Trump’un Arabistan seyahati, skandallarla dolu bir seyahat oldu. Tam da Kurban bayramı öncesi, adam çok büyük bir vurgun yaptı gitti.
Suud yönetimini zaten “Şamar oğlanı”na döndürdü. Daha önce de 9.11 İkiz Kuleler komplosunun suçunu Suud’lara yıktı ve Suud yönetiminin ABD bankalarındaki 1 Trilyona yakın parasına el koymuştu. O da yetmedi, ardından ARAMCO’nun hisselerini kendi tayin ettiği fiyattan Arab şeyhlerine satmıştı. Suud hazinesi tam takır kalınca, Veliaht prens Suudi aşiret reislerini, Suud oligarklarını bir otelde toplayıp, o da onların hesaplarına el koymuştu. Paralarını vermeyenleri de otelden çıkartmadı. Kaşıkçı olayı işte tam o sırada bu olayla ilgili idi. Ama onlar unutuldu gitti. Şimdi de geldi, 3 ülkeden 3 Trilyon üzerinde para çarptı gitti.
Trump geldiğinde bir de Kabe’yi ziyaret etmek isteseydi, veliaht prens de “tamam” deseydi, Vehhabi hocalar buna itiraz ederler mi idi acaba.
Ya hu, Rum Ortodosk kilisesi patriği vekili Washingtonda Trump’u Roma imparatoru ilan ediyor da, bir Vehhabi Şeyhi de çıkıp, Mesih’in gelişinden önce ona hazırlık yapan Trump gibi bir “dünya lideri”ne biat etse ne olur sanki!?
Netenyahu Gazze’yi vermedi ama, aslında fiilen, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Lübnan, Katar ve BAE, Irak ve Suriye ABD’nin denizaşırı toprakları ilan edildi. Adam Kanadayı, Panama’yı, Grenland’ı istiyor. Avusturalya, Yeni Zellanda, Kanadanın bir bölümü İngiliz toprağı, Kanadanın diğer bölümü de Fransaya ait. Ne var yani, Arab yarımadası ve Afrika’nın bir bölümü Amerikan toprağı olsa ne olur sanki! Trump’un aklı böyle çalışıyor. Böylece Musevileri, İsevileri ve Müslümanları bir araya getirmiş, İbrahimi buluşma gerçekleşmiş olur. Bunu F.Gülen başaramadı, iş başa düştü. Bugün Arab yarımadasında Yemenden başka ABD’ye hayır diyen kimse yok. Afrika’da, Mısır’dan sonra şimdi Libya da da bir şeyler oluyor. Aynı şekilde Sudan ve Somali’de de önemli gelişmeler sözkonusu. Biz bu işin neresindeyiz derseniz, bir Trump’un eş başkanı, stratejik ortağı, dostu ve müttefikiyiz. BOP zaten bunun için kurulmamış mı idi. Boşuna mı her fıtratta “Uluslararası sistemle birlikte hareket etmek”ten söz ediyoruz.
Memleketin hali ortada, TBMM’de grubu bulunan partileri, Uluslararası sistemin talepleri dışında hiçbir arada göremiyoruz, ama, o sistem bir talepte bulundu mu, AK Parti-CHP, MHP-DEM arasında bir fark kalmıyor.
Sahi, Gazze trajedisi ile ilgili DEM, Barzani ve savunuyorlar da, Gazzelilerin hakları konusunda hiçbir kelam ettiklerini duydunuz mu? Bırakın PYD’den bir açıklama geldi mi? Hani Ermenilerin, Süryanilerin, Ezdilerin, Dürzilerin, Nuseyrilerin haklarını bunları, FKÖ ve Abbas’tan, Dahlan’dan, Komşu Arab devletlerinden bu konuda kınama dışında, sonuç almaya yönelik bir girişim, çağrı duydunuz mu? Aslında “kına yakamadıkları” için Kınamış oluyorlar herhalde!?.
Türkiye Ukrayna için aktif arabuluculuk yapıyor da, o ciddiyette bir Gazze insiyatifi ortaya koyamıyor. Hadi İslam Ülkeleri Genel Kurmay başkanlarını toplayın, Hadi Arablar böyle bir toplantı yapsın yapabiliyorsa. Bakın ABD için Ukrayna ayrı ve özel bir öneme sahip. Orada zengin nadir elementler var. Buna ABD’nin ihtiyacı var. Bir de eskiden Almanya’yı batı Berlinde ki üslerini tepe tepe kullanıyorlardı, şimdi kendine yeni bir üs gerek. Ukrayna’da ABD’nin 18 Kimyasal silah tesisi var. Chemstrail kimyasalları Hindistan’daki ve Ukrayna’daki laboratuvarlar’da üretiliyordu. Nasıl CoVID’i Çin’den yaymışlardı. Şimdi sıra Hindistan’a geldi. Ukrayna aynı zamanda hem Avrupa, hem Türkiye ve hem de Rusyaya karşı ciddi bir üs, bir sıçrama tahtası, Hazara koridorunun başlangıç noktası. Konu sadece toprak meselesi değil. Türkiye’nin bu tezgahtaki rolü aslında Bakü’nün, KKTC’nin CHABAT, HAZARA, KARAY senaryosundaki rolünden farklı bir rol değil.
Bakın Ukrayna aynı zamanda Karadeniz’deki Hidrojen Sülfürün işletilmesi, Rusların Karadenize girişinin sınırlandırılması açısından ayrıca önemli bir konu.
Ankaradaki yüksek zekalı siyasiler ve bürokratlar, Paris’e gidip, Paris Şartı’nı imzalayıp, fosil yakıt yatırımı yapmayacağız, mevcutları da kademeleri olarak tasfiye edeceğiz sözü veriyorlar, dönüp, Fosil yakıt aramaya başlıyorlar. İstanbul sözleşmesinden çekildik deyip, yasada aynı sözleşme hükümlerini mer-i kıldıkları gibi.. Kopenhag kriterleri diye yerel yönetim özerklik şartını kabul edip, sonra bunu taleb edenleri yargılayıp cezalandırdıkları gibi. “Ben yaptım oldu” mantığı ile, İklim yasası çıkmadan fiilen stratejik belgeyi referans gösterip, tamim ve genelgelerle uygulamaya geçtiğimiz gibi. Birileri bizimle tavşana kaç, tazıya tut” oynuyor sanki. AİHM kararlarına uyma teahhüdünde bulunuyoruz, sonra uymayacağız diyoruz.
Ukrayna krizi öyle kolay kolay çözülmez. Bölgede bir Nükleer savaş krizi de bütün hesapları altüst eder. Oradaki savaş bir vekalet savaşı. Stratejik bir hedefe yönelik takdiksel bir savaş. Taraflar savaşmak yerine, kendileri için riskli gördükleri siyasetçileri ya da güç merkezlerini başka bir şekilde tasfiye edecek başka yolları denemek için zaman kazanmaya çalışıyorlar bu arada. Her zaman hedef ülkelerde darbe ya da siyasi cinayetler işlenebilir.
Eğer Ukrayna konusu zaman alacaksa, ki öyle gözüküyor, Trump gözünü Türkiyeye çevirecektir. Trump’un hedefinde Hazara, Karay, Chabat, Suriye, KKTC, Patrikhane, (İstanbul, İznik, Kadıköy, Hatay, Mardin, Urfa, İzmir çevresindeki 7 kilise bölgesi Arz-ı Mev’ud coğrafyası), Kürdisyan, İran yanında Eskişehir konusu var..
Adam Mesihi karşılayacak.. Onun Kudüs’e giden yolda Gazzeyi bir kapı olarak görüyordu. Şam, Haleb konusu da Arz-ı Mev’uda giden yol olarak önem taşıyor.
Eskişehir'in önemi ne derseniz, Eskişehir ve çevresi -Kütahya, Afyon, Balıkesir- havzası nadir elemenler açısından dünyanın en büyük ikinci havzası. Trump bizden bunu istiyor.
DP zamanında İngilizlere Aynı bölgedeki Boraks işletmesini imtiyazını vermiştik. Sonra NATO bu Boraks’ı “Strateji maden” ilan etti, ihracatını bile şarta bağladı. O lisansı da Boraks Consalidet’e verdiler. Onun Türkiye temsilcisi de “Batıya Kalkan Tren” kitabını da yazan siyasetçi Sıtkı Yırcalı’ya verdiler. DP, Ilımlı İslam bu kaynak tarafından fonlandı. Daha önceden kurulan Kimsan, Atabay gibi bir takım Boraks işletmeleri, DİSK’in Millileştirme kampanyası sonunda kapatıldı ve yetki Etibank’a verildi, Etibank da bu yetkiyi İngiliz BC’ye verdi. İlginç değil mi, Emperyalizm, Millileştirme görüntüsü altında, Sosyalist bir topluluğu kullanarak kendi hedeflerini gerçekleştirdi. Ve bu kirli oyun DP’nin arkasındaki finansal destek için kullanıldı. Bizi de Ezan, İmam Hatip projesi ile kandırıp, bu kirli oyunun içine dahil ettiler. CHP’yi gösterip, DP’ye razı ettiler. Bu gün de benzer bir oyun oynanmıyor mu?
Bakın bizim Boraksımız Suud petrolünden fazla. Enerji de üretirsiniz bundan, 100 den fazla alanda kullanabilirsiniz, deterjanda yaparsınız, gübrede. Rakibimiz de yok. ABD ve Hindistan’da az, derinde ve kalitesiz boraks var, mesela ABD’de Boraks otomobili var, bizde yok.
Bakın biz ve diğer Karadeniz ülkeleri Hidrojen Sülfürü kullanmıyor. Almanlar Baltık Denizi'ndeki Hidrojen sülfür’ü kullanıyor. Hidrojen yakıt, Sülfür gübreye dönüştürülebiliyor. Biz kendi FIR hattımız içindeki, egemenlik alanımızdaki fosil yakıt arama ve işletme yetkisini, yabancılara verirken, sözleşmeye diğer enerji kaynakları da diye eklemişiz. İhanete bakar mısınız, şimdiden bizim Karadeniz sahillerinde Hidrojen yabancılara verilmiş. Adamlar orada “fosil yakıt arıyoruz” diye bir sondaj kuyusunda patlama meydana getirseler, ya da eski fay hatlarını tetikleseler, bölgede ne bitki, ne hayvan, ne de insan kalır. Canlı kalmaz.
Trump açısından şimdi sıra bize geldi. Belki Papa İznik’e gelirken o da gelir, bu Eskişehir konusunda. Bir anlaşma imzalarlar. DP zamanında Boraks ihanetinde olduğu gibi bu defa da Nadir Elementler konusunda imtiyaz Trump’a verilecek olursa, Trump’un bu işten kazancı, Suud, BAE ve Katardaki vurgunundan çok daha büyük bir vurgun olacaktır. Bu arada Katar’ın arabulucuk rolü de sonuçlandı ve o da Kushner/Dahlan senaryasunda bir figüran olarak sahnede yerini aldı. Onun için o Arab’lara gülmeyin, öfkelenmeyin acıyın ve aynı duruma düşmemek için toplum olarak müteyakkız olalım. Partiler, Milletvekilleri bu konuyu gündemlerine alsınlar. Biz ötekilere gülerken, gülünecek hale düşeriz.
Hakkımızı ve halkımızı korumak için, yeri geldiğinde “HAYIR DİYEBİLEN BİR TÜRKİYE”ye ihtiyacımız var. YÜZÜNÜ ÖNCE HAK’KA ve O’na sadakat ölçüsü içinde HALK’A dönen bir Türkiye ancak bu beladan yakasını kurtarabilir ve diğer mazlum halklara örnek olabilir.
Bu kör gidişin sonu nereye varır bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, bu işler ila nihaye böyle gitmez. Çünkü “Zulm ile abad olunmaz.” “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. Dünyada darbeler ve suikastlara, kitlesel eylemlere hazır olun. Yarın tüm dünyada İsrail elçilikleri işgal edilir, diplomatlar esir alınırsa, dahası Siyonistler, onların şirketleri hedef haline getirilirse, İsrail ne yapacak? .Dünyada yükselen böyle bir öfke var. Sahi, bakalım kaç ülke İsrail'den elçisini çekecek, onu göreceğiz. Siyasilerden fazla bir beklentim yok, ama bastırılan öfke patlaması tüm dünyada Siyonistlere yönelik olarak, İsrail ve onun dostları için yıkıcı ve can yakıcı olabilir. Selam ve dua ile.