Silahların Susmasıyla Başlayan Yeni Dönem: Hukukun, Ekonominin ve Birlikte Büyük Türkiye’nin İnşası
Türkiye, yakın tarihinin en zorlu sınavlarından birini terörle mücadele sahasında verdi. Bu mücadele, yalnızca güvenlik güçlerinin fedakârlığıyla değil, aynı zamanda toplumun demokrasiye ve barışa olan inancı sayesinde yürütüldü. Bugün, PKK’nın silah bırakma iradesini ortaya koyduğu bir dönem hayal edebiliyorsak, bu, halkın değişim talebinin, devletin reform kapasitesinin ve dünyanın artık barışı önceleyen yeni paradigmasının bir sonucudur. Şimdi mesele, bu fırsatı sadece güvenlik perspektifiyle değil, hukuk, ekonomi ve demokrasi temelinde kalıcı bir kazanıma dönüştürmektir.
Yeni Bir Anayasal Yurttaşlık: Güçlü Demokrasi, Güven Veren Devlet
Kalıcı barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, hukukun konuşmasıyla mümkündür. Türkiye, liberal demokratik değerlerle uyumlu bir anayasal yurttaşlık modelini benimseyerek her bireyin kendini devletin eşit ve güvenceli bir parçası olarak hissetmesini sağlamalıdır. Burada mesele, sadece kimliklerin tanınması değil; herkesin temel haklarının evrensel standartlarda korunmasıdır. Kurumsal devlet yapısı güçlendikçe, silaha başvurmayı meşrulaştıran tüm zeminler ortadan kalkacaktır.
Yatırım, Girişimcilik ve Bölgesel Kalkınma
Silahların sustuğu bir Türkiye, aynı zamanda ekonomik kalkınmanın da önünü açar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, sadece güvenlik sorunu olarak değil, potansiyel bir ekonomik sıçrama alanı olarak görülmelidir. Girişimcilik desteklenmeli, özel sektör teşvik edilmeli, altyapı yatırımları artırılmalıdır. Yatırımcılar, güvenliğin tesis edildiği bölgelerde yeni üretim merkezleri kurdukça, işsizlik düşecek, sosyal entegrasyon hızlanacaktır.
Bu bölgelerin kalkınması yalnızca yerel halk için değil, Türkiye ekonomisinin bütünlüğü açısından da stratejik önem taşımaktadır. Çünkü güçlü bir Türkiye, sadece İstanbul’dan değil; Mardin’den, Diyarbakır’dan, Şırnak’tan da yükselebilir.
Uluslararası Prestij ve Bölgesel Liderlik
Türkiye’nin terörü demokratik yollarla sona erdirmesi, sadece içeride huzur değil, dışarıda itibar kazandırır. Avrupa Birliği ile ilişkilerde yeni bir fasıl açılabilir, uluslararası yatırımcıların güveni artar. Türkiye, artık sadece bir güvenlik devleti değil, aynı zamanda öngörülebilir bir hukuk devleti olarak algılanır. Bu da ülkenin diplomatik gücünü ve bölgesel rolünü pekiştirir. Türkiye, barışı kendi içinde tesis ettikçe, komşu coğrafyalara da ilham veren bir model hâline gelir.
Siyasi Aklın Zaferi: Demokratik Merkezde Buluşmak
PKK’nın silah bırakması, sadece bir güvenlik kazanımı değil; siyasi aklın, toplumsal uzlaşının ve demokratik merkezde buluşma arzusunun bir zaferidir. Radikalleşmeye karşı en etkili yanıt, çoğulcu demokrasi, serbest ekonomi ve ifade özgürlüğüdür. Bu süreçte önemli olan, duygusal reflekslerle değil; yapısal reformlarla hareket etmektir.
Devletin bütün kurumları, bu süreci şeffaf, kapsayıcı ve hukuka uygun biçimde yönetmeli; muhalefet dâhil tüm siyasi aktörler bu dönüşümde yapıcı bir sorumluluk üstlenmelidir. Çünkü barış, sadece bir siyasi partinin değil, milletin ortak geleceğinin meselesidir.
Büyüyen Ekonomi, Güçlü Demokrasi, Huzurlu Toplum
Bugün Türkiye, tarihî bir fırsat eşiğinde duruyor. Silahların sustuğu, toplumun konuştuğu, yatırımların arttığı, gençlerin hayal kurabildiği bir Türkiye’yi inşa etmek mümkün. Bu, ancak güçlü bir hukuk devleti, özgür bir ekonomi ve katılımcı bir demokrasiyle sağlanabilir.
“Birlikte Büyük Türkiye” ideali, yalnızca siyasal bir slogan değil; toplumsal huzurla ekonomik kalkınmanın, bireysel özgürlükle kamu düzeninin aynı potada buluştuğu bir gelecek tahayyülüdür. Bu geleceği kurmak için elimizde barışın dili, demokrasinin gücü ve toplumun iradesi var.
Birlikte büyük Türkiye’ye hizmet edenlerden olmak ümidiyle…