Siyaset tüm dünyada giderek daha karmaşık bir hal alıyor. “Yeni dünya düzeni”, “Yeni para ve ekonomi”, yeni devlet, yeni insan, yeni toplum, yeni kavramlar ve kurumlar, sınırların yeniden çizildiği, kavramları kurumları ile devletin yeniden tanımlandığı, rejimlerin ve iktidar yapılarının değişime uğrayacağı bir zaman diliminden geçiyoruz. 

Erdoğan’ın Ankara’daki hesapları “Dostumuz ve müttefikimiz” ABD’ye uymadı. ABD ve AB ile “Daha adil bir dünya” pek mümkün gözükmüyor.  Ankara şimdi “Pek sorun yaşamadığımız”ı düşündüğümüz (!) Moskova yolunda ama, İdlib’e yönelik hava harekatı, ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda el sıkışması işleri zora sokacak gibi. “Dünya 5’ten büyük” ama, öte yandan konjonktürel pozisyon ve bir de “özgül ağırlık” sorunu var tabii.

Siyaset zor zanaattır. Eğer hakkı ile yapılmazsa aslında “dua ile istenen bela”dır. Düşünsenize insan kendi nefsi ile bile baş etmekte zorlanır, “Ya Rab, beni nefsimle baş başa, yalnız bırakma” diye dua ederken, kendi aile ve akrabası ile bile baş edemezken, diğer insanların sorumluluğunu üstlenmek beni korkutur. Ancak mecburen, geçici bir süre için Allah’ın yardımı ile yapılacak bir iştir bu iş. Allah’ın yardımı ise, ehliyet, liyakat, adalet, dürüstlük/ahlak, cesaret, istişare ve şûra ile bazı insanların vebalden kurtularak bir şeyler yapabilecekleri bir iştir siyaset. Bu işe talip olacaklar için çelikten bir irade ve Eyyüb misali sabır gerekli. Hz. Yunus bile kavmi ile baş etmekte zorlandı.

Hele birde “el Emin” değilseniz, adaleti sağlayamıyorsanız, kul hakkını koruyamıyorsanız, vay size! O zaman sadece yaptıklarınızdan değil, bir de yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan hesaba çekilecektir. Durun daha bitmedi, elinizin altıdakilerden, emanetini üstlendiklerinizin, mal, can, namus, akıl, inanç ve neslinin güvenliğinden de hesaba çekileceksiniz.

Siyaseti hakkı ile yapanlar bilirler ki, siyaset, “velayet” değil, “vekalet” müessesesidir. “Velayet” kısmı kişilerin tek başına gerçekleştiremeyeceği konularda, zayıf ve güçsüzlerin temel hak ve hürriyetlerinin, “5 temel emniyet”inin korunması ile ilgilidir. Aksi halde devlet, “İlah’lık ve Rab’lik” müessesine döner! Hele bugün siyaset çok daha karmaşık ve zor bir hadise haline geldi. Toplumun siyasetten beklentileri de yükseldi. Toplum ise artık “din, ahlak, gelenekten bağımsız BİREY”lerden oluşuyor önemli ölçüde. Hedonist, rasyonalist, pragmatik, determinist bir nesil geliyor. İnternet bir yandan, televizyonlar öte yandan, artık cennet de cehennem de bir tık ötede. Yediklerimizden, içtiklerimizden, giydiklerimizden emin değiliz. Zaten bir de Grip 19 belası ve GreatReset, TransHumanizm ve NeuraLink belası var başımızda.

Siyaset aslında yargı, sermaye, STK, media ve bürokrasi ile cemaat ve akademya ile gayrimeşru, çıkar temelli bir ilişki içine girdi. Bunlar aslında dışarıdan bakınca cazip, yakından bakınca kazip ilişkilerdir. “Haddinden fazla şiddet ya da güç, gayedeki hikmeti yok eder.” “Keskin sirke küpüne zarar verir. Siyasetin satın aldığı cemaat, media, STK, sendika, oda bütün “meziyet”lerini kaybeden ve herkes için “eziyet”e dönüşür. Bu tür ilişkilerde ilk ölen adalet olur. Adalet öldükten sonra geri kalanları canlı cesetlerdir. Varlık ve meşruiyetinin temeli olan ruhunu kaybeder ve zombilere dönüşürler. Bakıyorum her partinin bir cemaati, bir mediası, STK’sı, sendikası var. Başlangıçta birbirine güç veren bu yapılar, kısa süre sonra verdiklerinden daha fazlasını götürürler. Siyaset çıkar hesaplarının kurbanı olur!

Siz CHP’yi laik sanıyorsunuz da, o da Alevi cemaati üzerinden kendilerine bir sosyolojik taban oluşturmaya çalışıyor. Kimi etnik kimlik üzerinden siyaset yapıyor. FETÖ her yapıya sızmıştı ve o da kendini cemaat olarak tanımlıyordu. Aslında bu iş iktidar muhalefet, sağ-sol, Sufi, Şii, Selefi, Sünni  kimseye fayda sağlamaz. Dün de sağlamadı, bugün de sağlamaz. Sağlar gibi görünmesi aldatıcıdır. Sonuçta hep gelir-gider hesabında zarar hanesine yazılmıştır.

Devletin kilit taşı ADALET’dir. Siyasi müdahale ve rüşvet devletin kilit taşına asit dökmektir. Suiistimal bu taşı eritir, çürütür. O yapı, o işi yapanların üstüne çöker. Adalet yara alırsa, iktisat yatağa düşer. Bereket kalkar. Sonrası felakettir.

Bu sadece devlet için değil, devlete talip olan partiler için de böyledir. Ya da toplumun geniş kesimlerini temsil eden her türlü içtimai cemiyet için de bu durum 3 aşağı 5 yukarı böyledir.

Siyasetçi doğru yaptığı sürece ona destek olmak gerek. Siyaset tek başına yapılacak bir iş değil. Yanıldıklarında düzeltmek için çalışılmalı. Ancak inat ve ısrar durumunda elbette hukuk içinde kalarak itiraz etmeli, baskının şiddetine göre direnmeli. Sorun adaletle çözülmeli. Devletsizlik beladır, zalim devlet daha da büyük bir beladır. Adalet yoksa, barış olmaz. Barış var gibi gözüküyorsa o illüzyondur. Adalet ve barış yoksa özgürlükten söz edemezsiniz.

Adalet mülkün temelidir. Adaleti katleden her kimse en büyük cani odur. En büyük darbe, en büyük cinayet, en büyük terör odur! Adaleti katledenler bu temele dinamit koymuş olurlar. Allah’ın laneti ve gazabı onların üzerinedir. Zulm ile abad olunmaz. Zulm ile abad olduğunu sananları ahiri berbad olur. Adaletsizlik karşısında susanlar ise, içlerindeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden onlar da o azabı tadacaklardır. Haksız elde edilen mal-mülk, makam o her ne ise, öbür dünyaya kişilerin kendi cehennemlerine kendi sırtlarında taşıdıkları yakıt olacaktır. Haksızlık HAK’sızlıktır! Haktan uzaklaşarak HAKİKAT’e ulaşılmaz.

Bakın bu sorunu iktidar-muktedir olma sorunu yaşanan her yerde, sadece siyasette  değil, vakıf dernek, oda, sendika, kooperatif, şirket, aile her yerde yaşanıyor. Eğer siz, kişi ya da bir grub, topluluk olarak başkalarının üzerinde, onları irade ve rızaları dışında, onlara rağmen ve onlara karşı bir tasarrufta bulunmak isterseniz, işte bu İLAHLIK ve RAB’lik iddiasıdır. Ki bu en büyük fitnelerin başında gelir. Onun için din ve devlet büyüklerinin İlah ve Rab edinilmemesi istenir. İlah’lık ve Rab’lik iddiası, Tanrı/Kırallar müşrik toplulukların adetlerindendir. Mutlaklaştırılan, la yüs’el olan, Allah’tan başka biri için yapılan, her şeyin ona göre, onun tarafından, onun adına, onun için yapıldığı, her şey şirk olur. 

Amentünün ilk şartı da tek Allah’a imandır. Her günah imanı perdeler ve yaralar.

Bugün global çetelerin, darbecilerin ya da haydut, zalim, müstebit, zorba, diktatörlükle yönetilen devletlerin yaptıkları işler bundan başka bir şey değildir. Bu tür devletler ve işbirlikçi devletçikler de kendi aralarında benzeşikler olarak bir topluluk oluştururlar. 

Zalim devletlerdeki, Media, Mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, cemaat, akademi de kendi aralarında bir toplulukturlar ve akraba sayılırlar.

Allah bizi onlardan ve onlar karşısında susan dilsiz şeytanlardan eylemesin. 

Ankara’da dayatmalara karşı bizi yalnız bırakmayan dostlara teşekkür ediyorum. Umutsuzluk yok! Biz Hz. Musa’nın yolundan gidiyoruz, biz Yusuf’uz, biz Talud’uz, Hz. Davud bizim dostumuz.  

Selâm ve dua ile.