Halife Hz. Ömer döneminde aile odaklı ve refah destekli vatandaş geliri modeli uygulamalarının yanında korunmaya muhtaç bazı özel sosyal kesimlere ayrıca ödemelerde bulunulmuştur. Mesela Hz. Ömer, beytü’l-maldan çocuk sahibi olmuş her anneye yılda yüz dirhem olmak üzere ayrıca bir çocuk bakım parası bağlamıştır. Çocuk bakım parası, annelerin doğum yaptığı günden itibaren ödenmekteydi.

Çağımızın modern sosyal devletleri, bebeklerin sağlıklı büyümelerini sağlamak maksadıyla, özellikle gelir seviyesi düşük annelere belirli bir dönem için, çocuk bakım parası ödemektedir. Hz. Ömer’in, yeni çocuk sahibi olmuş annelere buna benzer bir ödeme yapmış olması, bugün aile dostu sosyal politikalar kapsamında değerlendirilebilecek çok insanî bir uygulamadır. Hz. Ömer, her doğan çocuğa buluğ çağına kadar kademeli olarak artan miktarlarla nafaka (çocuk bakım parası) bağlamıştır. İlk bir yaş için anneye 100 dirhem, 2. yaşından itibaren 200 dirhem ve yetişkin çağa gelmeden önce ise 300 dirhem nafaka verilmekteydi. Öksüz, yetim ve kimsesiz çocuklara ödenen çocuk bakım parası da bu sisteme göre işliyordu.

Bu uygulama, başlangıçta çocuk sütten kesildikten sonra yapılmaktaydı. Ancak bazı annelerin bir an önce bu nafakaya ulaşmak için çocuklarını sütten erken ayırmak istemeleriyle, uygulama değiştirilerek, çocuk bakım parası doğumdan itibaren ödenmeye başlanmıştır. Yeni doğan bebeklere yılda yüz dirhem para ödenmesini gerekli gören Hz. Ömer’in bu uygulaması, bir gece teftişinde yaşadığı bir olaya dayanmaktadır.

İbret Verici Bir Anekdot

Rivayete göre; Şam’dan Medine’ye bir tüccar kervanı gelir ve mescidin avlusuna konar. Hz. Ömer, yanına danışmanı Hz. Abdurrahman bin Avf’ı alarak, kervanı hırsızlardan korumak düşüncesiyle o gece mescitte kalmaya karar kılar. Bir ara bir çocuğun ağlama sesi duyulur. Hz. Ömer, bunun üzerine çocuğun bulunduğu tarafa giderek, annesine: “Allah’tan kork. Çocuğun ağlamasına niçin sebebiyet veriyorsun?” dedikten sonra yine ibadet için mescide döner. Çok geçmez çocuk yine ağlamaya başlar. Hz. Ömer, bir daha gidip çocuğun annesine aynı sözleri söyleme ihtiyacı duyar. Gecenin sonlarına doğru çocuk tekrar ağlamaya başlar. Bu sefer Hz. Ömer biraz daha sinirlenerek, doğruca çocuğun annesinin yanına gider ve şöyle der: “Allah, sana iyilik versin. Bana öyle geliyor ki sen kötü bir annesin. Senin çocuğun akşamdan beri hep ağlıyor duruyor”.

Bunun üzerine karşısında kimin olduğunu bilmeyen çocuğun annesi cevap verir: “Ey Allah’ın kulu; sen beni bu gece rahat bırakmadın. Ben çocuğumu sütten kesmek istiyorum. Onun için çocuğum ağlıyor.” Hz. Ömer, bu cevap karşısında biraz düşünür ve kadına çocuğunu niçin sütten kesmek istediğini sorar. Kadın, Halifenin emzikli çocuklara maaş vermediğinden yakınır. Hz. Ömer, çocuğun henüz sütten kesilecek yaşta olmadığını görünce çok üzülür. O kadar ki, sabah namazını kıldırırken, ağlamaktan kimse sesini duyamaz. Selam verir vermez, kendi kendine: “Ömer, vay senin haline, sen nice insanların çocuklarını açlıktan öldürtmüşsün” der. Ondan sonra cemaate dönüp seslice şunları söyler: “Bundan böyle zamanı gelmeden kimse çocuğunu sütten kesmesin. Zira biz, doğan her çocuğa maaş bağlayacağız.” Hz. Ömer, bu uygulamayı hemen hayata geçirmek için tellal çağırtır ve valilerine de yeni uygulamaya geçmelerini emreder.

Velhâsıl

Hz. Ömer döneminde çocukların bakımı için ödenen yıllık 100 (200 veya 300) dirheme ek olarak ayrıca aylık 2 carib’lik mısır da dağıtılmaktaydı. Aynî yardımlar genelde kişilerin yaşına, dinine ve statüsüne bakılmaksızın ihtiyaç nispetinde yapılmaktaydı. Kamusal aynî yardımlar, Hz. Ömer’in halifelik döneminde duruma ve ihtiyaca göre aylık olarak 2 carib buğday, 2 litre sirke ve 2 litre zeytinyağı olarak belirlenmekteydi.

Bu uygulamalardan bizim Müslümanların haberi var mıdır acaba? Haydi sıradan bir Müslüman, bu tarihî gerçekleri bilmiyor olabilir. Mazurdur. Ama hangi kademede veya mevkide olursa olsun başta aileden ve çocuklardan sorumlu olan yöneticilerimizin bunları bilmesi gerekmez mi? Aileden sorumlu Hanım Bakanımız, bu yazdıklarımdan yola çıkarak, ülkemizde aile dostu sosyal politikalar çerçevesinde her doğan çocuk için kalıcı bir maddî koruma sistemi geliştirebilir mi acaba?