“Benim Erdoğan ile olan ilişkimle sizin Erdoğan ile olan ilişkinizi kıyaslamayın. Siz daha çoluk çocuksunuz. Oraya yağ çekmeden ayakta duramazsınız. Benim vaziyetim öyle değildi. Erdoğan belediye başkanı değilken ben hem grup başkanvekiliydim, milletvekiliydim, ben Maliye Bakanı idim, başbakan yardımcılığı yaptım.”
(Bütçe konuşmaları salonundan,
Abdüllatif Şener)

Kibir:  Kendini başkalarından üstün görmektir. Başkalarını beğenmeme ve kendini diğerlerinin üstünde görme davranışıdır. 

Sayın Şener ve Adalet ve Kalkınma partisinden ayrılan diğer bireyler neden bir anda sayın Erdoğan'a kan davalı gibi düşman kesiliyor sorusunun cevabı işte burada saklı  yani bu sözlerden:  Erdoğan yokken biz vardık, vekildik,liderdik , asıl olan bizdik... Yada tam tersi artık bizde varız ,bırak ve öne biz çıkalım. Sen varken halk bizi takmıyor...

Sayın Erdoğan'ı kibir ile suçlarken kibre köle olmak,diktatör olmak ile suçlarken geçmişini unutma şeklinde gelen bir eleştiriye, tahammülsüz bir egolu  duruş  tepki koymak diktatörce bir duruş değilde nedir? 
Karşı tarafı rencide edici bir tavır ile aşağılamak adına söylenen sözler ile sayın Erdoğan'a oy veren %50'nin üzerindeki bir kitleyi Aysun Kayaci'nın ağzı ile rencide etmek değil midir?

Ne mi diyorum? 

• Kendinden olanı başkasında aramak .
• Suçu başkasına atmak.
• Savunma mekanizmaları ile yön değiştirip  ayakta durmak...

Gurur ile kibir iki ayrı şey tabiki.

Gurur: kendini bilme ve öz saygı...
Gurur sahibi kişi iyi olduğu haller ile ilgili bilgi sahibidir. İyi olduğu haller ile ilgili saldırıyı kabul etmez ancak saldırgan olmak gibi bir davranış bozukluğu ile değil ortaya koydukları ile haklı bir davranış sergiler.
Gururlu, kibrin ne olduğunu bilir..

Kibir:  Kendini başkalarından üstün görme manasına gelir.  Kibirli çok ama çok iyi olduğu kanısını başkalarına kabul ettirme arzusundadır. 
Kibirli, bırakın gururu kibrin bile ne olduğunu bilmez.!

Eleştirmek , doğruyu haykırmak kadar daha doğru ne olabilir?
Rencide etmek, aşağılamak kadar daha saçma ne olabilir?

Sayın Şener kurucusu olduğu partiyi kendisince haklı gerekçeler ile eleştirip ayrılmış olmanın rahatlığı ile bir tavır ortaya koyma hakkına fazlasıyla sahiptir. Sayın Şener haklılığını ortaya koyarken şu kısımları geçer ise problem olur. 

İçinde bulunduğum ve kurucusu olduğum hareketi terk ettim. Yeni bir parti kurdum . Türkiye halklarının hepsi sayın Erdoğan'a yaranmak için mi  haklı gerekçelerle kurduğum yeni  hareketi

desteklemedi? Sayın Şener kurduğu Parti'nin başarısızlığı ile ilgili öz eleştiriyi yapsa daha doğru bir tercih olmaz mıydı?

Adalet ve Kalkınma Partisi  eleştirilir ve hataları gündem edilir. Demokrasi budur ,muhalefet budur. Doğruya doğru , yanlışa yanlış demek en erdemli davranış değil midir?
Eğer cevap evet ise şu soruyu sormak istiyorum. Başta sayın Şener'e sonra Adalet ve Kalkınma Partisinden ayrılan diğer siyasi liderlere ve Adalet ve Kalkınma Partisine rakip tüm muhalefet mensuplarına.

Sayın Erdoğan bir diktatör ve başta sayın Şener olmak üzere tüm kendisine tepki koyanları ezdi ve dinlemedi. Durum böyle olunca onlarda beli bir süre,içeride düzeltmeye çalıştı ,direndi, savaştı... baktılar ki düzeltme mümkün değil ayrıldılar. Doğruları aynı olsada her biri ayrı bir hareket kurdu ve dertleri kesinlikle lidercilik yada en önde olmak değildi. Muhalefet partileride aynı sesle haykırıyor ve sayın Erdoğan'ı parti içi muhalefeti baskılayan katı kuralcı ,kibirli bir adam olarak halka şikâyet ediyor. Bu davranış en doğal hakları.
 
Peki!
Sayın İnce,Sayın Öztürk, Sayın Sarıgül,Sayın Özdağ...ve kendi partilerinden ayrılıp yeni parti kurup yapamayanlar veya başka hareketlere dahil olan daha bir çok siyasetçi  kendi partilerinden neden ayrılmak zorunda kaldı?
 Sen onları boş ver Erdoğan diktatör mü bu sorunun cevabı?

 Hep Aynı Nakarat 

Bizim başbakanlardan biri Çin'e resmî bir ziyarete gitmiş. Akşamleyin onuruna yemek verilmiş. Yemek esnasında günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapma sırası gelince paniğe kapılmış. Yanında oturan ABD'den getirttiği danışmanına dönmüş: – Eyvah ne yapacağım? Tek kelime Çince bilmem... – Önemli değil efendim. Ellerinizi bacaklarınıza birleştirin ve eğilerek başınızla selamlayın. Konuşma yerine geçer. Başbakan denileni yapmış. Korkunç bir alkış kopmuş. Dış ülkelerde sevilmekten pek hoşlanan başbakan, alkışı görünce oturduğu yerden kalkmış, bu kez dört tarafı aynı şekilde ikişer kez selamlamaya devam etmiş. Ancak biraz önceki alkıştan eser yok. Bu duruma bozulan başbakan yine danışmanına dönmüş: – Yahu ne oldu? – Fazla gevezelik ettiniz, tadı kaçtı.

Bu halkın iktidar kadar doğru muhalefete ihtiyacı vardır. Muhalefetin olmadığı yerde iktidar en iyiyi bulamaz. 

Hep aynı sözler üzerinden hareket ile halkı oyalamak tam anlamıyla kim olursa olsun gevezeliktir. 

Benimsenmeyen doğrular üzerinden ortak düşman söylemiyle hareket eden , yanlış olanı doğru kabul eden herkese şunu söylemek lazım yanlış yoldasınız ve   kaybetmeye mahkumsunuz. 

 Gazetelerin yazdığı Üç soyguncu bankayı soyduktan sonra kaçıp ormanda buluşmuşlar.

Biri: – Şu paralan sayalım, demiş. İkincisi: – Boş ver yahu, nasıl olsa yarın gazeteler yazar, öğreniriz, diye itiraz etmiş. Üçüncüsü yerinden fırlamış: – Deli misiniz yahu, yarın her gazete ayrı ayrı şeyler yazar, birbirimize gireriz...

Kendi silahıyla vurulmak  buna denir. 

Ne kadar acımasız bir ruh hâli. Egoyu tatmin etmek için bir alan bul ve oradan yürü. Bunu yaparken de kendi açıklarını gizlemek için yapılan bütün çirkinlikleri iyi gör. Saldır ,iftira at, kır- dök ve kazanacağım de. Belki çok kaba bir cevap olacak ama bağışlayın lütfen; YEMEZLER.!

İçinde bulunduğunuz ruh hali ile boğulun dememek için kendimi zor tutuyorum. 

Hiç mi ülke sevdanız yok?

Sayın Erdoğan bir fani ve hata yapabilir, yanılabilir, eleştirilmeli,tepki konulmalı... Eleştirmek ahlaki yoksunlukla değil  şeref ile yapılmalı.

O kadar illeri düzeyde bir ahlaki yoksunluk hali ile karşı karşıya geldik ki anlatamam. 
Sayın Erdoğan'ın  fetocu hesaplar üzerinden yayılan ölüm haberi ile ilgili el ovuşturarak fırsat beklemek ve bu densizliği  yapanlara sayın Erdoğan'dan  önce tepki vermemek siyaset değil tam anlamıyla ahlaksızlık ve adamlık kavramından yoksunluktur.

Kendi eksiklerini görmek yerine hep aynı yerden vurarak toplumu kandırmaya çalışmak  hiç bir siyasi lideri istediği koltuğa taşımadı. Yanlış  bir duruş ile  dünü farklı  bugünü farklı her birey kaybetmeye mahkum oldu.


Adam papağan satın almak üzere bir dükkana girmişti. Bir ayağına başka, ötekine başka kurdele bağlanmış bir papağan görerek, mağaza sahibine bunun nedenim sordu: – Sağ ayağındakini çekerseniz, "İngilizce", sol ayağındakini çekerseniz "Türkçe" konuşur. Müşteri sordu: – Ya ikisini de çekersem ne olur? Papağan dayanamayarak lafa karıştı: –Ne olacak, düşerim ....