Edebiyattan biyografiye; oyundan, psikolojiye, felsefeden sosyolojiye; bilimden tasavvufa... birçok ana yayın kategorisinde, alt diziler oluşturarak yayın yelpazesini sürekli genişleten Ketebe Yayınları, sanat ana kategorisinde, arkitekt (mimar) başlığı altında yeni bir dizi başlattı.

“Eski Yunanca’da, architectonicé (mimarlık), architectón’un techné’si anlamına gelen architectonicé techné’den geliyordu; buradaki architectón, arché (köken, ilke, öncelik) ve tectón (zanaatçı) sözcüklerinden oluşan bir birleşik sözcüktür. Yunanlarda mimarlık yalnızca zanaat işi olarak değil, bütün teknolojiler hakkında temel bilgisi ve ustalığı olan, dolayısıyla projeler yapan ve diğer zanaatçılara yol gösteren kişilerce yerine getirilen bir sanat olarak görülüyordu. Bu bağlamda techné terimi yalnızca dar anlamıyla teknoloji anlamında değil, genel olarak poiseis (yapma) anlamına geliyordu.”

Kojin Karatani’den naklettiğim bu etimolojik izleğe tabi olarak, Ketebe’nin arkitekt dizisinden de doğrudan arkitekt (mimar) olan ya da düşünsel olarak ona bağlananların (nazariyata mahsus bir mimariyi yapanların) niyet, kuram, proje ve uygulamalarına mahsus birikimlerini / miraslarını / eserlerini okuyacağımız kanaatindeyim.

Nitekim bu diziden ilkin, Zaha Hadid Bütün Eserleri ile Mimarlar Neden Bachelard Okur? adlı iki kitabın yayımlanmış olması da mezkur kanaatimi güçlendirmektedir.

Zira ilkinde bir mimardan geriye kalanların, ikincisinde ise mekâna / eve dair fenomenal ve edebî bir espas’ı/ poetikayı poiseis anlamıyla yapan bir düşünürün ilgili düşüncelerinin değerlendirildiğini görüyoruz.

Mimarîdeki en eskimez düstur olarak yöntemin (bunun somutlanması anlamında çizimin) işleve; nazariyatta (inanışta) ise yöntemin değerlere ve hayatî önceliklere tabi olması esasından baktığımızda, Zaha Hadid kitabı ile Bachelard kitabı –benzetme yerindeyse- bir kuşun iki kanadını oluşturuyor. Böylece aynı konuda, iki kitabın birinden sureti, diğerindense manayı keşfedebiliyoruz.

Zaha Hadid, 1950 yılında Bağdat’ta dünyaya geldi. Çocukluğu da bu şehirde geçen Hadid, Beyrut Amerikan Üniversitesinin Matematik bölümünü bitirdi. Ailesinin İngiltere’ye göç etmesiyle, Londra’da mimarlık okudu ve ortağı olduğu bir mimarlık ofisinde çalıştı. 1980’de Londra’da kendi ofisini kurdu, mezun olduğu okul dâhil, namlı üniversitelerde mimarlık dersleri verdi. Dünyanın birçok yerinde uygulamaya koyduğu projelerinin yanı sıra, planladığı projelerle de dikkatleri üzerine çeken Hadid, 2016 yılında Florida’da öldü.

Zaha Hadid Bütün Eserleri adlı kitapta (Aaron Betsy, Türkçesi: Göksenin Abdal), Hadid’in uygulanmış ve planlanmış eserlerinden 582’si renkli 680 çizim ve fotoğraf yer alıyor.

Hadid’in yerinde görebildiğim birkaç eserinden ilgimi en fazla çeken Bakü’deki Haydar Aliyev Merkezi üzerinden konuşacak olursam, onun hakkında yapılan ve ilk bakışta çok abartılı görünen övgülerin büyük oranda haklılık taşıdığını söylemeliyim.

Bu bağlamda, mezkûr kitapta yer alan “Çizimleri, resimleri ve tasarımlarıyla mimarlık dünyasını değiştirdi. Musluktan tekneye, gökdelenden dünya çapında şehir planına kadar uzanan tasarımlar üreten bir Dame oldu” şeklindeki övgülerle, dekonstrüktivizmin mimarideki temelini attığına dair övgüler doğru bir yere oturuyor.

Bunlardaki mümkün abartıları eleyerek Hadid’in çabasını gereğince anlayabilmemizin yolu da, neticede çizim görselleri ve fotoğrafları üstünden olsun onun eserlerini görmemizle ancak mümkün olabileceğine göre, Ketebe Yayınları arasından çıkan kitabı da kendiliğinden kıymetli hale geliyor.

Mimarlar Neden Bachelard Okur? (Derleyenler: M. Taha Tunç / Sümeyye Yıldız) adlı kitaba gelince:

Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası adıyla dilimize çevrilen kitabında Mahzenden Tavan Arasına Ev. Kulübenin Anlamı; Ev ve Evren; Çekmece Sandıklar ve Dolaplar; Kuş Yuvası; Kabuk; Köşeler; Minyatür; İçsel Uçsuz Bucaksızlık; İçerisi ise Dışarısının Diyalektiği ve Yuvarlağın Fenomenolojisi başlıklı konuları incelediğini bilenler, onun mekâna ve eve dışsal değil içsel bir hendese ile yaklaştığını da iyi bilirler.

Bunu güzel ifade etmesi bakımından, kitapta Edward S Casey’yle yapılan söyleşiden şu satırları aktararak, daha fazla bilgi için okurlarımı kitabın kendisine yönlendirmekle yetiniyorum:

“Bachelard, Sartre’ın önerdiği doğrudan bağlanma yerine, okurun odağını hafifçe yer/mekân ve bedenin sonsuzluğundan uzaklaştırır; varoluşsal bedenimiz üzerine eşsiz biçimde hayalî bir perspektif edinmektir amaç.”