Korona virüse karşı en etkili tedbirin kendini sosyal izolasyona tâbi tutarak yani toplumdan kendini tecrit ederek, salgın bulaşıcı hastalık tamamen yok olasıya kadar hayatı evde geçirmek olduğunu yetkili uzmanlar söylemektedir. Toplumdan belirli bir müddet için uzaklaşma gereğini uzlet olarak algılarsak, gönül terbiyemiz için önemli bir fırsat yakalamış oluruz. Bilindiği gibi gönül terbiyesi; riya, kibir, haset, kıskançlık, düşmanlık gibi kötü duyguları kalpten söküp atarak, onların yerine şükür, tevekkül, teslimiyet, sabır, şükür, kanaat ve muhabbet gibi güzel duygu ve hasletlerin kalp ve ruhta bütünüyle yer etmesini sağlamaktır. Bütün bu güzel duygularla kalbin ıslahı ve(ya) nefsin tezkiyesi mümkün olmakla beraber şuurlu bir Müslüman, manevî tekâmül yolculuğunda ilerlemeler kaydeder ve huzur bulur.

Bu anlamda uzlet de insana huzur veren bir araç olarak görülürse kişinin zorunlu da olsa evde kalması, bir hapis cezasından ziyade manevî özgürlüğünü sağlayan bir ruhî yolculuktur. Her hayırda bir musibet vardır. Korona virüse de bir de bu açıdan bakalım. Belki korona virüs, halktan ayrılıp, Allah’la (c.c.) baş başa kalmamız için manevî bir davetiyedir. Zaten insanlarla gereksiz yere fazla münasebet kurmak, kişiyi Hakk’ı düşünmekten alıkoymuyor mu? Halbuki uzlet, Müslümanı Allah’a yaklaştıran en etkili yollardan biridir. Onun için marifetullah ve muhabbetullaha talip olan bir kimse, zaman zaman uzlete çekilip, Yaratanı ile baş başa kalmayı arzu etmeli, fırsat buldukça evine sığınmalı ve Rabbine içtenlikle yönelmelidir.

Bu duygularla uzlete çekilen bir Müslüman, insanlardan uzak kalır, Hakk’a yakın olur ve sadece O’nunla ünsiyet kurar. Kalabalıklardan, boş insanlardan ayrılmayan, gönül dünyasını rehabilite edemez ve Allah’a vasıl olamaz. Hele hele etrafımızda akıllı, âlim, hoş ve takva sahibi kimselerle sohbet etme imkânı olmadığında insanlardan uzlet edip, ibadete ve kitap okuyarak tefekküre yönelmek, ruhu dinlendirmek için, çok güzel bir fırsattır. Madem toplumlar ve hükümetler, dertlerimize bir çare bulamıyor, o zaman bu küresel acziyeti idrak ederek, ihtiyacımızı Allah’a arz etmeliyiz. Halktan müstağnî olan ve özgürce Allah’a sığınan ve O’nunla beraber olan bir müminin gönül dünyası zengin olur.

Madem bütün memleket korona virüs tehdidi altında o zaman ehli dünya ile görüşmeyelim, hayatî zaruret olmadığı sürece ne dışarıya çıkalım, ne de devlet kurumlarının kapısına gidelim. Sormuyorsa kimse seni, üzülme tam aksine uzletin tadını çıkart. İbrahim bin Ethem hazretlerine niçin halktan bu kadar uzak duruyorsun diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş: “Kendimden büyüklerin kibrinden, küçüklerin ahmaklığından, akranlarımın da hasedinden uzak durduğumdan beri kalbim rahat olup, kötülüklerinden kurtuldum.” Sokakta yaşlı insanlarla alay eden, onları mahcup duruma düşüren ahlâktan yoksun gençlerin terbiyesizliklerini görünce uzletin bazen ne kadar gerekli ve anlamlı olduğunu görmüş olduk.

O halde gönüllü olarak uygulamamız gereken sokağa çıkma yasağını, uzlete dönüştürelim ve bunu Allah’a bir ibadet vesilesi, huzur bulma sebebi ve ihlasa ulaşma yolu olarak görelim. Çünkü uzlette boş boş evde kendi başına oturmak yoktur. Uzlette günlük farz namazlarımızın ötesinde nafile namazlar var, Allah’ı zikretmek var, virtler var, tefekkür var, Kur’ân okumak var, dinî eserleri incelemek var. Zikrullah, yani Allah’ı zikretmek, irfan yolunun esası, ruhların gıdası, kalplerin nuru, Allah ile ünsiyet kurmanın ve O’na vuslatın vesilesidir. Kalpler, onunla her türlü kirden arınır ve salaha kavuşur. Tefekkürde ise Allah’ın yaratmış olduğu varlık âlemindeki nizam, intizam, hayır ve şerler üzerinde derin düşünme ve muhasebe vardır. Böylece gönlümüzde marifeti elde etmiş oluruz. “Bir saat tefekkür, bin yıl (nafile) ibadetten hayırlıdır.” hadisi şerifi hatırlayalım. Tefekkür sayesinde içinde yaşadığımız felaketlerin ihtar hikmetini anlama fırsatı bulabiliriz, nerede haksızlıklar yaptık, ne zaman zulmün karşısında sessizliğe büründük, hangi dostlarımızı kırdık, ölüme hazırlıklı mıyız gibi temel soruların karşısında vaziyetimizi yeninden belirleme şansını yakalamış oluruz.

Materyalist dünya görüşlerinin ve seküler hayat tarzlarının insanlarımızın akıl ve gönül dünyalarını sarstığı bir dönemde ortaya çıkmış olan korona virüs, en azından musibetlerin hikmetini, ölüm gerçeğini, hayatın geçiciliğini ve Allah’ın kudretini hatırlatmış oldu. Yaşlı veya genç fark etmez bilinçli Müslümanlar, yapılması gereken bu manevî muhasebelerin ötesinde sokağa çıkma yasağını, uzlet açısından değerlendirmelidir. Uzlet, insanın insanlığını yani kulluğunu gerçekleştirme, fıtraten aslını bulma ve manevî yönden olgunlaşmak için ne güzel bir yolculuktur. Allah için yapılan ve gayesi de Allah’a ulaşmak olan manevî yolculuk, özgürlüğün ve hayatın ta kendisidir. Özetle, hayat eve sığar, uzlet bilinci huzur sağlar.