Değerli Okuyucularım;

Türkiye, vatanımız. Memleketimizde huzur, refah ve barış içinde yaşamak, her vatandaşımızın hakkıdır. Millî ve dinî bayramlarımızda bu huzur iklimini daha ziyadesiyle teneffüs etmek isteriz. Ama gerçekte işsizliğin kol gezdiği, sosyal adaletsizliğin kronikleştiği, toplumun kutuplaştırıldığı, hayat meşakkatlerinin ve geçim sıkıntısının arttığı bir dönemde birlikte neşe içinde yaşamak istediğimiz bayramlar, bir nebze de olsa günlük kederlerimizi unutturabiliyor. Dört yıldan beri iş bulamayan daha doğrusu mesleğinde çalışma hakkından mağdur edilen bir KHK’liakademisyen olarak, bayram hakkında daha hoş şeyler yazabilirdim. Ama kaç bayram geçti, hayallerim gerçek olmadı. Yine de umudumu yitirmemek ve hayallerimi canlı tutmak adına manevî iklimlerde âlemlerin Rabbine sığınarak teselli bulma yolunu seçtim. Her bayram, benim için hayallerim gerçek olması için yeni bir milat hâline dönüştü. Bu bayram, inşallah bütün mağdur ve mazlum insanların kurtuluşu ve özgürlüğü olur.

Hayaller, bizleri canlı ve diri tutar. Hayaller, iman tefekkürüyle beslendiği sürece dua kadar tesirli olur ve bir gün hayatiyet bulma zeminine kavuşur. Hayallerimiz, inancımız ve dualarımız olmasaydı bizler bir hiç hükmünde olurduk. Ne var ki Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın ekseriyeti artık hayal kuramıyor. Türkiye'de ilk kez 2016 yılında 'Hayal Haritası' araştırması yapıldı. 10 kentte 8-55 yaş arası 2 bin kişi ile bir görüşme yapıldı. Türkiye Hayal Araştırması’na göre çocukların yarısının hayal kuramadığına, yetişkinlerin ise sadece yüzde 14’ü hayal kurduğuna ve hayallerin de ağırlıklı olarak meslek ve paradan ibaret olduğuna dikkat çekti.

Hangi Hayaller Manevî Dirilişimize Vesile Olur?

Hayal (Tahayyül), bir insanın hiç bir kayıt ve şarta bağlı bulunmadan tefekkür (fikir yürütme) sürecinde kafasında tasarlayıp, canlandırdığı bir teorik plândır. Ruhun ufuk ötesine uzanmış hâli ve hakikat ışıklarını kendine göre şekillendiren bir mana boyutuyla hayal, marifeti (manevî doğruları) yakalayabileceği gibi, zihin gücünün nefsanî engel tanımadan serbest işlemesiyle farkına varmadan manevî saplantılara da uğrayabilir. İnsan, nefis taşıması hasebiyle, hayal hanesinde her zaman iyi ve kötü duygu ve düşünceler barındırabilir. Kötü şeyleri hayal etmek, insanı bazen kötü tasavvurlara, sinsi plânlara (ütopik sapkınlıklara) ve dolayısıyla fiilî kötülüklere itebilir.

Hayal kurma, belirli manevî kontrol çerçevesinde ve gerçeklere yakın ortamda yapıldığında, zihnî ve manevî gelişim açısından faydalı bir araçtır. Ancak, hayallerin gerçeklerle karıştırılacak boyuta ulaşması hâlinde kişi, bu hayallerin saplantısına girebilir, toplumdan kopmaya veya topluma sapkın fikirleriyle zarar vermeye başlar. Bunun için akıllı bir insan, kalbî aklını (ruhsal zekâsını) kullanarak, beyninin oluşturabileceği menfi ihtimalleri, zanları ve kötü duyguları daha başlangıç aşamasında bertaraf etmelidir. Aksi durumda şeytan, kalbe vesvese (bâtıl düşünceler) aşılayabilir. Kısacası gerçeklerle sentezlenmemiş, kalbî ve vicdanî duygularla beslenmemiş bir hayal, ütopik olmaya mahkumdur.

Hayallerine İnanmak Bir İman Meselesidir

İman, iki çeşittir. Biri, aileden ve sosyal çevreden gelen taklidî iman, diğeri ise aklî mekanizmaları kullanarak, nefsaniyeti okşayan müsamahaları bırakarak, elde edilen hakikî (tahkikî) imandır. Bu iman, kişinin, kendi hür iradesi istikametinde aklî süreçlerde elde ettiği bilgi, kanaat, fikir ve duygularla ilgili manevî kazanımların bütünüdür.Aklî delillerle iman aşamasına gelmiş bir insan, hayalinin doğruluğuna artık kesin olarak inanır.

Peygamberimizin (sav) ifadesiyle, “İman, temenni ile dış görünüşle değildir. O kalpte yer eden ve davranışların doğruladığı şeydir.” (Câmiü-s-Sağir; No: 3298).

İman, aklî süreçlerin son merhalesine ulaştıktan sonra kalben de tasdiklenmesi gerekir, ta ki bu inanç, sadece bir temenniden ibaret olmasın. Bu yönüyle inanç; hayal, tasavvur, idrak, mantık, iç görü, mukayese, benimseme ve pratikte bir sonuca gitme gayretlerinin mükemmel bir sonucudur. Hz. Ebu Bekir’in ”kesin inanç, imanın tamamıdır” sözü de belki de bu zihnî sürecin sonucunda elde edilen kâmil imana işarettir. Hz. Ali de bu inancın nasıl korunacağı hususunda bizlere önemli bir ipucu verir ve şöyle der: “Allah’a güvenen insan, inancını (hayalini) korur.”

Elhâsıl

Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından hemen sonra sistem dışı tahayyül etme gücünü korumak isteyen mütefekkirlerimiz/aydınlarımız, merkezî baskılarla çoğu zaman hayal kırıklığına uğratılmıştır. İstiklal savaşı sonrası şekillenen bir Türkiye Cumhuriyeti projesine karşı alternatif fikirlerini dahî serbestçe dillendiremeyen bir Nazım Hikmet, Moskova’ya, Mehmet Akif Ersoy ise Kahire’ye kaçmak mecburiyetinde kalmıştır. Resmî devlet ideolojisinin dışında tefekkürün yasaklandığı bir ülkede insanların hayalleri, sadece hayatta kalabilmekten ibarettir.

Dün statükoya karşı daha iyi bir dünya için hayal kurmak, hayatî bir tehlike idi bugün ise hayal, tehlikesiz bir alana kaydırılarak, faiz ile beslenen ekonomi sisteminin bir aracı hâline getirildi. Materyalist bir toplumda insanların fıtrat, maneviyat ve tefekkür alanlarına da seküler/dünyevî kaygı ve ihtiraslar sokulunca bir “gizli el”, gençlerin zaten kısırlaştırılmış hayallerini serbest piyasa mantığı ile materyalist/deist olmaları için, girişimciliğe ve dünyevileşmeye yönlendirmekle meşguldür. Liberal ekonomilerin sosyal adalet sağlamadaki özürlülüğünün doğal bir sonucu olarak da yaşlıların hayalleri, ahir ömürde asgari düzeyde de olsa maddî güvence elde etmek ile sınırlı tutuluyor. Türkiye’nin hayal coğrafyası, maalesef bâtıl ideolojilerin kuşatması altındadır.

Bu şartlar altında bayramlar, manevî dirilişimize, millî birliğimize, ümmet bilincine, adalete, kardeşliğe vesile olabilir mi? Başta yöneticilerimiz olmak üzere Allah’tan korkan ve adalete hasret bir millet vasfını taşıdığımız müddetçe hayal gibi algılanan müspet arzularımız kader boyutuyla dua hükmündedir. Ve her dua, Allah katında bir değerdir. Önemli olan da zaten budur.

Kurban Bayramımızın, hayallerimizin duaya dönüşmesine ve hayatiyet bulmasına vesile olmasını C. Hak’tan niyaz ederim. Sizlerin de Kurban Bayramı mübarek olsun, vesselâm.