların kanadı… Gurbet dedim ya… Yine bağrım kanadı! Ne tabip, ne merhem kabul etmez… Gurbet… Kırılmaz bilinmiş bir kez inadı!

         Gurbet… Sıladan yana her hamle yasaklanmış… Bu sebepten insan kendine gurbet çaresiz… Gurbet nedir? Belki en güzel cevap Kemalettin Kamu’nun şiirinde saklanmış:

         “Ben gurbette değilim,

       Gurbet benim içimde!