Siyonist Israil, Kudüs eski baş müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'nin Şeyh Cerrah mahallesindeki tarihi konağına el koyup sinagog veya gündüz bakım evine dönüştürmeyi planlıyor. Şeyh Emin el-Hüseyni, konağını 1930 yılında 500 metrekare üzerine inşa etmişti. Gasp planına engel olmak isteyen el-Hüseyni ailesinin mahkeme başvuruları "Sahipsiz Mülkler Kanunu" sebebiyle sonuçsuz kaldı.

Hacı Emin el-Hüseyni kimdir?

Birinci Dünya Savaşı yıllarında neredeydi?

Şerif Hüseyin’e destek verip Osmanlı’ya ihanet etti mi?

İngiliz Manda döneminde Kudüs’te nasıl bir görevi vardı?

Dünya İslam Kongresi ne zaman nerede toplandı?

İkinci Dünya Savaşında tavrı ne olmuştu?

Hitler’le görüşme sebebi neydi?

1948 Siyonist işgalinde neler yaptı?

Hacı Emin el-Hüseyni kimdir?

Emin el-Hüseyni 1895 tarihinde Kudüs’te doğdu. Aile olarak Hz. Hüseyin’in soyundan geldikleri için Kudüs’e yerleştikten sonra, 18. Yüzyıldan itibaren kendilerine Kudüs müftülüğü görevi verildi. Dedesi Hacı Hasan el-Hüseyni ve babası Şeyh Tahir el-Hüseyni Kudüs baş müftülüğü yapmış, eşraftan tanınmış kişilerdi.

İlk öğrenimini babasından alan Emin el-Hüseyni, küçük yaşlarda Kur’ân’ı Kerimi ezberleyerek hafız oldu. Kudüs’te bir mahalle mektebine giden Emin el-Hüseyni, çok iyi Türkçe öğrendi. Ayrıca bir Fransız okuluna devam ederek Fransızca ve başka yabancı dillerin eğitimini aldı. 1908 yılında babası ölünce yerine büyük kardeşi Kamil el-Hüseyni Kudüs müftüsü oldu.

Hacı Emin el-Hüseyni 1912 yılında Mısır el-Ezher Üniversitesine kaydoldu. Burada Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, kelam gibi dersler okudu. Kahire’de bulunduğu yıllarda önemli kişilerle tanışınca, Filistin ve İslam Alemi’nin kurtuluşunun ancak fiili mücadele ile olacağı kanaatine vardı. 1913’te annesiyle beraber hacca gitti.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında neredeydi?

Birinci Dünya Savaşı başlayınca İstanbul’a geldi ve Harp Okuluna girdi. 1915’te buradan kurmay subay olarak mezun olan Emin el-Hüseyni, savaş yıllarında Osmanlı ordusunda görev yaptı. Gönüllü olarak Çanakkale Savaşı’na da katıldı ve bir müddet İzmir’de bulundu. 1917’de Kudüs ve Filistin’in İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine ülkesine döndü.

Merhum Ali Ulvi Kurucu kendisiyle ilgili hatıralarında, Emin el-Hüseyni’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale'de savaşa katıldığını, hatta Teşkilatı Mahsusa’da görev aldığını anlatır. Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de onun hakkındaki bu bilgileri teyit etmiştir. Teşkilatı Mahsusa’daki görevinin kesin olmadığını söyleyenlere şunu hatırlatalım. Teşkilatı Mahsusa her ne kadar resmi bir kuruluş olsa da görev alanların çoğu gayri resmi ve fahri olarak çalışmıştır. Her bölgenin ileri gelenleri ve vatanseverleri bu teşkilat içinde yer almış ve üzerine düşeni yapmıştır. Bu şekilde kayıtsız binlerce üyesi olan Teşkilatı Mahsusa’da her şeyden önce gizlilik esastı. Ancak görevli kişilere bölge sorumlularının isimleri veriliyor ve yardım edilmesi isteniyordu.

Şerif Hüseyin’e destek verip Osmanlı’ya ihanet etti mi?

İngiliz işgali altındaki Kudüs’e geri dönen Emin el-Hüseyni, İngiliz askeri idaresindeki genel valinin yardımcılığına getirildi. İngiltere onun ve ailesinin nüfuzundan istifade etmek ve Filistin halkını kendi isteklerine razı etmek maksadıyla ona görev vermişti. Üç ay içinde bu art niyeti sezen Emin el-Hüseyni, bu görevden istifa ederek İngilizlere ve Siyonistlere karşı mücadeleye başladı.

Fedaiyyun adı verilen küçük silahlı grupları örgütleyerek Filistin’in bağımsızlığı için faaliyete başladı. İlk siyasi örgüt olan en-Nadil Arabi’nin başkanlığına seçildi.

Balfour Bildirisi’nin birinci yıldönümünde Yahudilerin yaptıkları kutlamaları protesto ederek ilk isyan fitilini ateşleyen Emin el-Hüseyni, 1920 Nebi Musa şenliklerinde meydana gelen olaylardan sorumlu tutularak gözaltına alınmak istenince Şam’a kaçtı. Burada Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal’ın idaresindeki Suriye ile Filistin’in birleşmesi fikrini savundu. Ancak bu şekilde Filistin’in İngiliz ve Yahudi işgalinden kurtulacağına inanmıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise Şerif Hüseyin ve oğullarına destek verip Osmanlıya asla ihanet etmemişti.

Emin el-Hüseyni Ali Ulvi Kurucuya şöyle demişti: "Müslüman dünyasının başına gelen Osmanlı devletinin bedduasıdır. Biz Müslümanlar bilhassa Araplar masum ve mazlum Osmanlı Devleti'nin bedduasına uğradık. Babasının bedduasını alan bir evlat gibi. Başımıza gelen felaketler bu yüzdendir"

İngiliz Manda döneminde Kudüs’te nasıl bir görevi vardı?

1921 yılında Filistin’de İngiltere Manda yönetimi kurulunca ilk genel Vali olarak Herbert Samuel tayin edildi. İngilizler tarafından 10 sene hapis cezası verilen Emin el-Hüseyni sürpriz bir şekilde affedildi. 21 Mart 1921 tarihinde ağabeyi Kamil el-Hüseyni’nin vefatından sonra onun yerine 8 Mayıs’ta Kudüs Müftülüğüne tayin edildi. Bu kararda Herbert Samuel’in çok büyük payı vardı. İngilizler böylece hem Kudüs’teki köklü aileler arasındaki dengeyi korumuş hem de Filistin direnişine öncülük eden bir ismi kendilerince pasifize etmiş olacaklardı.

Emin el-Hüseyni, hem İslam ülkeleri nezdinde hem uluslararası siyaset sahnesinde etkili olarak Filistin’in bağımsızlığını kazanması ve Yahudi göçünün durdurulması için mücadele etti. 1922’de el-Meclisül İslami el-a’la başkanlığına getirildi. 1929 yılındaki Burak isyanına kadar İngilizlerle iyi geçinen Kudüs müftüsü, bu arada çok önemli sosyal ve siyasi meselelere el attı. Filistin’de Şeriat mahkemeleri kurulması, dini okullar ve yetimler yurdu yapılması, spor merkezleri açılması gibi çalışmaların yanı sıra, Yahudilere toprak satılmaması için, toplanan bir fondan vakıflar kanalıyla arazilerin alınmasını da organize etti.

İslam Alemi’nin üçüncü mukaddes haremi olan Mescidi Aksa içindeki Kıble Mescidi ve Kubbetüssahra’nın tamir ve restorasyonu için uluslararası bir fon kuruldu. İslam ülkelerinden gelen büyük yardım ve destekle başlayan Mescidi Aksa projesi, Emin el-Hüseyni’ye Müslümanlar nezdinde çok itibar kazandırdı. Türk Mimar Kemaleddin Bey’in başkanlığındaki heyetin yaptığı çalışmalarda Kubbetüssahra’nın kurşunla kaplı gri kubbesi, ilk inşa yıllarında olduğu gibi yine altın ile kaplandı.

Dünya İslam Kongresi ne zaman nerede toplandı?

Hilafetin kaldırılmasından sonra İslam Alemi'ndeki birliği sağlamak maksadıyla 1926’da Karaçi’de Dünya İslam Kongresi, Mü’temerül Alemil İslami (World Muslim Congress = WMC) adıyla önemli bir müessese kuruldu. Emin el-Hüseyni’nin de aralarında bulunduğu çeşitli İslam ülkelerinin ileri gelen aydınları tarafından kurulan Dünya İslam Kongresi ikinci toplantısını Kudüs’te yaptı.

Kudüs’te 7-12 Aralık 1931 tarihleri arasında toplanan Türkiye, Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, S. Arabistan gibi 22 Müslüman ülkenin katıldığı Dünya İslam Kongresi’nde Emin el-Hüseyni başkanlığa, Muhammed İkbal başkan yardımcılığına seçildi. İngilizler kongrenin yapılmasına, aleyhte konuşmalar olmayacağı sözü aldıktan sonra izin verdiler. Siyonistler ise dolaylı olarak kongreye katılımın azalması ve tartışma çıkararak ortak karar alınmaması için çabaladılar. Hatta bu kongrede halife seçileceği söylentisini yayarak, İngilizleri kışkırtmaya çalıştılar.

Kongre’de Filistin’in bağımsızlığı, Müslümanların birliği, işgalci İngilizlerin sömürgeciliği ve Siyonistlerin gizli emelleri dile getirildi. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar merkezi Kudüs’te olan Kongre, çok önemli siyasi ve diplomatik faaliyetlerde bulundu. Bu tarihten sonra ise merkezi Karaçi’ye taşındı.

Emin el-Hüseyni, Dünya İslam Kongresi Başkanı olduktan sonra Filistin meselesinin bütün İslam Alemi'nin davası olduğunu anlatmaya çalıştı. İngiliz Manda Yönetiminin Filistin’i Yahudileştirmek için attığı adımları ve Siyonistlerin kurdukları terör örgütleri ile Müslümanlara yaptığı baskıyı dile getirdi.

Yahudilerin bazı aracılar vasıtasıyla büyük paralar vererek toprak satın almaya başlaması Emin el-Hüseyni’yi harekete geçirdi. Emri Bil-ma’ruf Cemiyeti kurularak Filistin’in her tarafına vaizler gönderildi. İslam ülkelerinden toplanan bağışlarla bu araziler alınarak vakıflara devredildi.

İkinci Dünya Savaşında tavrı ne olmuştu?

1936 yılında İngilizlere karşı başlatılan genel boykot ve protestolara destek verince, Emin el-Hüseyni’nin yönetimle arası açıldı. Bir yıl sonra İngiltere’nin teklif ettiği Filistin taksim planını reddedince, artık ipler koptu. Önce Yüksek İslam Konseyi Başkanlığından alındı, sonra da Kudüs baş müftülüğü görevine son verildi.

Emin el-Hüseyni, tutuklanacağını öğrenince küçük bir gemi ile Lübnan’a kaçtı. Filistin Bağımsızlık hareketinin lideri olan kardeşi Abdülkadir el-Hüseyni ile devamlı haberleşerek silahlı mücadeleyi yönetti. İngilizler, Lübnan’da işgalci durumda olan Fransızlardan Emin el-Hüseyni’yi tutuklamalarını isteyince 1939’da bu defa Irak’a kaçtı. Artık İkinci Dünya Savaşı başlamış ve güvenli bir yer bulmak oldukça zorlaşmıştı.

Irak’ta İngiliz yanlısı Başbakan Nuri el-Said’e karşı Arap Ümmet Partisini kurarak siyasi mücadele vermeye başladı. Hükümete karşı yapılan bir darbe, kısa süre sonra karşı bir darbeyle boşa çıktı. Bu arada Siyonist terör örgütü Irgun kendisine suikast düzenledi. Bu badireyi de atlatan Emin el-Hüseyni, İran’a gitti. Sovyetlerin İran’ı işgal etmeleri üzerine, İngiltere onun yakalanması için harekete geçti. Hatta yerini bildirene 20 bin Sterlin para ödülü vaat edildi.

Artık Emin el-Hüseyni’nin Avrupa’dan başka gidecek yeri kalmamıştı. Bu defa Türkiye, Bulgaristan ve İtalya üzerinden Almanya’ya gitti. 1941 yılının Kasım ayında Berlin’de Hitler’le görüştü.

Hitler’le görüşme sebebi neydi?

Almanya’nın galip geleceğini düşünerek Filistin davasına destek aramak için görüştüğü Hitler’den Araplara hitaben bir deklarasyon yayınlamasını istedi. Kendisi de buna karşılık İngiliz işgali altında olan Müslümanların ayaklanması için çalışma yapacağını vaat etti. Almanlar için, Müslümanların İngiliz idaresine baş kaldırmaları çok önemliydi. Bu yüzden Emin el-Hüseyni’yi desteklediler. O da Balkan ülkelerinden bilhassa Bosnalı Müslümanlardan birlikler kurarak Almanların yanında Sovyetlere karşı savaşmalarını sağladı. Onun Hitler’le görüşmesinin asıl maksadı, Yahudileri Filistin’den çıkarmak ve Avrupa ülkelerinden gelen göçü durdurmaktı.

Netenyahu 2015 yılında 37. Dünya Siyonist Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Kudüs Baş müftüsü Emin el-Hüseyni’nin Hitler’le görüşmesinde Yahudilerin topluca katledilmeleri fikrini verdiğini söylemiş, bu yüzden onun savaş suçlusu olduğunu iddia etmişti. Halbuki Hitler onunla görüşmeden 6 ay önce, zaten Yahudi soykırımını başlatmıştı. Hitler’in bu konuda hiç kimseden akıl almaya ihtiyacı olmadığı gibi, yaşanan bu soykırım yüzünden Avrupa’dan Filistin’e çok büyük Yahudi göç dalgası yaşanmıştı. Bu da Emin el-Hüseyni’nin hiç istemediği bir şeydi.

Bütün bu gerçeklere rağmen İngiliz ve İsrail yanlısı yazarlar ve gazeteciler tarafından Emin el-Hüseyni’nin Nazilere destek olduğu ve Yahudi katliamına ortak olduğu sürekli yazıldı. Ömür boyu Filistin davası uğruna yaptığı mücadele bu sebeple lekelenmeye çalışıldı. İngiltere, savaş sonrasında Fransa’ya sığınan Emin el-Hüseyni’nin savaş suçlusu olduğunu ve teslim edilmesini istedi. Bir yıl Fransa'da göz hapsinde kalan müftü, 1946’da Kahire’ye kaçmayı başardı.

Siyonist işgalinde neler yaptı?

İngiliz Manda Yönetimi Filistin’i terk edip askeri ve siyasi bütün imkanlarını Siyonistlere bırakınca, 14 Mayıs 1948’de Telaviv’de İsrail’in kurulduğu ilan edildi. Emin el-Hüseyni, İsrail işgaline karşı Arap ordularının Filistin’e girmek yerine buradaki mücahitlere silah, cephane ve teçhizat yardımı yapmalarını istedi. Çünkü onların Filistin’de bağımsız bir devlet kurulmasını istemediklerini ve topraklarını aralarında bölüşeceklerini düşünüyordu.

Gerçekten 15 Mayıs’tan itibaren Filistinliler Nekbe’yi (Büyük Felaket) yaşarken güya onları kurtarmaya gelen Arap orduları göstermelik birkaç çatışma dışında İsrail’le savaşmadılar. Ayrıca Filistinli mücahitlerin silahlarını alarak direnişlerini kırdılar. Ürdün Kralı Abdullah ile İsrail temsilcisi Golda Meir (daha sonra İsrail başbakanı) gizlice görüşerek Filistin topraklarını bölüşmüşlerdi bile. Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı alan Ürdün, bütün Filistin’i Siyonistlere terk etmişti.

Emin el-Hüseyni, Gazze’de 1 Aralık 1948’de toplanan Filistin Halk Meclisi’ne başkanlık ederek Filistin hükümetinin kurulduğunu ilan etti. Fakat birkaç Arap ülkesi dışında bu hükümeti tanıyan olmadı. Kahire’den yürütmeye çalıştığı bu siyasi faaliyeti Mısır hükümeti tarafından engellenince 1959’da Beyrut’a gitti.

Karaçi ve Bağdat’ta yapılan Dünya İslam Kongrelerine de başkanlık eden Emin el-Hüseyni, Mekke’de kurulan Rabıtatül Alemil İslami’nin kurucuları arasında yer aldı. 1967 yılında 30 yıl ayrı kaldığı Kudüs’e son defa gitti. 4 Temmuz 1974 tarihinde Beyrut’ta vefat etti.

Son söz

1897 yılında Basel’de düzenlenen 1. Siyonist Kongresi’nde "Ben bugün burada Yahudi Devletini kurdum. Beş sene veya elli sene sonra bunu herkes bilecektir" diyen Theodor Herzl’in portresi altında, Ben Gurion’un ilan ettiği İsrail, 1948'de büyükçe bir terör örgütü gibi kurulmuştu. Bazı kimseler İsrail’e terör devleti diyorlar. Halbuki aradan geçen 72 yılda bu örgüt, hala devlet olamadı. Anayasası ve sınırları olmayan devlet olabilir mi? Siyonistler kendilerine o kadar büyük hayali idealler çizdiler ki, bunu sınırlandırmak istemediler. Anayasa ise hukuk demektir. İsrail kendi ülkesinde insan haklarını hiçe saydığı gibi, bütün dünyayla alay edercesine uluslararası hukuku da çiğnemektedir. Bütün BM kararlarını red ederek, Filistinlilerin tüm haklarını özellikle de yurtlarına geri dönüş haklarını asla kabul etmeyeceğini açıkça ilan etmektedir. Yeni yerleşim yeri adı altında modern işgal sistemini ve bütün dünyanın gözüne sokarak yaptığı utanç duvarı projesini devam ettirmektedir.

Bu kadar hadiseden sonra geriye söylenecek tek söz kalıyor:

“Allah Müslümanlara şuur, dirayet ve intibah nasip etsin” Amin.