Henry Alfred Kissenger!

97 yaşında! Yahudi asıllı! Dünya derin devletinin karakutusu! Rothschild ve Rockfeller hanedanlarının mutlak vekili sıfatına sahip tek isim! Üç kelimeyle özetlenemeyecek adam Kissinger’a atfen, bir takım CIA raporlarından le 2023’te ‘’İSRAİL’SİZ BİR ORTADOĞU’’ tezi konuşulur.  Bu teze göre ‘’İsrail, varlık amacını yerine getirmiş ve görevini tamamlamıştır.’’ Ve öyle ki; gelinen noktada maksadını aşarak küresel emperyal güçlerin uluslar arası arenada bir çok kez ‘’zor duruma düşmesine’’ sebebiyet vermiş ve artık tasfiye zamanı gelmiştir. Çünkü BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) artık Great Reset’e evrilmiştir ve artık İslam dünyasının kalbinde, eli kanlı kiralık katillere ve küresel emperyalist yapıya yönelecek saldırılara karşı paratonel görevi yapan Siyonist bir rejime ihtiyaç kalmamıştır. Great Reset (Büyük Başlangıç) için her şey hazırdır! Ve bırakın Ortadoğu’yu, tüm dünyada küreselcilerin emellerini hayata geçirmek için kurumlar yeni İsrail, kurullarda yeni Siyonistler haline (DSÖ-FDA vb gibi) çoktan dönüştürülmüştür. 2012 yılının hemen başında gündeme gelen ve hazırlıkları çok daha önceden yapıldığı anlaşılan raporu gelin birlikte hatırlayalım.

Bu rapora göre; 16 istihbarat örgütünden oluşan ABD İstihbarat Topluluğu, 2012 yılının başında “İSRAİL SONRASI ORTADOĞU’YA HAZIRLIK” başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Siyasi analizci Kevin Baret, İran kanalı PressTv’nin sitesinde o günlerde yayımlanan yazısında; “16 ABD istihbarat ajansı, ‘Arap Baharı’, ‘İslami uyanış-Türkiye’nin dikkat çeken derin dalga hareketleri, İran etkisi ve Filistin yanlısı kuvvetin yükselişiyle İsrail’in ayakta kalamayacağında hem fikir” diye yazıyordu. Baret, İstihbarat Topluluğu raporunun, Çin’in yükselişi koşullarında, “ABD’nin artık İsrail’i desteklemeyi sürdürecek askeri ve ekonomik kaynakları olamayacağı” sonucuna vardığını aktarmış ve yeni dönemde ABD’nin kendi ulusal çıkarlarının peşinden gitmesini ve ‘’İSRAİL’İN FİŞİNİ ÇEKMESİNİ” önermişti. Baret’in değil, istihbarat kurumlarının raporlarının önerisiydi bu. Raporda, Yahudi asıllı Kissinger’a da gönderme yapılıyor ve raporun eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in son dönemde yaptığı açıklamalarla örtüştüğüne işaret ediliyordu. Baret, “Kissenger’ın beyanı açık ve şartsızdır. Kissinger, İsrail’in tehlikede olduğunu söylemiyor. ‘Eğer trilyonlarca ilave dolar verir ve ordumuzla İsrail’in düşmanlarına yeteri kadar vurursak kurtulabilir’ diyor. Bir çıkış yolu da önermiyor. Basitçe bir gerçeği açıklıyor: ‘’2022 yılında İsrail olmayacak” diye yazıyordu. Bu raporları okuyanlar mevzuyu; Dünya Siyonist Enternasyonal’in yeni bir algı operasyonu olarak değerlendirselerde, mağfur ve merhum Şeyh Yasin’de şehid edilmeden hemen önce bir tv yayınında yaptığı açıklamada Siyonist işgalcinin 2025’i göremeyeceğini Hz. Musa (as) üzerinden anlatıyordu. Hz. Musa’nın 120 yıllık ömrüne atıf yaparak mücadele sürecini üç döneme ayırırken, işgalciler içinde son dönemi metaforize ederek analiz ediyor ve ‘’üçüncü 40 yılın sonlarına geldiler. 2025’i göremeyecekler’’ diyordu.

2025’e giden süreçte Vatikan-Telaviv ve İstanbul merkezli kavgada, kozmik savaşın üssü olarak bir takım gelişmeler Kudüs’ü alenen işaret ediyor mu? Peki İsrail’in yıkılması ve istihbarat raporlarında dendiği gibi fişinin çekilmesi mümkün mü?

İstanbul’dan Tahran’a, Grozni’den Kabil’e, oradan Üsküp’e ‘’Kahrolsun İsrail!’’ sloganlarıyla meydanları ve bulvarları inleten Müslümanlar; Melheme-i Kübra, Haçlı; Armegeddon, Siyon ise Megiddo’yu beklerken, kozmik rüzgar ne yönden esecek? Önüne kimleri katıp götürecek yada kimlerin yelkenlerini şişirecek?

Rafael Sadi!

Yahudi asıllı! Sıra dışı bir isim. Türkiye, Rafael Sadi’yi daha çok odatv’deki yazıları ve çevirileri üzerinden tanır. Rafael yazılarında, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normal seviyede kalmasını önceler. En azından verdiği görüntü budur. Yazımıza konu olmasının sebebi ise Ocak 2018’de İsrail tarafından tutuklanarak günlerce sorgulanan akademisyen Cemil Tekeli ile alakalı. Çünkü o günlerde İsrail’in bu olaya bakışını ve iddialarını Sadi’nin yazıları ve çevirilerinden de takip etmiştik.

Biliyor muydunuz bilmem ama Sadi’nin en dikkat çeken özelliği şüphesiz Başkan Erdoğan’ın sınıf arkadaşı olması. “Aksaray Meslek Yüksek Okulu’nda dört yıl birlikte okuduk” diyor Sadi ve Erdoğan’ın, o zamanki halini anlatıyor: “Çok sessiz, çok ketum, çok efendi idi. Çok yakın değildik. Ama merhabalaşırdık. Dört yıl birlikte okuduk, aynı hocalardan ders aldık. O kadar sessizdi ki, onun o dönemde MSP Gençlik Kolları Başkanı olduğunu bile bilmiyorduk…” Rafael Sadi, muhalefetin temcid pilavına döndürdükleri ve yıllarca dillerinde pelesenk haline gelen‘’Erdoğan’ın üniversite diploması yok! Sahte!’’ iddialarına da cevap vermiş ve yine ortak bir sınıf arkadaşları olan Necmi Uycan’ın kendisine gönderdiği belgeleride yayınlayarak ‘’Başkan Erdoğan’ın diploması var mı yok mu?’’ tartışmasına noktayı koyarak tüm aleyhte propagandaların bıçak gibi kesilmesini sağlamıştı. 15 Temmuz’dan yaklaşık bir ay önce gerçekleşen bu durum İsrail-Türkiye ilişkilerinin de en gergin olduğu döneme denk gelmişti. Gelelim konumuza olan isme!

Cemil Tekeli!

Uluslararası Hukukçular Birliği üyesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi, Yrd. Doç. Dr. Türkiye O’nu bir grup hukukçuyla birlikte gittiği Kudüs’ten dönüş yolunda Tel Aviv Ben Gurion havalanında tutuklanmasıyla tanıdı. Bu önce sıradan bir durum olarak görüldü! Çünkü Tekeli’den önce de kamuoyunun tanıdığı bazı isimleri Siyonist rejim keyfi olarak Ben Gurion’da bekletiyor, sorguluyor, Filistin’e sokmuyor ve hatta deport ediyordu. Ömürlerini Kudüs Seferlerine adamış ve Kudüs turlarının sembol isimleri olmuş rehberler dahi o günlerde ya tutuklanmış yada benim de başıma geldiği gibi aldıkları vizeleri iptal edilerek, Filistin’den deport edilmişler ve 10 yıl boyunca giriş yasağı almışlardı. Ama Tekeli’nin durumunun farklı olduğu, günler geçtikçe anlaşıldı! Tekeli, Siyonist rejim açısından başka bir anlam ifade ediyordu! Tekeli’nin tutuklanmasında daha sonra gördük ki, İsrail resmi ‘’otoriteleri’’ Tekeli'nin SADAT ile ilişkili olduğunu iddia ediyor (tıklayınız) ve Tekeli; ‘’Hamas militanlarına Türkiye'de yardım etmekle’’ suçlanıyordu. İsrail’in iddiasına göre SADAT, Tekeli ve Hamas elele vermiş, İsrail’i işgal ve yıkma planları yapmıştı ve yapıyordu! Yani Erdoğan’lı Türkiye ve ordusu ‘’tank sorununu’’ halledebilirse İsrail’e beş yıl içinde girme planları yapıyordu! Peki bu iddiayı nereden biliyoruz? Rafael Sadi’nin tercümesini yaptığı Makor Rishon Gazetesi yazarı Pazit Ravina’ya ait yazıdan! –tıklayınız-

Ama önce gelin, İsrail istihbaratının bu iddiayı dayandırdığı tezlere bi bakalım! Buna göre Tekeli ile birlikte bir başka isim (Umm’ul Fehm ikametli İsrail Vatandaşı)

Dara'am Cebarin

’de eş zamanalı olarak tutuklanıyordu. İsrail’in iddiasına göre Cebarin'i, Türkiye'de bulunan ve Hamas'ın üst düzey isimlerinden olan

Zaher Cebarin

yönlendiriyordu.  Zaher Cebarin ise Hamas'ın bütçesinden sorumlu başkan yardımcısı ve Batı Şeria'daki operasyonların başında görev yapan

Salah Aruri

'nin ekibindeydi ve İsrail’e göre‘’terör olaylarını’’destekliyor, planlıyor ve finanse ediyordu! Zaher Gabarin ise, Hamas’ın elinde aylarca esir olarak tutulan İsrailli asker Gilad Şalit antlaşması esnasında esir takasında serbest bırakılıp Türkiye’ye gönderilen Hamas mensuplarındandı.  Aralık 2015’te Netenyahu, basına yansıyan açıklamalarında Zaher Gabarin’in bağlı olduğu isim Salah Aruri’yi ismen zikredediyor ve;‘’HAMAS, TÜRKİYE’DEN YÖNETİLİYOR!’’ diyordu. Netanyahu bu açıklamaları yaparken Aruri ise İstanbul’dan çoktan ayrılmış Katar-Lübnan arasında mekik dokuyordu.

Gelin iddiaların devamını Rafael Sadi tercümesiyle Makor Rishon Gazetesi yazarı

Pazit Ravina

’dan okumaya devam edelim:

’ŞABAK’taki (İsrail'in yurt içi gizli servisi) sorgusu esnasında Tekeli’nin, Hamas’a, örgüt yetkilisi Zaher Gabarin tarafından alındığı anlaşılmıştır.  Zaher Gabarin daha 2012’de Tekeli'yle, Salah Aururi’nin talimatıyla temas kurup, Gilad Şalit (Hamas’ın kaçırarak yıllarca esir olarak tuttuğu İsrailli asker) anlaşmasında serbest bırakılıp Türkiye’ye gönderilen teröristlere oturma izni alması için yardım talep etti. Tekeli, aşırı İslamcı olup bu teklife olumlu cevap verdi ve söz konusu teröristlere Türkiye’de kalabilmeleri için oturma izni almaya başladı. Ayrıca ev ve lüks arabalar almalarında da yardım etti. Tekeli’nin de yöneticisi olduğu İmes adlı Turizm ve Emlak şirketi aracılığıyla, Gazze ve başka ülkelere milyonlarca dolar havale edilmiştir. Bu faaliyetlerde Hamas, özellikle İsrailli Araplardan yararlanmıştır. Darim Gabarin’de bunlardan biridir. Bu kişiler Türkiye’ye götürülüyorlar ve orada Hamas tarafından görevlendirilip onların aracılığıyla yüz binlerce doları Gazze ve Batı Şeria’ya gönderiyorlardı. Önceden belirlenen gizli bölmelerde para nakli gerçekleştiriliyordu.’’

Tercümeyi okumaya devam edelim:

‘’Pazit Ravina, SADAT'ı ve Cemil Tekeli'yi ele aldığı yazısında, SADAT'ın amacının İsrail ile savaşacak bir "Filistin ordusu" kurmak olduğunu belirtti. RAVİNA, SADAT'IN İSRAİL'İ 10 GÜNDE İŞGAL EDEREK ELE GEÇİRMEK AMACINDA OLDUĞUNU da ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından SADAT'ın kurucusu emekli

Tuğ general Adnan Tanrıverdi

'yi Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevine getirmişti. Son aylarda Türk faaliyetlerinin İsrail’de bir basamak atladığı izlenmektedir; Kudüs'e gelen İslami kafilelerdeki artış. Tapınak Dağı (Mescid-i Aksa’yı kastediyor) için yapılan gösterilere ve provokasyonlar ve Tekeli ziyaretiyle anlaşılacağı gibi eylemlerin fazlalaştığı tespit edilen gerçeklerdir. Tekeli'nin soruşturmasında Türkiye'nin, diğerlerinin yanı sıra Türk idare yetkililerine yakın bir danışman olan Adnan Tanrıverdi'nin talebi üzerine kurulan SADAT ŞİRKETİ VASITASIYLA HAMAS'IN ASKERİ GÜÇLENDİRİLMESİNE KATKIDA BULUNDUĞU ileri sürüldü. Şirket, fonlar ve savaş malzemeleri ile hedefi İsrail'le savaşmak olan “FİLİSTİN ORDUSU”nun kurulmasına yardım etmek amacıyla kurulduğu öne sürülüyor.

HEDEF İSRAİL İLE SAVAŞMAK!

Tekeli’nin sorgusundan, Hamas’ın, Türkiye’deki yönetime bağlı olarak faaliyet göstermekte olduğu anlaşılmıştır. Tekeli, Türk Hükümet yetkililerinin Hamas’ın askeri bağımsızlığı için yardım ettiklerini ve bunu SADAT şirketi aracılığıyla yaptıklarını ve söz konusu yardımların nakdi ve 'FİLİSTİN ORDUSU' kurmak için gerekli olan silah ve araç gereci temin ettiğini; hedeflerinin ise İsrail ile savaşmak olduğunu ortaya koymuştur.

ASKERİ VE SİYASİ İŞBİRLİK

Tanrıverdi, aynı zamanda İsrail’in 10 gün içinde nasıl fethedileceğini ayrıntılı olarak belirtmektedir.

Filistin, Gazze’ye deniz yolu için bir imkan yaratacak, aynı zamanda bir hava koridoru oluşturarak Ramallah’a seferleri gerçekleştirebilecek diyor. Tanrıverdi bunu başarmak için bütün gerekenin bir denizaltı, BİR TANK, bir helikopter ve bir uçak olduğunu söylemektedir. Tanrıverdi'nin dediklerini okuyan, bunun dini bir hayal olduğunu düşünebilir. Ancak durum tam olarak böyle değil.

Son yıllarda şirketin ideolojisine uygun olarak Libya, Pakistan, Suudi Arabistan, Yemen ile aynı zamanda Hamas’a da destek verdiği anlaşılmaktadır.’’

Tüm bu iddialarla tutuklanan Cemil Tekeli ise, serbest bırakılmasının ardından Anadolu Ajansı’na konuşuyor ve yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:

‘’İstanbul'dan hukukçulardan oluşan bir heyetle Filistin'e gittik, Filistin hakim ve savcılarıyla beraber atölye çalışmaları yaptık. Çalışmanın ardından Kudüs'te Mescid-i Aksa ve diğer yerleri ziyaret ettik dönüş yolunda, Telaviv'de uçağa binmek üzereyken gözaltına alındım. İsrail polisi beni ilk gözaltına aldıktan sonra 2,5 saat sorguladı! "Sizi göndermeyeceğiz. Siz burada bizimle beraber kalacaksınız' dediler. Sorgu devam etti, sonrasında günü, ayı, tarihi, hatırlamıyorum."  diyerek zaman algısını kaybettiğine atıf yapıyordu. Tekeli, " Çırılçıplak soydular, kelepçeli bir şekilde buz gibi bir odada beklettiler. Büyükelçi ve avukatla görüşmek istediğimde daha kötü şartlara koydular. Anlatılamayacak şeyler yaptılar. Allah-u Teala onları dünyada da ahirette de muvaffak etmesin. Müslümanlar olarak biz hala oyundayız. Herkes kendi cemaatini, grubunu kurtarmaya çalışıyor. Ama bu alçaklar, bizi tek bir millet ve tek bir ümmet olarak görüyor. Bizi asla sevmiyorlar. Allah, Müslümanlara tevhidi nasip etsin. Müslümanları kendi rızasına uygun yaşamayı nasip etsin. Müslümanlardan duasını istiyorum. Uyanık olalım, adamlar bizim batmamızı ve yok olmamızı istiyor. Devlet ve millet olarak Kudüs duruşumuzdan dolayı çok muzdaripler. Whatsapplarımız, dijital ortama girmiş olduğumuz hiçbir şeyimiz gizli değil."-tıklayınız-

Şimdi çok değil, daha iki yıl öncesine ait bu detaylara bugünden baktığımızda; Başkan Erdoğan’ın askeri başdanışmanı, Milli Görüş kökenli ve Tuğgeneral rütbesinde özel kuvvetler komutanlığı yaparken 28 Şubatçıların tasfiye ettiği Adnan Tanrıverdi’nin bir algı operasyonuyla nasıl ve neden geçen yıl bir kez daha tasfiye edildiğini anlamak çokta zor olmasa gerek!

Tekeli üzerinden yapılan vurguda tank meselesi özel bir yer kapsıyor. Türkiye’de kopan ‘’TANK PALET’’ fırtınasına bu açıdan da bakılmazsa eksik bırakılmış olur.

CIA çocuğu, küreselcilerin pizza gate’inden geçme ihtimali büyük, satanist-kabalist Michael Rubin’in neden SADAT aleyhine algı operasyonlarıyla itibarsızlaştırmak istediğini ve buna içeriden hangi yapıların neden çanak tuttuğunu anlamanında zor olmadığını bu duruma ekleyelim.

Osmanlı’nın Kudüs’ü kaybetmesinden 98 yıl sonra, 14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail’in varlığının, 15 Mayıs 1948’de Filistinliler tarafından NEKBE (felaket günü) olarak ilan edildiği günden ise tam 67 yıl sonra, yine bir 15 Mayıs Cuma günü, 2015’te Filistin’e giden  ilk Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Mescid-i Aksa’da hutbeye çıkarak; şu kulaklarımla duyduğum ‘’GELDİK EY KARDEŞLERİM! 100 YIL GEÇSEDE GELDİK!’’ sözlerinden sonra başına gelenleri ve algı operasyonlarıyla görevden ayrılışının derinliğine bir kez daha bakmak gerek…

Filistin topraklarına kaç kez gittiğinin sayısını unutmuş, Kudüs Davası’nı romantizm ve slogandan öteye somut gerçekliklerle anlaşılmasının farz olduğunu düşünen ve yerinde gözlem ve okumalarla tecrübe edinmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki; tarih boyunca tüm halkı iki kez kılıçtan geçirilerek soykırıma tabi tutulan, 52 kez saldırıya uğrayan, 44 kez işgal edilen ve 23 kez el değiştiren Kudüs, hiç bir zaman içeriden bir direniş ve kıyamla kurtulmamıştır. Tarihi perspektiften M.Ö 165’li yıllarda yaşanan Makabi (İbranice çekiç manasına gelir) İsyanlarını da merkeze alırsak Kudüs’e hep dışarıdan bir geliş söz konusudur. Hz Ömer gibi, Selahaddin gibi, Baybars gibi, Yavuz gibi… Devlet-i Ali Osman’ın zevale uğrayarak; Filistin’in, Kudüs-ü Şerif’in, Mescid-i Aksa Haremi Şerifi’nin düştüğü ve İngiliz işgal manda yönetimine bırakıldığı 1917 dokuz Aralık’ın yıl dönümündeyiz! İlk kıblemiz Mescid-i Aksa Haremi Şerifi 103 yıldır esir ve tutsak. Bu işgal bitecek! İstihbarat raporlarında yazsada bitecek, yazmasada bitecek! Bu hakikat Müslümanlar için bir namus meselesidir.

Dün olduğu gibi o gün, bir kez daha geldiğinde Hz. Ömer’in, Selahaddin’in ve Kanuni’nin yaptığı gibi biz; israiloğullarını yine emanımız altına alacağız. Siyonizm’in ve günümüz Firavuni emparyel sistemin kölesi olarak kullanılan Ben-i İsrail’in mütedeyyin mensupları Rabb’in şehri Beyt’ul Makdis’te, İseviler ve Müslümanlarla birlikte özgürce yaşayacak! Bölgede tüm halkları terörize edenleri ise taşıyacakları yeri hazırladılar! Taş Köprü’nün diğer yakası onları bekliyor…

Siyasetinin temeline Kudüs’ün özgürlüğünü koymayan hiçbir iradenin başarılı olma imkanı yoktur!  103 yıllık esaretin bitmesi için çalışanlar bu motto ile yürümeye devam ediyorlar… Kimin arkasında saf tuttuğunu göstere göstere hem de…

Times Gazetesi’nin Ekim 2018’de yayınladığı bir haberin başlığı şöyleydi: ‘’Times gazetesi, Hamas'ın İstanbul'da 2 yıl önce 'gizli siber saldırı üssü' kurduğunu iddia etti!’’ tıklayınız

“Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün.”

Bülent Deniz – Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

www.bulentdeniz.com