Arapça hevan’dan gelen ihanet kelimesinin asıl manası, “hor ve zelil olmak”tır; hıyanet / ihanet şeklinde kullanımı 20. yüzyılda başlamış olmalıdır ki, nitekim kelimenin zikrettiğimiz anlamını önceleyen Şemseddin Sami, hıyanete “Avam lisanında hain veya vefasız manasıyla sıfat gibi dahi kullanılır” açıklamasıyla şu müstakil anlamı yüklemiştir:

“1.Kendisine olunan emniyet ve itimadı suistimal veya vaat ve taahhüdünü nakız ile hilekarlıkta bulunma. 2.Kendi devlet ve memleketi aleyhinde düşmana hizmet etme, hainlik.”

Bunlardan baktığımızda hıyanet / ihanet kelimesinin bugünkü karşılığını, Osmanlı’nın yıkılış günlerinde, onu yıkmaya çalışanlarla müşterek edenlerin çoğalmalarıyla birlikte kazandığını söylememiz mümkündür.

Hal böyle olunca ihanet, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklaliyle, bağımlılığına mahsus tartışmaların da merkezinde yer alarak, bugüne intikal etmiştir.

Bugünlerde sıkça telaffuz ediliyor olmasının nedenleri ise malumdur.

Türkiye, kendi güvenliğini sağlamak ve yurdundan koparılmış bir halka yardımcı olmak amacıyla bir güçlüğü üstlenmiştir.

Bu üstlenişin insani, tarihi ve istiklali bir sorumluluktan kaynaklandığını kabul etmeyen, bilakis bunu iktidar olma hayalleriyle iç siyasete alet eden kimi grup ya da gruplar, eskiden olduğu gibi bugün de teyakkuz halindedir ve ilk bakışta normal bir siyasi muhalefetmiş gibi görünen bu durum, giderek ahlaksız bir dil üzerinden, fiili bir ihanete evrilmektedir.

Bu hususu sıcak bir örnek üzerinden açmak istersek:

CHP yöneticilerinin sergiledikleri son tutum ve davranışlar bunun ilk örneğidir:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Çok yakın zamanda iktidar olacağız” deyişinden iki gün sonra 33 Mehmetçiğin şehit edilmesi, CHP sözcüsünün o gece, sadece “Bugün soru almayacağım çünkü soruları cevaplaması gereken başkaları.” demek için basın toplantısı düzenlemesi ve hemen ardından “Televizyonlardan inmeyen Cumhurbaşkanı nerede, şu kadar saat oldu bir açıklama yapmadı” şeklindeki hezeyanların başlaması ve son olarak CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un Cumhurbaşkanına karşı, som bir adilik belirtisi olarak sarfettiği galiz hakaretler...

Bunlar kendiliğinden vuku bulmuş, tesadüfi şeyler değildir. Bilakis mezkur şahısların Esed’i medhiyeler düzerek koruma altına alıp, “Suriye’de ne işimiz var” diyerek, insani, tarihi ve siyasi bilinçten yoksun açıklamalarda bulunmaları, “Bunlar yine yeni bir darbenin piyano mu oldular” sorusunu sormayı gerktirecek niteliktedir.

Topluluk ya da şahsiyet kindarlığı bir yana, Türkiye’nin güvenliği ve bekası söz konusuyken, başta genel başkanı olmak üzere CHP yöneticilerinin kullandıkları muhalefet dilinin, zikrettiğimiz düzeyde ahlaksızlıkla tahkim edilmiş olması, bu dilin bir ihanet fiili olarak somutlaşmasını beraberinde getirmiştir.

Bu manada, ihanet ve hain kelimeleri rastgele kullanılacak kelimeler değildir; CHP yöneticileri için de bunları kullanmak ilk bakışta doğru değildir ancak onların muhalefetine karakter kazandıran ahlaksız dillerdir ki, kendiliğinden ihanet fiiline dönüşmektedir.

Çünkü, muhalefet ile hıyanet kelimelerinin sınırı, son yüzyıldaki kazandıkları anlamlar nedeniyle çok incelmiştir. Bu bakımdan, ahlaksız bir dile sarılan bir muhalifin, ihanet içinde olduğunu değil, bilakis olmadığını ispat edebilmek zorlaşmıştır.

CHP yöneticilerinin mezkur ithamdan kurtulmalarının yegane yolu, muhalefet ile ihanet arasında kalın bir set oluşturmalarıyla mümkündür. Bu set ise kısa bir ifadeyle, ancak “Mesele Türkiye ise gerisi teferruattır; biz devletimizle, milletimizle, Cumhurbaşkanımızla birlikteyiz” demeleriyle ancak oluşturulabilir. Aksi bir karar ve tutumla, kendi milletiyle ve Cumhurbaşkanıyla didişen bir CHP, muhalefetle hıyanet arasında salınıp durmaya mahkumdur. Bundan başka mahkumiyetleri de mutlaka olacaktır ama bunu biz belirleyemeyiz, bunu adalet ve siyaset müesseseleri belirler.

İkinci örneğim, birilerinin uzak geçmişte, kendi şartlarına tabi olarak söylenen özel sözleri, bir devlet sırrını ya da onu söyleyeni eleştirme adına bugün söylüyor olmaları ve birilerinin de bunlara muhalifliklerinin gerekçesi olarak tutunmalarıdır. “Erdoğan’ın... dediği söylenir” kabilinden, başta kaynak belirtme cesaretsizliği nedeniyle peşinen ahlaksız olarak bu dil de yine ihanete bitişiktir.

Gerçi, kimseye hain demeyelim, zira hainler, muhalefetin ahlaksız diline tutunmakla kendilerine hain denmesini zaten hak ederler.