Allah ve peygamberleri tarafından bizzat işaretlenmiş olan büyük mabetlerin bulundukları yerlerde, sair ibadet mekanlarının boyunları biraz bükük olur. Zira, işaretlenmiş mescidler, hem kendilerinde yapılan ibadetlerin, dua ve zikirlerin bereketlendirilmiş (ziyadeleştirilmiş) olması, hem de kendileri nedeniyle değerli olan şehirlerde hayatın nabzının onlarda atması bakımından, asıl sahipleri olan el-Mütekebbir nedeniyle büyüklüğü temsil ederler.

Bu manada, Mekke-i Mükerreme Kabetullah; Medine-i Münevvere Mescid-i Nebi; Kudüs, Beytülmakdis esasında değerlidir ve zikrettiğimiz bu üç ibadet merkezinin yanında yöresinde bulunan diğer ibadet mekanları adeta onların karşısında bir tür mahcubiyeti yüklenerek geri çekilmişler gibidir.

Kudüs’te ise bu durum biraz daha farklıdır. Zira Kudüs, “el-ardü’l-letî bâreknâ fîhâ / bereketli kıldığımız arz” ilahi hitabına mazhar olması bakımından, Hz. Ömer tarafından anahtarının Hıristiyanlardan teslim alındığı Temmuz 637 tarihinden beri, Müslüman muktedirlerin bereketli kılınan arzda “burada yaşadık ve bunun için sana şükrediyoruz Rabbimiz” demelerinin bir ifadesi olarak, iz bırakma yarışlarına muhatap olmuştur. Bir Müslümanın bırakacağı en etkili izin, imarethaneyi, sadaka müessesesini, mektebi, medreseyi, konaklamayı da içine alan ibadet yerleri olacağı ise âşikâren bilinen bir şeydir.

Yine bu bağlamda, Müslümanların Kudüs’e sahip olmak ve burayı korumak maksadıyla verdikleri uzun ve zahmetli mücadelelerin bir tarihini sunmaları bakımından da Kudüs’ün mescidleri diğer yerlerdekine göre biraz farklılık arz ederler. Özet bir söyleyişle, Kudüs’teki her mescid bir tarih yazar ve Kudüs’ün genel tarihine eklemlenerek onu daha da renklendirir.

Bu konuda sevgili kardeşim İbrahim Furkan Özdemir de benim gibi düşünmüş olmalı ki, Beytülmakdis’e hürmeten mahcubiyetle varlıklarını sürdüren Kudüs’teki mescidleri “Kudüs’ün Hazineleri Mescidler” adlı bir kitapta, fotoğrafları eşliğinde toplamış.

Furkan, yaşı (benimkine göre) küçük ama hikayesi büyük olan biridir. Kendisinden bahsedilmeyi sevmediğini bildiğim için, onun yakın zamanda Kudüs Yunus Emre Enstitüsü Müdürü olarak görev yaptığını; Kudüs’te hayata geçirdiği bir dizi seçkin kültür projesiyle İsrail istihbaratınca takibine alındığını, Ocak 2018’de bir gece yarısı evine baskın yapıldığını, aynı gece serbest bırakılmasına rağmen, işgal şartlarında uygulanan psikolojik baskılar nedeniyle Kudüs’ten ayrılmak zorunda bırakıldığını söylemem yeterli olacaktır. Bu nedenle, “Kudüs’ün Hazineleri Mescidler”in Furkan’ın Kudüs’teki zamanının bereketi olduğunu söylememiz hiç de abartılı olmayacaktır.

Bu hususu, mezkur kitabı hazırlama nedeniyle birlikte şöyle anlatıyor Furkan:

“Kudüs’ü çok seviyoruz ama tanımıyoruz maalesef. Gelip geçici söylemlerin etrafında dönüp durmaktayız. (...) Müslümanlar Kudüs’ü ne kadar hak ediyor, bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

“Allah bana ve aileme Kudüs’te çalışmayı / hizmet etmeyi nasip etti. Hamdolsun. Yarın o gün geldiğinde bizler en azından Kudüs’ün kapılarına, sokaklarına, medereselerine, çeşmelerine, mecsidlerine aşina olalım.

“Bu çalışmayı da bu minvalde hazırlamaya çalıştım. Hayırlara vesile olsun.”

Furkan’ın burada yaptığı mekan sırlamasından, mevcut çalışmasını Kudüs’ün medreseleri, çeşmeleri, kapıları, hanları... şeklinde devam ettireceğine dair bende bir umudun doğduğunu da belirterek, mezkur kitabından birkaç hususu daha ileteyim:

Furkan’ın Kudüs’te varlığını tespit ederek, fotoğraflarıyla birlikte bânî ve işlevlerine dair bilgileri ilettiği mecid sayısıelli sekiz.

Elli sekiz mescidin beşi Emeviler, yirmi altısı Eyyübiler, on biri Memlukler, on beşi Osmanlılar devrinde yapılmış.

Yine bu elli sekiz mescidin kırkı Eski Kudüs’te, beşi Harem’de, on üçü de Eski Kudüs’ün çevresinde bulunuyor.

Afganiyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye, Hindiyye, Edhemiyye, Es’adiyye ve Megaribe zaviyelerinin mescidlerini de içeren elli sekiz mescidin, yer aldığı mahalle, cadde, sokak ve çarşıları detaylı olarak belirten Furkan, mescitlerin işgal sonrasındaki (kapalılık, açıklık) durumlarını da iletmiş ve bu mescidlerle irtibatlı sahabelerin, alimlerin, salihlerin, askerlerin kabirlerini de ayrıca zikretmiş. Böylece Furkan’ın eliyle, Kudüs’e mahsus çok gerekli bir envanter ortaya çıkmış.

Furkan bu envanteri, hayatları tarassut altına alarak boğucu hale getiren işgal şartlarında yapmasıyla özel bir tebriki ve takdiri hak etmiştir.

Kendisine hassaten teşekkür ederek, bu çalışmanın devamını getirmesini istirham ediyorum.