Satış esaslı her faaliyet gibi, kitap yayın ve satışının da bir vaadinin olması gerekir. Zira arz - talep dengesi üzerine kurulan her ilişkide, neyin neden üretildiği ve onun neden oradan alındığı sorusu, karşılıklı olarak önceliklidir.

Vaad bağlamında yayıncılığın bir farkı, belirli bir dünya görüşünü, siyasi anlayışı ya da daha dar anlamda ideolojik bir tutumu içkin olmasıdır. Kısaca, bir yayınevinin fotoğrafı olarak nitelediğimiz bu durum, aynı zamanda o yayınevinin muhatap kitlesini (müşteri profilini) gösterir ki, nitelikli okur da giderek bir öngörüde temellenen bu gösterimde, hangi yayınevinden aldığı kitapla, aslında siyasal / idolojik planda neyi aldığını bilerek alır.

Öte yandan, vaadi olan bir yayınevi kurmak da başlı başına bir iddiadır. Ancak, iddia kendisine delil olamayacağı gibi, vaadin kendisi de olamaz; iddia müddeinin iddiasını gerçekleştirmesiyle (eserle) tamamlanır ki, bu da ortaya konulan şeyin kalitesiyle bir vaadin yerini bulmasına tekabül eder.

Bu cümleden olarak sözü getireceğimiz yer, geçen yılın ortalarında faaliyete geçen, dolayısıyla henüz çiçeği burnunda diyebileceğimizVakıfbank Kültür Yayınları’dır; kısaca: vb..

Vb.’nin internet sitesine yapışıp kalan Vakıfbank Genel Müdürü Mehmet Emin Özcan imzalı yazı ile ilk kitap görsellerinin sergilediği donmuşluk bizi yanıltmasın; yayın ekibinin gayretle çalıştığını duyuyoruz.

Söz konusu yazıdan öğrendiğimize göre, bankada her yöneticinin odasında (bir tablo halinde) asılı bulunan Kanuni Sultan Süleyman ile II. Beyazıt’ın bedduası, bankanın iş yapma düsturu olarak, onun markası olan vb. için de geçerli bulunuyor.

Yine bu yazıda, yayınevinin kuruluş nedeni olarak da şunlar zikrediliyor:

* Geçmişten alınan gücü geleceğe taşıma görevini sürdürmek; irfanı hayalleri kadar yüksek, fikri özü gibi halis, ilmi tarihi kadar kuvvetli, merakı ise göz bebekleri gibi canlı nesillere karşı sorumluluğu en kıymetli yük bilmek,

* Logoda yer alan vb. ibaresini “ve benzersiz” olarak yorumlayıp, kültür yayıncılığı alanında benzersiz güzellikte, saygın, altyapısı güçlü ve seçkin işler yapma arzusu duymak,

* Yayın politikası doğrultusunda toplumu aydınlatan, şuuru yüksek, ufuk açıcı, nitelikli eserlerle okurların karşısına çıkmak,

* Kültür-sanat yaşamını önce milli, ardından evrensel düzeyde zenginleştirip yaygınlaştırmak, emanet edilen varlık ve değerleri koruyup geliştirerek gelecek nesillere aktarmayı hedef edinmek,

* Ağırlıklı olarak tarih, felsefe, insan ve toplum bilimleri, sanat, iktisat, klasikler ve akademik nitelikteki kitapları neşretmek; yabancı dillerden tercüme edilecek kitapların yanı sıra çocuklara yönelik eserler de yayınlamak,

* Çok satandan ziyade senelerce okunacak ve özenle saklanacak kitapların yayıncısı olmaya arzu duymak; geniş kitlelere hitap eden kitapları da gündeme almak; ümitle, heyecanla, arzuyla açılıp zihinlere ve gönüllere zenginlik üstüne zenginlik kazandıracak her edebi çalışmayı ilgi alanına çekmek; ayrıca ülkemizdeki kıymetli eserlerin tercümelerini yaparak yurt dışına dağıtımını sağlamak ve milli kültürümüzün uluslararası düzeyde tanıtılmasına aracılık etmek,

Bu zikredişte, kuruluş nedenleriyle, vaad ve iddiaların iç içeliği malumdur. Yukarıda da söylediğimiz gibi, iddia kendisine delil olabilseydi ve buradaki vaadlerin tahakkuku iddianın gerçekleşmesine bağlı olmasaydı, bizim dikkatimiz de bu hususlar üzerinde yoğunlaşmazdı.

Vb.’nin vaadleri konusunda bunlardan net bir bilgiye uşamamız mümkün olmadığına göre, yayınladığı kitaplara bakarak bir sonuca ulaşmamız gerekiyor.

Ancak, bundan önce, Özcan imzalı yazıda, yayınlanan kitaplarla ilgili verilen bilgilerin verilme tarzını yadırgadığımızı peşinen belirtelim.

Örneğin, Tolstoy ve Gandhi Mektuplaşmaları adlı hepi-topu 94 sayfalık kitabın bilgisini Özcan şöyle sunuyor: “Şahsen merakla beklediğim kitaplardan biri. (...) 20. yüzyıla düşünceleriyle damga vurmuş iki büyük ismin o günkü dünya ve toplumsal meseleler üzerine olan yazışmalarını okumak için çok sabırsızlanmakta ve heyecan duymaktayım.”

Buna bakarak, vaad ve iddia karmaşasına bir de “kendi işini kendi beğenmek” meselesini dahil etmeyeceğiz ama, okurdan beklenecek kanaatlerin, reklam diliyle işin sahibi tarafından dile getirilmesini elbette yadırgadığımızı söyleyeceğiz.

Hazır bunu söylemişken, kitap kapaklarının tasarımındaki sıradanlığın altını da çizelim. Grafik-tasarım imkanlarındaki zenginliğe adeta direnircesine üretilmiş olan kapaklar, ilk etapta bizleri doğrudan bir kurumsal kimliğe götürmediği gibi, hakim renk olarak beyazın seçilmesi de kitapların raflarda kaybolmasına neden oluyor.

Kitaplara gelince: Prestij kitap olarak yayınlanan Sürgünde Muhalefet: Namık Kemal’in Hürriyet Gazetesi adlı çalışma da dahil olmak üzere, yayınlanmış kitapların, vb.’nin fotoğrafını henüz tam yansıtmadığı kanaatindeyiz. Dolayısıyla kitapların kalitesiyle ilgili görüş belirtebilmek için, kitap sayısının en azından yüze ulaşmasını beklemeliyiz.

Konu, yumuşak karnımız olan kitap yayıncılığı olunca, vb.’ye başarılar dilemeyi de ihmal etmiyoruz elbette.