TBMM tarafından Libya'ya asker gönderme tezkeresi onaylandıktan sonra, eskiden beri süregelen çatlak sesler tekrar yükseldi: "Libya'da ne işimiz var?" Öyleyse hemen cevap verelim: "Libya'da çok işimiz var!"

Türkiye artık bugüne kadar takındığı "tarihi mirasını reddeden" şaşkın evlat rolünü bırakıp, yüzyıllarca idare ettiği toprakların, sömürgeci zihniyetlerin paylaşım sahası olmasına asla izin vermeyecektir. Bir zamanlar "Türk Gölü" haline gelen Akdeniz'in askeri ve siyasi egemenliğini kaybedip, sadece kıyılarında balık tutarak yüzebileceği bir yer olmasına rıza göstermeyecektir. Rahmetli şehit Mursi'nin devrilmesiyle Siyonist odaklı ABD zihniyetinin Sisi'yi kullanarak Mısır ve Türkiye'yi düşman kardeşler haline getirme projesi yürümektedir. İslam dünyasını bu iki kutup arasında sıkıştırmak isteyenlerin Libya'daki hesapları ve oyunlarının bozulması, ancak Türkiye'nin bu cesur asker gönderme hamlesiyle mümkün olacaktır.

İtalyanlara karşı verdiği mücadele sonunda 1951'de bağımsızlığını kazanan Libya, fakir bir çöl ülkesi iken 1959 yılında petrol rezervlerinin bulunmasıyla bölgenin en zengin devleti oldu. 1969'da Kral İdris'i devirerek işbaşına gelen Albay Muammer Kaddafi, 40 yıldan fazla Libya'yı idare etti. Ülkesindeki İtalya ve ABD üslerini kapatıp petrolü millileştirdiği için, batılı emperyalist güçler tarafından "tahammül edilmesi mümkün olmayan lider" olarak tanımlanmıştı. Kaddafi'nin batıyı ve ABD'yi sömürgeci olarak görüp Arap Birliği ve Afrika Birliği kurma gayretleri, emperyalistleri çok rahatsız ettiği için ölüm fermanı imzalanmıştı.

Arap Baharı bahanesiyle 2011 yılında çıkarılan iç savaş sonunda, Nato kuvvetlerinin "insancıl müdahalesi" (!) ile devrilen Kaddafi, memleketi olan Sirte'de yakalanıp vahşice linç edildi. Osmanlı ve Türk dostu olan, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ülkemize destek verip askeri yardım sağlayan Kaddafi'den sonra, Libya'da bir daha istikrar sağlanamadı.

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin, 2259 sayılı BM kararı ve 2015 tarihli Süheyrat Anlaşması ile meşruiyetinin tanınmasına rağmen, isyancı Hafter güçleri başlattığı iç savaş ile iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Son olarak Türkiye ile Libya arasında imzalanan "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" anlaşmasından sonra dengeler tamamen değişti. Libya'nın meşru hükümet başkanı Serrac'ın talebiyle Türkiye bu ülkeye asker gönderme kararı aldı. Şimdi dilerseniz Libya'daki tarihi sürece bir göz atalım.

Trablusgarp Operasyonu

İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal etmesiyle başlayan süreç, 20. Yüzyılın başında diğer Avrupa ülkelerinin de Kuzey Afrika'da sömürge sahibi olma heveslerini artırmıştı. Libya'yı gözüne kestiren İtalya, çeşitli bahanelerle 29 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. 20 Ekim'de Trablusgarp'a giren İtalyan ordusu, yerli halkın direnişiyle karşılaştı. Osmanlı Devleti'nin bu işgale askerî gücüyle karşı koyma imkanı olmadığı için, gayrı resmi olarak direnişi desteklemeye karar verdi.

İleride Teşkilatı Mahsusa'nın en önemli elemanları olacak gönüllü genç subaylar Trablusgarp operasyonuna katıldı. Binbaşı Enver Bey komutasındaki ekipte kardeşi Nuri Bey (Killigil), amcası Halil Bey (Kut), Kuşçubaşı Eşref ile kardeşi Hacı Selim Sami, Süleyman Askeri, Ali Fethi Okyar, Mustafa Kemal, Fuat Bulca ve Ömer Fevzi Mardin gibi farklı yetenekleri olan kişiler vardı. Hatta katılanlar arasında Mehmed Âkif ve Said Nursi'nin de olduğu söylenmekteydi. Özellikle Kuşçubaşı Eşref ve Ömer Fevzi Bey'in Mısır'daki çevrelerinden istifade edilmesi düşünülüyordu.

Elemanlara verilecek sahte kimlik ve pasaportlar ve mesleklerine uygun kıyafetler Kara Kemal tarafından temin edildi. Hepsine Kuzey Afrika'ya hangi noktadan giriş yapacağı, kimlerle irtibata geçeceği talimatla bildirildi. Sevkiyat ve haberleşme merkezi olarak İskenderiye seçilmişti. Teşkilat mensuplarının çoğu Alman denizaltılarıyla Afrika kıyılarına ulaştı. Enver Bey gönderdiği mektuplarda, 21 Ekim 1911 tarihinde İskenderiye'ye vardığını, 11 Kasım'da ise Trablusgarp'a geçtiğini yazıyordu.

Trablusgarp'ta bulunan Miralay Neş'et Bey ve Şeyh Ahmed es-Sünusi'nin (1873-1933) liderliğindeki mücahitlere silah, cephane ve para yardımı yapılmaya başlandı. Gelen subaylar yerli halka eğitim veriyor ve çete savaşı taktikleriyle İtalyanları sürekli sıkıştırıyordu. Trablusgarp ve Bingazi'deki aşiretlerin yanı sıra Tunus'tan, Cezayir'den gönüllü mücahitler geliyordu. Libya'nın Milli kahramanı Ömer Muhtar da Şeyh Sunusi'nin gönüllüleri arasında bulunuyordu.

Sudan'dan gelen gönüllüler arasında 2 metre boyunda dev gibi bir zenci herkesin dikkatini çekmişti. Libya'ya gelince Kuşçubaşı Eşref'in emir eri olan Musa, onun yanından hiç ayrılmadı. Enver Bey'in kardeşi Nuri Bey ise keskin nişancıydı. Tek başına 100'den fazla İtalyan askerini öldürdüğü söyleniyordu.

Eşref Kuşçubaşı'nın ne zaman nerede görüneceği belli olmadığı için “Uçan Şeyh” deniyordu. Bu genç zabitlerin desteğindeki gönüllüler, 100 bin kişilik İtalyan ordusunu sahile hapsettiler. Bingazi ve Derne'de çete savaşı ve vur-kaç taktiğiyle düşmana göz açtırmayan bu fedailer ancak beş ay burada kalabildiler.

Bu sırada Osmanlı Devletinin Trablusgarp Savaşı'yla meşgul olmasını fırsat bilen Balkan Devletleri birleşerek, Batı Trakya'ya saldırdılar. Kasım 1911'de Selanik, Mart 1912'de Edirne işgal edildi. Bunun üzerine Enver Bey ve arkadaşları İstanbul'a geri dönmek zorunda kaldılar. Bu tarihten sonra cephane ve erzakları azalan kuvvetlerin savaşmaları çok zorlaştı. Balkan Savaşı yüzünden Osmanlı Devleti İtalya ile barış görüşmelerine başladı. 18 Ekim 1912'de Uşi Barış Antlaşmasıyla savaş resmi olarak sona erdi.

Ocak 1913'te Osmanlı kuvvetleri çekildikten sonra buradaki mücahitler direnişlerine devam ettiler. Temmuz ayında İtalyanlara önemli zayiat verdiren Müslüman kuvvetler, Sünusilerin direnişi ile moral kazandılar.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı Devleti, Trablusgarplı olan Süleyman el-Baruni ile birlikte 20 subayı bölgeye gönderdi. Fakat bu defa Ahmed es-Sünusi beklenen desteği vermedi. Enver Paşa ise Mısır'a yapılacak Kanal Harekâtı'na yeni kuvvetler sağlamak için bu bölgeye tekrar askerî personel göndermeye karar verdi. Bunun için kardeşi Yüzbaşı Nuri'yi (Killigil) Trablusgarp'a gönderdi. Daha sonra fahri paşalık da verilen Nuri Bey, 1918 yılına kadar burada İtalyanlarla savaştı.

***

Libya Milli Mücadelesi Ömer Muhtar liderliğinde uzun yıllar devam etti. İtalyanlara ağır kayıplar verdiren Ömer Muhtar, 1931 yılında yaralanarak İtalyanlara esir düştü. İtalyan Komutan General Graziani, Bingazi'de kurduğu mahkemede Muhtar'a eğer silahlı direnişten vaz geçerse hayatının bağışlanacağını söyledi.

Çöl Aslanı Ömer Muhtar ona, tarihe geçen şu sözlerle cevap verdi:

“Her namazda Allah'tan başka ilah olmadığını ve Hz. Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğunu ispatlayan işaret parmağımız tek bir sahte kelime yazamaz, teslim olmaz. Biz ya galip geliriz, ya da ölürüz!”

Bunun üzerine Ömer Muhtar idama mahkum edildi. 16 Eylül günü asılarak şehit edildi. Allah rahmet eylesin