Basite almayın...

"Tecrübe hayatta yenilen kazıkların toplamıdır" gibi alaya alınan sözlere de gülüp geçin.

Tecrübe, insanın hayatta parasız alabileceği tek sermayedir...

Sizin yaşayarak öğrenmenize gerek kalmadan sonuca ulaşabildiğiniz tek bilgidir.

Tecrübe denildiğinde yaşlıların verdiği nasihat veya öğüt akla gelir.

Onlar için de "akıl verme, para ver" sözü uydurulmuştur.

Aksine para vermek yerine akıl almak çok ama çok daha özgün bir yaklaşımdır.

Nasıl mı?

Parayı herkes verebilir. Ama aklı sadece bilgisi ve tecrübesi olan verebilir.

Ve hayatta birçok işte bilgi ve tecrübe olmadığında paranın hiçbir anlam ifade etmediğini, parayı bulduktan sonra hayatı allak bullak olan insanların acı dolu hayat hikâyelerinden okur, dinler ve öğreniriz.

Zavallı bir işçi iken bir anda kendisine yılbaşı ikramiyesinin vurduğu insana akıl değil para vermişlerdir.

Ama girin internete okuyun para kaç kişiye şans getirmiştir? Ya da kaç yılbaşı milyarderinin sonu hüsran ile bitmemiştir.

Niye?

Çünkü o kimse o kadar parayı sevk ve idare edecek bilgi ve birikime sahip değildir.

Hayal kurarken bile şunu alırım, şunu yaparım der.

Yani sadece almakla sahip olunacağını düşünmektedir.

Oysa alacağı bir villada kime komşu olacaktır? Hangi odasında ne gibi bir hayat sürecektir?

O lüks araçla nereye gidecektir? Kiminle arkadaşlık yapacaktır?

Yer içer gezerim, günümü gün ederim mantığı sadece lâfta kalandır.

Gerçek olan ise, hiçbir insan kendi statüsünü sadece parayla değiştiremez.

Para ile patronlar kulübüne giremez. Aynı zamanda kendisinin de patron olması lâzımdır.

Sosyeteye giremez. Sosyetenin kadrosu bellidir. Spor dünyasına giremez sporcu değildir.

İşçilerin arasına tekrar dönse işçilerin hayatı bellidir. Har vurup harman savuracak paraları olmaz. Zaten savurmazlar da... Para ise enteresan bir şeydir. Dağıtılması mümkün değildir.

Geriye bu parayı nerede harcayacağını bilemeyen talihli (!) işçi gece âleminde, kara para aklanan mekanlarda üçüncü sınıf bir hizmeti yine bu âlemi bilmediği için birinci sınıf para harcayarak alır. Bu arada hem kendi çevresinden, hem kendi yakınlarından, hatta kendi evinden, ocağından uzaklaşan talihli (!) ne olup bittiğini anlayamadan o trilyon denilen paranın ne çabuk bittiğini anlayamaz...

Çünkü hazıra dağlar dayanmaz demişlerdir.

Çok kısa zamanda beş parasız kalınca, bir de bakar ki hayatta tek başına kalmıştır. Geri dönüp “ben ettim siz etmeyin” diyeceği kimse de olmazsa bunalım sonucu hayatına bile son verebilmektedir.

Bu bir varsayım değildir. Piyango talihlilerinin sonuyla ilgili onlarca hikâyenin ortak noktası bu hüsrandır.

Öte yandan İş dünyasında marka olmuş bir isim Üzeyir Garih, bir röportajında şans ve talih oyunlarıyla hiç ilgisinin olmadığını söylemiştir.

Konumuza dönecek olursak, "Akıl verme, para ver!" sözü tembel bir nesil yetiştirmek için akıllara iz yapması için söylenmiş birer fitne sözlerdir.

İşin doğrusu şudur.

"Evlâdın var akıllı, malı neylesin... Evlâdın var, akılsız malı neylesin..."

Akıllı olanın mala ihtiyacı yoktur. O çalışır çabalar ve mala kavuşur. Akıllı olmayan evlâdın da eline malı verseniz dahi elinde tutamaz. Har vurup harman savurur.

Tecrübe hayatta başarılı olmak isteyen kimseler için olmazsa olmaz bir yol haritasıdır.

Usta çıkar ilişkisi denilen yapılanmanın esası tecrübenin bir sonrakine anlatılmasından başka bir şey değildir.

Bir konuda eleman arayanlar listesine bakarsanız olmazsa olmaz şartlardan birinin şu olduğunu göreceksiniz:

—Tecrübeli (deneyimli)

Veya:

En az şu kadar yıllık tecrübeli (deneyimli)

Çünkü bu kadar süre deneyimli insan firmalara zarar ettirmez. Öğrenirken hata yapmaz ve doğrudan üretime katkı sağlar.

Eğer tecrübe aranmaksızın her müracaat edilen işe alınırsa söz konusu işte hiç bilmeyen veya yarım yamalak bilen birisi yapacağı bir hata ile firmalara çok büyük sorun çıkartabilir.

Diğer yandan "yetiştirilmek üzere eleman" aranmaktadır.

Burada elbette ki parasal yön çok azdır.

Günümüzde pek kimse bunu tercih etmez. En büyük hatayı da burada yapar.

Çünkü kendi gönlündeki parayı verecek firma beklerken boşa geçireceği seneler içinde aslında o yetiştirilmek istenen yere müracaat etse, orada yetişecek ve bu defa "tecrübeli eleman" arayanların ilanlarına "ben varım" diyebilecektir.

Futbolda başarılı teknik direktörler için, "tecrübeli hoca" denilir.

Siyasette başarılı lider için, "tecrübeli siyasetçi" denilir.

Gol yemeyen kaleciye "tecrübeli file bekçisi" denilir.

Tecrübeye bir diğer açıdan bakıldığında tecrübe kazanmanın önemi kadar, bir konuda bir işe, bir harekete, bir eyleme veya organizasyona niyetlendiğinizde o konuda daha önce kimler neler yapmış anlamında bir piyasa araştırması yapmaktır.

Bunun bugünkü adı piyasa araştırması olsa da esasında bu tecrübeli olanlardan tecrübe edinmektir.

— Sen şu konuda filan zaman nasıl hareket etmiştin?

Verilecek cevap size bedavadan yol haritası olacaktır.

O kimsenin sizi yanlış yönlendirme riskine karşılık siz aynı konuyu bir başkasına, bir başkasına daha sorduğunuzda ortak paydayı zaten beyninizde oluşturacak ve ortalama bir kanaat, bir fikir, bir bakış açısı kazanacaksınız.

Aslında atasözlerimizin amacı da insanlara ortalama tecrübe sunmadır. Atasözleri her insana veya her olaya göre moda mod uymaz ama toplum normlarına göre ortalama bir karakter yansıtmaktadır.

Örneğin "Anasına bak kızını al" sözü sadece evlenme konusu için söylenmemiştir. Ama öyle bile olsa genelde kızlar annesinin huyu ve karakterine göre yetişmez mi?

“Üzüm üzüme baka baka kararır,” sözünde insanların birbirini etkilediği gerçeği vurgulanmakta değil midir?

"Yaz günü abanı al, kış günü sen bilirsin" atasözü "yazın üzerini sıkı giyinecek şekilde hazırlıklı ol, kışın zaten kalın giyinmek zorundasın" diye mesaj vererek her zaman tedbirli olmayı öğütlemekte değil midir?

Dolayısıyla insan bir harekete karar verdiğinde ya bu konuda piyasa araştırması ya da bilirkişilere sorması akıllıca bir harekettir.

Daha önce yapılmış asfalt yoldan gitmek varken, kendine yeniden yol yapmaya uğraşanların hali gibidir, tecrübeden yararlanmayı tercih eden ile tecrübeye gerek duymayan arasındaki fark.

Tecrübeye ihtiyacı olmayan var mıdır?

Hayır...

Herkes her konuda tecrübeye ihtiyaç duymuştur. Duymaktadır. Duymak zorundadır.

"Bu yaşıma geldim, böyle bir şeyle karşılaşmadım" sözü bunun en somut örneğidir.

"Bin bilsen de bir bilene sor," atasözü bunun içindir.

"Akıl akıldan üstündür" veya "insanın çok olduğu yerde akıla bunalmak olmaz" sözleri bunun içindir.

Bu konuda İmamı Gazali hazretleri (rahmetullahi aleyh) bakın ne buyurmuştur:

"Kim tecrübelerden ders alır ve tecrübeler kendini olgunlaştırırsa, ona akıllı; kim tecrübelerden bir şey anlamazsa, ona ahmak ve cahil denir."

Yine büyük İslâm âlimlerinden Esseyyid Abdülhakimi Arvasî (rahmetullahi aleyh) bakın tecrübe konusunda ne buyurmuştur:

"İslâmiyet, her ilmi, her fenni ve her tecrübeyi emreden bir dindir. Müslümanlar fenni sever, fen adamlarının tecrübelerine inanır. Fakat fen adamıyım diyen fen taklidicilerinin ve din düşmanlarının iftiralarına, yalanlarına aldanmaz."

Sevgili Peygamberimiz de (sallallâhu aleyhi ve sellem) tecrübeye çok önem vermiş, bizzat bu konuda ashabına örnek olmuştur.

Rivayet edilir ki, Ashabı kiram (yani peygamberimizin hayatında iken ona inanıp onunla görüşen Müslümanlar) sevgili peygamberimize (sallallâhu aleyhi ve sellem) sordu:

“Yemen'e gidenlerimiz, orada hurma ağaçlarını, başka türlü aşıladıklarını ve daha iyi hurma aldıklarını gördük. Biz Medine'deki ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz gibi mi aşılayalım, yoksa Yemen'de gördüğümüz gibi aşılayıp da daha iyi ve daha bol mu elde edelim?”

Sevgili Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Tecrübe edin! Bir kısım ağaçları, babalarınızın usulü ile bir kısmını da Yemen'de öğrendiğiniz usul ile aşılayın! Hangisi daha iyi hurma verirse, her zaman o usul ile yapın!”

Yani vahiy beklemedi. Tecrübenin önemini bizzat gösterdi. Tecrübeye güvenmeyi emir buyurdu.

Oysa kendi mübarek kalbine elbette doğardı. Ama o, kıyamete kadar gelecek olan Müslümanların, tecrübeye, fenne güvenmelerini böylelikle işaret etmiş oldu.

Tecrübe, aynı zamanda bir düşünceyi teorikten pratiğe geçirme olayıdır.

Teoride çok iyi bilgi sahibi olabilirsiniz. Ama direksiyonun başına geçip de aracı hareket ettirebilmek için bu bilginin hiçbiri yeterli olmaz.

Onun için sürücü kurslarında bilgi verip bilgi bakımından sınav açıldığı gibi, bir de illâ ki test sürüşü yaptırıp o sınavı geçmeniz istenmektedir.

Hukuk fakültesini bitirmeniz yetmez, bir de illâ ki stajyer olarak bir avukat yanında çalışmanız gerekmektedir.

Yani "ben okuyarak, araştırıp kendi kendime öğrenirim" diye bir seçenek yoktur.

Başarılı olabilmek için mutlaka ve mutlaka teoriyi pratiğe de çevirebilmek gerekmektedir.

Pratiği de daha önce o konuda deneme yanılma şekliyle konuyu öğrenmiş "usta"nın tecrübesinden yararlanmak yoluyla elde edebilirsiniz.

Demek ki tecrübe, işi ustasından öğrenmektir.

Tecrübe kazandırır...

Gerçekten...