* Teşkilatı Mahsusa'nın bilgi ve belgeleri CIA'in eline nasıl ulaştı?

* Libya'da 100 bin kişilik İtalyan Ordusunu sahile sıkıştırıp göz açtırmayan kahramanlar kimlerdi?

* 1913 yılında ilk Türk Cumhuriyeti nerede kuruldu? Ne kadar devam etti?

* Kut'ül Amare'de esir edilen 13 bin kişilik İngiliz ordusunda hangi milletlerden askerler vardı?

* Osmanlı Devleti, Arabistan'da İbni Suud, İbni Reşit ve Şerif Hüseyin arasında nasıl bir denge siyaseti izledi?

* İpek mendile yazılan mektupların sırrı nasıl çözüldü?

* Beş korkusuz Türk'ün Pamir Dağlarında ve Taklamakan Çölünde ne işi vardı?

* Teşkilatı Mahsusa'nın başkanları ve üyeleri kimlerdi?

Teşkilatı Mahsusa, tarih araştırmacılarının üzerinde en fazla tartıştıkları konuların başında gelir. Bazıları bir istihbarat teşkilatı olarak görürken, kimileri bir askeri operasyon örgütü, kimileri de bir ihtilalci hareket olduğunu iddia eder. Kim ne derse desin Teşkilatı Mahsusa, Birinci Dünya Savaşı yıllarına damga vurmuş çok önemli bir kuruluştur.

Kurulmasındaki asıl maksat, Batı sömürgesi olmuş Müslüman milletler ve Orta Asya’daki Türklerle irtibatı sağlamak, bağımsızlıklarını kazanmaları için ortak düşmana karşı onları desteklemek, İslam ve Türk Birliğini kurmaktı. Harbiye Nezaretine bağlı olarak 17 Kasım 1913 tarihinde “Umur-ı Şarkıyye Dairesi” adıyla kurulan teşkilatın ilk başkanı Süleyman Askeri oldu. Daha sonraki başkanları Halil Bey, Ömer Fevzi, Cevat Bey, Ali Başhamba ve kapatılma döneminde Hüsamettin Ertürk idi. Eşref Kuşçubaşı, kardeşi Hacı Sami Kuşçubaşı, Dr. Nâzım, Bahattin Şakir, Yakup Cemil, Atıf Kamçıl ve Kara Kemal gibi çok kişinin kuruluşunda yer aldığı Teşkilatı Mahsusa, 1918 Mondros Mütarekesi’ne kadar faaliyetine devam etti.

PHILIP STODDARD KİMDİR?

ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu Analiz Uzmanı olan Stoddard, aynı zamanda CIA görevlisiydi. 1950’den sonraki demokrasi ve hürriyet ortamında Türkiye’ye araştırma yapmak üzere gelen bu esrarengiz Amerikalı, 1957’de Teşkilatı Mahsusa’nın kurucusu ve en önemli lideri Eşref Kuşçubaşı’nın yaşadığı yeri tesbit etmişti. Yurda girişi yasaklanarak 150’likler listesinde yer alan ve ancak çıkarılan bir afla 1938’de Türkiye’ye dönebilen Eşref Bey ile İzmir yakınlarındaki çiftliğinde görüşmüştü.

Stoddard, Teşkilatın Türkiye’de ve Mısır’da ikamet eden herbiri "yaşayan tarih" olan eski mensuplarını da bulmuş, hepsiyle tek tek görüşerek gereken notları almıştı. Çalışmalarını bir doktora tezi hâline getirerek, 1963 yılında Princeton Üniversitesine sunmuştu. “The Ottoman Government and The Arabs, 1911-1918” adlı çalışmada Teşkiatı Mahsusa’nın 1911-1918 yılındaki operasyonları, üyeleri ve İslam dünyasındaki etkileri araştırılmıştı. Böylece Türkiye’nin hiç önem vermediği bu kıymetli bilgiler ve belgeler Amerika’nın daha doğrusu CIA’in eline geçmiş oluyordu. Stoddard’ın elde ettiği bilgi ve belgelerin ne kadarını kitabına aldığı, ne kadarını istihbarat birimlerine aktardığını bilmiyoruz. Ama CIA’in günümüzde bile benzer operasyonlar yaptığı düşünülürse, bu bilgilerden epeyce faydalandığı söylenebilir. Giriş ve dört bölümden meydana gelen "Teşkilatı Mahsusa" adlı eseri, Türkiye’de ancak 1993 yılında tercüme edilerek yayınlanabildi.

Aslında Teşkilatı Mahsusa'nın 1913'te kuruluş tarihinden önce de başka isimler altındaki faaliyetleri bilinmektedir. İttihat Terakki içindeki fedai gruplarına ilk defa Trablusgarp Savaşı’nda ihtiyaç duyuldu. İtalyanların Libya kıyılarına asker çıkarmasıyla başlayan işgallerine karşı, bölgedeki mahalli güçlerle direniş başlatmak için operasyon yapan “Fedai Zabitan” grubu teşkilatın çekirdek kadrosuydu. Bu tarihten itibaren yapılan faaliyetler gayrı resmi olarak Teşkilatı Mahsusa bünyesinde kabul ediliyordu.

Yapılan operasyonlar bir nevi çetecilik faaliyeti olduğundan, Devleti uluslararası ilişkilerde zora sokmamak için daima gizli ve gayrı resmi olarak yürütülüyordu. Dışişleri bakanlığı gerektiğinde bu gönüllüler için asiler diyerek, onların yaptıklarını tasvip etmediğini söyleyebiliyordu. Zaten bu fedailer de kılık değiştirerek, sadece kendi tecrübeleri ve mahalli halkın desteğiyle faaliyetlerini devam ettirmişlerdi.[1]

Resmi ve belgeli çalışmalar dışında, gayrı resmi faaliyetlerle İslam'ın son kalesi olan Osmanlı'yı inkırazdan kurtarmak için çalışan vatanseverlerin meydana getirdiği Teşkilatı Mahsusa, sayıları muhtemelen 30 bini aşan gönüllü mensuplarıyla Müslümanların bulunduğu her yere ulaşmaya çalışıyordu. Başlangıçta istihbarat sağlıyor, daha sonra merkezden gelen talimatlar doğrultusunda bölgedeki insanlarla işbirliği yapılarak operasyonlar düzenleniyordu.

Bu operasyonların en önemlileri şunlardı:

TRABLUSGARP OPERASYONU

Libya’yı gözüne kestiren İtalya, çeşitli bahanelerle 29 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. 20 Ekim’de Trablusgarp’a giren İtalyan ordusu, yerli halkın direnişiyle karşılaştı. Osmanlı Devleti bu işgale askerî gücüyle karşı koyamadığı için, gayrı resmi olarak direnişi desteklemeye karar verdi.

İleride Teşkilatı Mahsusa’nın en önemli elemanları olacak gönüllü genç subaylar Trablusgarp operasyonuna katıldı. Binbaşı Enver Bey (Paşa) komutasındaki ekipte kardeşi Nuri Bey (Killigil), amcası Halil Bey (Kut), Kuşçubaşı Eşref, kardeşi Hacı Selim Sami, Süleyman Askeri, Ali Fethi Okyar, Mustafa Kemal, Fuat Bulca ve Ömer Fevzi Mardin gibi farklı yetenekleri olan kişiler vardı. Sudan’dan gelen gönüllüler arasında 2 metre boyunda dev gibi bir zenci herkesin dikkatini çekmişti. Libya’ya gelince Kuşçubaşı Eşref’in emir eri olan Musa, 1917 yılında esir düşünceye kadar onun yanından hiç ayrılmadı.

Bu genç zabitlerin desteğindeki gönüllüler ve Şeyh Ahmed es-Sünusi liderliğindeki mahalli kuvvetler, 100 bin kişilik İtalyan ordusunu sahile hapsettiler. Bingazi ve Derne’de çete savaşı ve vur-kaç taktiğiyle düşmana göz açtırmayan bu fedailer ancak beş ay burada kalabildiler. Osmanlı Devletinin Trablusgarp Savaşı’yla meşgul olmasını fırsat bilen Balkan Devletleri birleşerek Batı Trakya’ya saldırdılar. Kasım 1911’de Selanik, Mart 1912’de Edirne işgal edildi. Bunun üzerine Enver Bey ve arkadaşları İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldılar.

BALKAN OPERASYONU

Ağustos 1912’de birbiriyle ittifak sağlayan Balkan ülkelerinden Karadağ, 8 Ekim’de Osmanlıya savaş ilan etti. Ardından harekete geçen Bulgar Ordusu 2 ay içinde Çatalca’ya kadar ilerleyip Edirne’yi kuşattı. Karadağ ise Sırplarla işbirliği yaparak savaşa girip bazı bölgeleri işgal ettiyse de oldukça zayıf düştü. Yunan kuvvetleri de fırsattan istifade edip 9 Kasım’da Selanik’e girdi. Rauf Orbay’ın komutasındaki Hamidiye Kruvazörü, Balkan Savaşları sırasında 1912 yılının sonundan 1913’ün Eylül ayına kadar Akdeniz’de baskınlar yaptı. Birçok Yunan askerî limanını bombaladı ve gemilerini batırdı.

Bulgarların Edirne’yi ve Batı Trakya’yı işgal etmeleri diğer Balkan ülkelerini rahatsız edince, aralarında anlaşmazlık çıktı. 2. Balkan Savaşında Bulgarlar, Sırp ve Yunan kuvvetlerine karşı taarruza geçti, fakat mağlup oldu. Diğer taraftan Romanya Bulgaristan’a savaş ilan ederek Sofya’ya doğru ilerlemeye başladı. Bu durumdan faydalanan Osmanlı Devleti de, 21 Temmuz 1913’te Kırklareli ve Edirne’yi Bulgarlardan geri aldı. Bundan sonra Edirne’nin geri alınmasında çok önemli hizmetleri olan Eşref Kuşçubaşı liderliğinde 16 subay ve 100 fedaiden meydana gelen Teşkilatı Mahsusa ekibi gizlice Batı Trakya’ya geçti.

Kırcali bölgesini Bulgarlardan geri alan bu ekibe, Süleyman Askeri başkanlığında takviye kuvvetler gönderildi. Eylül’de Gümülcine ve İskeçe de işgalden kurtarıldı. Salih Hoca başkanlığında Batı Trakya’da geçici bir hükümet kuruldu. Batılı Devletler durumdan çok rahatsız olduğu için Osmanlı Hükümetine sürekli baskı yapmaya başladı. Sonuçta Teşkilatı Mahsusa kuvvetlerine çekilme emri verildi. Fakat zaten resmî bir görevi olmayan fedailer bunu kabul etmeyerek, 12 Eylül 1913 tarihinde başşehri Gümülcine olan bağımsız "Batı Trakya Türk Cumhuriyeti"nin kurulduğunu ilan ettiler. Yeşil, beyaz, siyah renklerde ayyıldızlı bir bayrak kabul ederek, Batı Trakya Haber Ajansıyla kendini tanıtmaya çalıştı. Millî Marşı olan ve adına pul basılan Türk Cumhuriyeti’nden Yunanistan memnun, Bulgaristan ise rahatsızdı. Baskıların artması üzerine imzalanan İstanbul Antlaşması ile 25 Ekim’de bölge tekrar Bulgarlara geri verildi. Böylece 55 günlük Batı Trakya Türk Devleti sona ermiş oldu.

KAFKASYA OPERASYONU

Enver Paşa daha 1. Dünya Savaşı başlamadan önce Kafkasya’da ihtilal hazırlamak, Müslümanları silahlandırarak Rusya ile bir savaş durumunda Osmanlı devletine yardım etmelerini sağlamak istiyordu. Bunun için Teşkilatı Mahsusa’nın bu bölgede “Kafkasya İhtilal Cemiyeti” adıyla teşkilatlanması gerçekleşti. Bunun için de Trabzon, Erzurum ve daha sonra Van, Kafkas Operasyonu için üç merkez olarak seçildi. Hazırlıklar Ağustos 1914’te tamamlanarak Dr. Bahaddin Şakir Erzurum’a gönderildi. Kuzey Kafkasya’da başlayan kıpırdanmaların bir ihtilale dönüştürülmesi için çalışmalar yoğunlaştı. Hıristiyan olan Gürcülerle bile ittifak yapıldı. Üç aylık bir çalışmadan sonra Birinci Dünya Savaşı çıkınca mücadelenin şekli değişti. Silahlı gruplar da askerî birlikler gibi cephede savaşmaya başladı.

Van Bölgesinden İran’a geçen Teşkilatı Mahsusa ekibinde Ömer Naci ve Ali Dursun Kaptan da vardı. Emrindeki kuvvetlerle Tebriz’e giren ve Urumiye civarında Ruslar’a büyük kayıplar verdiren Ömer Naci’nin fedaileri öyle şöhret bulmuştu ki, Ruslar adını duyunca korkuya kapılıyorlardı.

İRAN VE AFGANİSTAN OPERASYONU

Birinci Dünya Savaşının ilk günlerinde İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da Müslümanların bir ayaklanma çıkarmaları ve Afganistan’daki dağınık ve eğitimsiz kuvvetlerin askerî bir disiplin altına alınması hedefleniyordu. Enver Paşa bu görev için Balkan Savaşları sırasında “Hamidiye Kahramanı” olarak tanınan Rauf Beyi (Orbay) ve Ömer Fevzi’yi (Mardin) seçti. Rauf Bey Eylül 1914’te yola çıktı. Bağdat Demiryolu hattıyla Halep’e, oradan da Bağdat’a gittiğinde Alman İstihbarat elemanı Vas Muss ve Alman subaylar kendilerine katıldılar. Ömer Fevzi (Mardin) ise Tahran Elçiliğinde görev aldı. İran hükümeti üzerindeki Rus ve İngiliz tesirini azaltmaya, Şiilerle Sünniler arasındaki ihtilafları gidermeye çalışıyordu. Teşkilatı Mahsusa'nın İran’daki Rus birliklerini mağlup etmesi üzerine, Ömer Fevzi Bey’in gayretiyle İslam birliğini savunan "Kirmanşah Defa-i İslam Cemiyeti" kuruldu.

Enver Paşa, Nisan 1915’te Bektaşi Şeyhi Ubeydullah Efendi ile eski Basra Valisi Süleyman Şefik Paşa’yı ayrı iki ekip hâlinde Afganistan’a gitmek üzere İran’a gönderdi. Ubeydullah Efendi halk tarafından törenlerle karşılandı. Fakat hem Rauf Bey, hem Ubeydullah Efendi Afganistan’a geçemedi. Özellikle Rusların Ermenileri de kullanarak Van’ı işgal etmeleri, İran’da operasyon yapmayı zorlaştırdığı gibi Afganistan’a geçmeyi de imkânsız kılmıştı.

IRAK VE KUT’ÜL AMARE OPERASYONU

Osmanlı Devleti 1914'te henüz savaşa girmeden önce İran ve Afganistan Operasyonu başlamıştı. Fakat Kasım ayı sonunda İngilizler Basra’yı işgal edince Irak cephesi birden önem kazandı. Enver Paşa hemen Süleyman Askeri’yi Basra Operasyonu için görevlendirdi. Trablusgarp ve Balkanlarda birlikte çalıştığı arkadaşlarını toplamaya başlayan Askeri, bu yeni ekibe “Osmancık Taburu” adını verdi. Nisan 1915’te 9 bin kişilik kuvvetle bölgeye gelen Süleyman Askeri, İngilizlerle yapılan muharebede ayaklarından ağır yaralandı. Taburu komutansız bırakmamak için üç gün boyunca sedye üzerinde harekâta devam etti. Şuaybiye denilen mevkide düşmanla yapılan muharebede birliğinin yarısı şehit oldu. Mağlubiyetin sorumluluğunu kendi üzerine alan Süleyman Askeri, 14 Nisan günü İngilizlere esir olmaktansa tabancasındaki kurşunlarla hayatına son vermeyi tercih etti.

Bundan sonra İngilizler taarruza geçerek Bağdat’a doğru ilerlemeye başladı. Sakallı Nureddin Bey tarafından Selmanı Pak Muharebesi’nde mağlup edilen General Townshend kuvvetleri geri çekilerek Kut’ül Amare’ye sığındı. Halil Paşa (Kut) tarafından kuşatıldı. İngiliz ordusu, dışarıdan yapılan bütün yardım ve müdahelelere rağmen kuşatmayı yaramadı. Yardıma gelen İngiliz birlikleri de çok büyük zayiat vererek geri çekildi. Nihayet 4 ay 23 gün süren kuşatmadan sonra 29 Nisan 1916 tarihinde 13 bin kişilik İngiliz ordusu teslim olmak zorunda kaldı.

Ne acıdır ki, esir alınan bu İngiliz ordusu dediğimiz askerlerin 9 binden fazlası Müslüman veya Mecusi Hintlilerdi. İngiltere sömürge yaptığı ülkelerin maddi kaynaklarını kuruttuğu gibi, zavallı gençlerini de askere alıp kendi gayesi uğruna savaşa götürüyordu. Cephede hep Hintli, Mısırlı, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerleri ön saflara sürüyor, kendi askerlerinin can kaybını en aza indirmeye çalışıyordu. Birinci Dünya Savaşı kara propagandanın en etkili kullanıldığı dönemdi. Hintli Müslümanları propaganda ile kandıran İngilizler, Almanların elinde esir olan Halifeyi kurtarmak için savaştıklarına onları inandırmıştı.

BASRA KÖRFEZİ VE NECİD OPERASYONU

1914 yılının başlarında henüz savaş başlamadan Basra Körfezinde İngilizlerin faaliyetlerini önlemek üzere bir operasyon yapılmasına karar verildi. Çünkü İngiltere bölgedeki aşiret reisleriyle anlaşarak onları küçük emirlikler şeklinde nüfuzu altına almak istiyordu. Kuveyt ve Katar Emiri Osmanlıya sadakat gösteriyordu. Arap Yarımadası’ndaki üç önemli ve güçlü aşiret, İbni Suud, İbni Reşit ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in de ikna edilmeleri gerekiyordu. İbni Reşit Osmanlı Devleti’ne ve Halifeye bağlı olduğunu söylüyordu. Şerif Hüseyin ve oğulları kendi emelleri uğruna İngilizlerle anlaşabilecek bir yapıdaydı. İbni Suud ise daha başına buyruk, Körfez’deki Emir ve Şeyhler üzerinde çok etkili biriydi.

Enver Paşa bu iş için Trablusgarp’ta ve İran bölgesinde başarılı faaliyetleri olan Binbaşı Ömer Fevzi’yi görevlendirdi. Babası Mehmed Arif’in Arap dünyasındaki şöhreti ve geniş çevresi sebebiyle Ömer Fevzi için bu bölgede açılmayacak kapı yoktu. Önce Kuveyt şeyhi el-Mübarek ile görüşen Ömer Fevzi, onun tavsiyesiyle İbni Suud’la bir anlaşma yapmak için hazırlıklara başladı.

Ömer Fevzi’nin İstanbul’a bildirdiği plana göre Necid Sancağı vilayet olacak İbni Suud hem Vali hem de bu bölgenin komutanı olacaktı. Çevredeki emirlikler de bu Necid Valisine bağlanacaktı. Bu teklif Harbiye Nezareti ile Dahiliye Nezareti arasında tartışmalara sebep oldu. Dahiliye, İbni Suud’a fazla taviz verildiğini söylüyordu. Ömer Fevzi ise İbni Suud’un sürekli İngilizlerle görüştüğünü, onu bağlayacak sağlam bir anlaşma olmazsa her zaman vazgeçebileceğini söylüyordu.[2]

Sonunda Enver Paşa’nın kabul etmesiyle anlaşma sağlandı. İngilizlerin bölgedeki oyunları suya düştü. Fakat bir süre sonra Birinci Dünya savaşı başlayınca İbni Suud sözünde durmadı. Ama en azından savaş süresince İngilizlere de mesafeli durarak tarafsız kaldı. İngiltere Şerif Hüseyin’den vazgeçip İbni Suud’u Arabistan Kralı yapmaya karar verinceye kadar sessiz kaldı.

HİNDİSTAN OPERASYONU

Hindistan’da Birinci Dünya Savaşı yıllarında 80 milyona varan Müslüman nüfus yaşamaktaydı. Osmanlı Devleti uzak olmasına rağmen bu büyük potansiyeli İngilizlerin elinden kurtararak, İslam dünyasına kazandırmak için çeşitli operasyonlar düzenledi. Doğrudan yapılmak istenen faaliyetler İran ve Afganistan’da eridiği için Hindistan’a ulaşamadı. Ama bölgedeki faal Müslümanların kurdukları cemiyetler ve çalışmalar desteklendi.

Hint Kızılayı, Rumeli Göçmenlerine Yardım ve Kâbe Hizmet Cemiyetleri Osmanlı Devleti’yle işbirliği yapan kuruluşlardı. Teşkilatı Mahsusa, Müslüman olsun olmasın aktif çalışma içinde olan Hintlilerle irtibatını devam ettirdi. Sihlerin lideri Har Dayal İstanbul’a gelerek Enver Paşa ile görüştü. Bu görüşmeden sonra İstanbul’da birkaç Hint Cemiyeti kurulduğu gibi, "Uhuvvet" ve "Cihanı İslam" gazeteleri yayınlanmaya başladı. Teşkilatı Mahsusa’nın desteklediği bu gazeteler Türkçe, Arapça ve Urduca çıkıyordu.

Hicaz Vali ve Komutanı Galip Paşa, Hintli Müslümanlara ipek mendil üzerine yazılmış mektuplar gönderiyordu. Görünmez mürekkeple yazılan mektuplar İngilizlerin eline geçse bile hiçbir şey anlaşılmıyordu. Bu mektuplarda Müderris Mahmud Hasan’ın başkanlığında yeni bir teşkilat kurulduğu bildiriliyor, Müslüman birliğinin sağlanması için herkesin ona destek olması isteniyordu.

Yıllar sonra Hindistan Valisi Hardinge’nin hatıralarında Hint isyanının nasıl bastırıldığı ve istihbarat aldıkları ajan açıklandı. Ajan X adıyla kodlanan Vincent Kraft, aslında Almanya hesabına çalışıyordu. Fakat İngilizlere yakalanınca büyük vaadler karşılığında taraf değiştirerek yakalanmamış gibi casusluğa devam etmişti. İngilizler bu sayede Hintli Müslümanlara ait gizli bilgileri öğrenmiş, ipek mendil mektuplarının sırrını çözmüş ve ileri gelenlerini yakalamışlardı.

DOĞU TÜRKİSTAN OPERASYONU

Enver Paşa 1914’te, Kuşçubaşı Eşref’in komutasında Teşkilatı Mahsusa’dan altı kişilik bir ekibi Bombay’a gönderdi. Bu özel ekip Hindistan ihtilal hareketi için hazırlık yapacaklardı. Fakat 1. Dünya Savaşı başlayınca, Eşref Bey geri çağrıldığı için, İstanbul’a döndü. Kardeşi Hacı Selim Sami, Adil Hikmet, Tatar Hüseyin, Emrullah Barkan ve İbrahim Haklıer yollarına devam ederek, Keşmir üzerinden Doğu Türkistan’a geçtiler.[3]

1916 yılındaki Yedi Su isyanlarını organize ederek Rusları zor durumda bıraktılar. Çok büyük zorlukların üstesinden gelerek Pamir dağlarını ve Taklamakan Çölü’nü yürüyerek geçen bu beş korkusuz adam, Kırgızları Ruslara karşı organize ederek, General Kuropatkin’e karşı mücadele ettiler. 1919’da Şanghay’a giden beş fedaiye Çin Hükümetinden ve Kore ihtilalcilerinden işbirliği teklifi gelmesine rağmen reddettiler. Adil Hikmet ve üç arkadaşı, 1921’de Almanya üzerinden işgal altındaki İstanbul’a döndü. Eşref Kuşçubaşı'nın kardeşi Hacı Selim Sami ise Türkistan’a giderek Enver Paşa’nın yanında mücadeleye devam etti.

TEŞKİLATI MAHSUSA BAŞKANLARI

Resmi kayıtlarda başkan olarak görünmese de Teşkilatı Mahsusa ismiyle özdeşleşen kurucusu Eşref Sencer Kuşçubaşı idi. Enver Paşa bu teşkilatın kuruluşunu, çok güvendiği ve Meşrutiyet’ten önce tanıdığı Eşref Bey ile birlikte organize etmişti. İlk başkanı Süleyman Askeri 1915’te ölünce, yerine Tunuslu Ali Başhamba geçti. Halil Kut, Ömer Fevzi Mardin ve Cevat Bey’in de başkan veya müdür olduğu bazı kaynaklarda ifade edilmektedir. Son başkanı ise Enver Paşa’nın teşkilatı lağv etmekle görevlendirdiği Hüsamettin Ertürk idi.

TEŞKİLATI MAHSUSA ÜYELERİ

Bir parti ve cemiyet gibi üye kaydı söz konusu olmadığı için bazı tanınmış şahsiyetlerin Teşkilatı Mahsusa’yla ilgileri çok tartışılmıştır. Teşkilat gizli ve çoğu zaman gayri resmi operasyonlar yaptığından, kişilerin isimleri kayda geçmemiş ancak zaman içinde sohbet ve hatıra kitaplarında yer almıştı. Teşkilatı Mahsusa üyelerinden bazıları şunlardır:

Nuri Killigil, Halil Kut, Selim Sami Kuşçubaşı, Ömer Fevzi Mardin, Rauf Orbay, Ali Fethi Okyar, Zenci Musa, İsmail Canbolat, Dr. Bahaddin Şakir, Yahya Kaptan, Kara Kemal, Dr. Nazım, Halil Halit Bey, Mehmed Cavit, Mithat Şükrü Bleda, Ömer Naci, Ahmet Rıza, Ohrili Eyüp Sabri, Resneli Niyazi, Filibeli Hilmi, Kara Vasıf, Yenibahçeli Nail, Yenibahçeli Şükrü, Fuat Balkan, Yakup Cemil, Nuri Conker, Fuat Bulca, Mustafa Kemal, Mülazım Atıf, İzmitli Mümtaz, Sapancalı Hakkı, Eczacı Nejat, Ubeydullah Efendi, Dr. Fahri Kutlar, Yüzbaşı Cemil, Hamza Osman, Mehmet Emin Tuksavul, Tahsin Uzer, Mehmed Âkif, Said Nursi, Mısırlı Aziz Ali, Miralay Neşet, Bingazili Yusuf Şetvan, Ali Çetinkaya, Eğinli Hasan Rıza, Şeyh Ahmed es-Sünusi, Baş Müftü Esat eş-Şukayr, Yüzbaşı Üsküdarlı Muhtar.

[1] Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa (Umur-ı Şarkıyye Dairesi) Tarihi C.1, T.İş Bankası Yay. 2017, İst.

[2] Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1998.

[3] Yusuf Gedikli, Asyada Beş Türk, Adil Hikmet Bey, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2017.