İstanbul Rumeli Üniversitesi rektörlüğü, çeşitli kategorilerde ödül töreni düzenledi. İki katagoride bilim ödülü aldık. Ödüller, Üniversitede (İRÜ)  hem toplamda, hem de geçen yıl (2020) içinde en çok akademik yayın yapan bilim adamı olduğumuz vesilesi ile verildi. 

Bu vesile ile  bilimsel çalışmalarımız hakkında  bilgi vermek istedim. Bu yazımızda hem ülkemizdeki bilimsel potansiyele hem de bilimsel çalışmaların önündeki engellere dikkat çekmek istedim.

Daha iyi anlaşılması için konuyu  soru cevap şeklinde düzenledik.  

Daha önce de bilim ödülleri aldınız mı?

-Daha önce bulunduğum üniversitelerde (Atatürk Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi)  buna benzer ödüller aldım. Farklı olarak Türk Kimya Vakfı bilim ödülünü almıştık. YÖK’ten ve TÜBİTAK’tan aldığımız çeşitli ödüllerimiz oldu. Mesela sonuçlanan  projemiz  proje performans ödülü (PPÖ) almıştı. Ayrıca Almanya’dan (Alexander von  Humboldt bursu) ve İngiltere’den  (British Council bursu) araştırma bursu kazanmıştık.  YÖK bursu ile de Amerika’da araştırma çalışmalarına katıldım.  

 -Bilimsel çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Birinci sınıf araştırma çalışmaları yapıyoruz.  Bilimsel araştırma sonuçlarımız,  sahada Dünyanın  üst düzey prestijli bilim-araştırma dergilerinde yayınlanıyor.  Bu çalışmaları, ülkemiz şartlarında yapıyoruz.  

Lisans eğitimimi de doktora eğitimi mi de Türkiye’de yaptım. Sadece   doktora sonrası  çalışmaları için yurt dışına gittim.  Hem de o ülkelerin burslarını   kazanarak. Almanya ve İngiltere’ye gittim.  Amerika’ya YÖK bursu ile gitmiştim. Oralarda  ilmi disiplin ve sistemli çalışma dışında imkan ve teçhizat bakımından farklı ve üst düzey  bir durum yok.  Üniversitelerimizde bilim adamlarımızın önünü açabilsek; çalışanla çalışmayanı ayırdedecek sistemler kurabilsek;  işi bilenleri  etkili ve yetkili hale getirebilsek, ülkemizde eksikliğini hissettiğimiz hususlar  kısa sürede  giderilecektir.

 Engellere rağmen  motivasyonel şartları,  kendi eko sistemimizi  oluşturabildiğimiz için üst düzey bilimsel çalışmalar yapabiliyoruz ve  çalışmalarımız Dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinde yayınlanıyor.  

-Genel olarak kendi araştırma alanınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Çalışmalarımızda, organik kimyanın bazı temel yapılarını  çok yönlü fonksiyonel olmasını sağlayacak  kısa,  basit ve  kolay sentez stratejileri geliştiriyoruz.  Üzerinde çalıştığımız bu temel yapılar; Naftalin, Antresen, Fenantren ve Kinolin gibi aromatik molekül sınıfının temel üyeleri. Bu temel yapıların kimyası üzerinde öncü çalışmalar yaptık.  Bu çalışmalarla araştırma grubumuz bir ekol haline geldi ve Dünya bilim literatüründe önemli bir yere sahip oldu. Bu çalışmalarla  düzinelerce yeni reaksiyon metotları ve yüzlerce orijnal yeni molekül  sentezledik. 

Bu çalışmalar, binin (1000)  üzerinde atıf aldı;  başka literatürlere konu oldu.  Diğer bilim adamlarının çalışmalarına  referans oldu. Bu araştırmalarımıza dayanarak Dünya bilim adamlarınca yeni çalışmalar yapıldı  ve böylece  yaygın etkisini gösterdi.

Bir diğer çalışma alanımız bitki kimyası üzerine.  Mesela, son zamanlarda,  bitki  ekstraklarının, öz ve yağlarının    gıdalarda  raf ömrünü uzatmak için doğal katkı ürünleri olarak değerlendirilmesi üzerine çalışmalarımız var. Bu çalışmalarımızda gördük ki, bitki ekstrakları, öz ve  yağları    sadece insan  sağlığında değil, aynı zamanda doğal gıda katkı maddesi olarak kullanılabilir, bitki zararlılarına karşı kimyasal pestisit yerine kullanılabilir.   Ayrıca  biyolojik atıkların   mikrobiyal gübre haline dönüştürülmesi (kompost gübre ve solucan gübresi gibi)  üzerine  yapılan ve  var olan  çalışmaları değerlendiren çalışmalarımız var.  Bu son çalışmamızda, aşırı kimyasal gübre ve pestisit gübre kullanımı ile organik muhtevası neredeyse yok olma noktasına gelen topraklarımız için yegane çözümün organik atıklardan elde edilen  mikrobiyal gübre ve organik düzenleyiciler olduğunu  gördük.

-Medyada  yazılarınıza sıklıkla rastlıyoruz.  Bilhassa Milli Eğitim, Üniversite  ve Araştırma sorunlarına  çözüm sunan yazılarınız dikkat çekiyor.  Bunun yanında Yaratılış sırlarına dair  popüler bilim alanındada yazıyorsunuz.

Yanılgılar ve yanıltmalar üzerine kurulu  bir eğitim sistemimiz var. Ülkemizde eğitimle cahilleştirme ve medya ile kimliksizleştirme   yoluyla  toplum mühendisliği  uygulandığına inanıyorum. Ülkemiz bu sebeple bir “sınavlar ülkesi” haline gelmiş bulunuyor.  Bu yüzden MEB’in kendi müfredatından ziyade bir paralel müfredatı  hükmediyor. ÖSYM’nin sınavlara dayalı eğitim sistemi hakim durumda. Bu yapı  okulları  meslek öğreten kurumlar olmaktan çıkarıyor. Bilim merkezi olması gereken mekanlar  test cambazlıklarının öğretildiği kurumlar haline  geliyor. Bu yüzden öğretmenlerimiz  gerçek şekliyel  mesleğini icra edemez geliyor.  Okullarda eğitimlerde ve öğrencilerde var olan şevksizliğin ve heyecansızlığın en büyük kaynağı bu.  

Bu sebeple  yazılarımızla,  eğitimin bilgi meselesi değil, medeniyet ve insanlık, aynı zamanda meslek meselesi olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.   Araştırmacılar ve bilim adamları, eğitimcileri  bu ülkenin öncü kolu, ufku, umudu ve ruhu olduğunu gerçeğini her platformda dile getiriyoruz.  Bu ülkenin düşünürleri ve bilim adamları; fikir ve sanat, ruh ve hayat atılımının yegâne kaynağı, bu ülkenin beyni olduğunu söylüyoruz. 

Ülkemizde beden – beyin ayrıklığı yaşıyoruz.  ARGEye dayanmayan kopya endüstrilerden kurtulmanın yolu bilimi kalkınmada öncü haline getirmekle mümkün.  Bu alandaki yoğun çalışmalarımızdan dolayı, eğitim ve bilim felsefesine dair ikinci bir alanımız oluştu. Dört farklı üniversitede Lisansüstü eğitim enstitüsü müdürlüğü  (önceki isimleri ile  fen bilimleri enstitüsü, sağlık bilimleri enstitüsü) ve  başka kurucu idari görevler yaptım.  Bu vesile ile de üniversite yapılanmasına dair sorunları  ve araştırmanın problemlerini yakından gördüm.  12 Eylül (1980)  İhtilal Anayasasının ürünü olan YÖK kanunun bilimi toplumdan koparmak için  tasarlandığını daha iyi farkettim. Bunları konu edinen yazımızı  “İhtilalin 40. Yılında YÖK yasasına 41 Kere Maşallah (!)” yazımızda ele almıştık.   

-Tekrar molekül sentezine dair çalışmalarınıza dönersek… Bu moleküller neden önemli?

 -Bu moleküllerin önemi şu: Bizim araştırma alanımız olan moleküller, iskelet ve çekirdek yapı olarak, bitkilerde/canlılarda doğal olarak yaygın şekilde yer alır. Bitkilerdeki çoğu moleküller zamanla halkalı çekirdek (core) iskelet yapılara dönüşerek kömürün bileşenleri halini alır. Örneğin antresen, naftalin, kinolin ve fenantren bu moleküllerden bazılarıdır.

Bu  çalışmaları;  aromatik temel bileşikleri yani  “ iskelet yapıları” “ete kemiğe” büründürme çalışmaları olarak  değerlendirebiliriz.  “Ölü” yapıları  tekrar diriltme, çekirdek yapıları “ağaç haline getirme”  olarak   da vasıflandırabiliriz.  Bunları mesela çoklu  bromlu türevlere  (aril bromürler) dönüştürdüğünüzde anahtar yapılara ulaşmış oluyorsunuz. Sonra   bunları hemen her türlü yeni türeve;      biyolojik aktivite gösteren yapılara dönüştürebiliyorsunuz. Çalışmalarımızı şu şekilde özetleyebiliriz:  Temel aromatik yapıları, bitkilerdeki  moleküllere giden yolda çıkış ve başlangıç bileşiklerine dönüştüren stratejiler keşfedilmiştir.

Hulasa edersek, Organik Kimya alanında  yeni sentez stratejileri geliştiriyoruz. Ayrıca işbirliği halinde olduğumuz gruplarla sentezini başardığımız moleküller üzerinde biyolojik aktivite çalışmaları yürütülmektedir.  

Kinolin  grubu moleküller üzerine geliştirdiğimiz  sentez metotları ile,   bu alandaki uzmanlığımızla Dünya Literatüründe önemli bir yere sahip olduk.  İlk defa kolay ve basit genelleştirilmiş sentez stratejileri geliştirmiş bulunuyoruz.

Önceki yıllarda yürütücüsü olduğunuz TÜBİTAK projeniz  Proje Performans Ödülü almıştı.   TÜBİTAK-Proje Performans Ödülü (PPÖ) TÜBİTAK projelerinden çok sayıda yayın, buluş ve ürün-çıktı  sahiplerine verilmektedir.  

-Bu moleküller biyolojik aktivite gösterdiğine göre, ilaç  gibi  moleküle dayalı  kimyasal teknolojilerde kullanmak mümkün mü?

Tekrar edersek, çalışmalarımızda kolay metotlarla ve ucuz başlangıç maddelerinden çıkarak önemli kimyasal maddeler için seçici ve yüksek verime sahip üretim  yolları açılmış olmaktadır.  Üretimini gerçekleştirdiğimiz molekülerin  önemi   ticari kimyasal (fine chemicals) özelliği taşımasından kaynaklanıyor. Yani bu molekülleri üretimde başlangıç maddesi olarak kullanabilirsiniz. Sadece biyolojik öneminden söz etmiyorum. Düzlemsel yapısından dolayı,  bazı ileri organik yapılı  malzeme üretiminde bu moleküler on derece önemli. Bu tür yapıları elde etmek için çıkış/başlangıç  molekülleri  olarak kullanılıyor.

Kinolin bileşiği de kömürden izole edilen temel moleküllerden birisidir. Yani canlılarda yaygın olarak bulunan temel iskelet yapıdır. Biz yeni çalışmalarımızda kinolin iskeletini “canlandıran” yani onları fonksiyonel hale getiren (türev bileşiklere dönüştürebilen) stratejiler geliştirdik.

Sırf bu kinolin türevlerini molekülleri üretip  pazarlayan ticari kuruluşlar var. Çünkü bu tür moleküllerin  (kinolin ve izokinolin grubu moleküller) kimya ile ilgili endüstri alanının bir  çok  alanında kullanıldığını görebilirsiniz.

 Mesela  sağlık ürünlerinde (örneğin ilaç kimyasında, zirai  (gübre ve pestisit dahil), temizlik kimyasallarında,  kozmetiklerde,  gıda kimyasında  daha başka alanlarda kullanabilirsiniz. Hammadde olarak kullanılacak çok yönlü anahtar çıkış bileşikleridir bunlar.

- En basit kimyasalları,  hatta kimyasal çözücüler,  temel kimyasalları bile yurt dışından ithal ediliyor.  Bilim adamları, araştırmacılar gerekli AR GE (Araştırma ve Geliştirme)  çalışmalarını yapıyor. Mesela ilaç öncü maddeleri hazırlıyorsunuz. Peki ülkemizde bilim adamlarının geliştirdiği bu sonuçları  ÜRGE (üretim - geliştirme)  ve ticari kimyasal haline   niçin taşıyamıyoruz?

 Bu durum, bilim adamlarının  yetersizliğinden ve eksikliğinden kaynaklanmıyor. Dışarıdan aldıklarımızın içeride sentezine önem  veren  politikaların olmaması ile ilgili. Sanayiciyi  bilim adamı ile birlikte çalışmaya sevkedecek  yaptırımların olmaması ile ilgili bir durum.  Acentaların hakimiyeti var ülkemizde. Daha önemlisi  oligarşik bürokrasi sizi mevzuatla  daha yolun başında boğuyor.  

 -Bu engelleri aşmak için neler yapılabilir? Nasıl bir yol izlenebilir?

Mesela bizim moleküllerin bir kısmı gösterdiği seçici ve güçlü biyolojik aktiviteleri ile ilaç adayı moleküller. Biz bir çoğunun moleküler biyoloji denemelerini; yani  hücre denemelerini de enzim denemelerini yaptık. Tabi bu tür biyolojik çalışmaları irtibatlı olduğumuz moleküler biyoloji grupları ile işbirliği halinde yürütüyoruz.  

Kendi ilacınıza sahip olmanız için  yerli  moleküllerle başlamanız lazım. Bu ilk safhayı tamamladık. Bismillah deyip ilk adımı attık.  Bu ilk adımda gördük ki, bizim moleküller  Glokom, epilepsi, alzheimer hastalığı (AD), lösemi ve tip-2 diabetes mellitus (T2DM) gibi hastalıkların tedavinde kullanılabilir. Yani ilaç adayı moleküller. 

Dahası da var:  Diğer bir kısım moleküllerin  yüksek antikanser aktivite özellikleri yanında seçici antibiyotik etkilerine dair sonuçları var.  Diğer yandan, moleküllerin göz tansiyonu, peptik ülser ve alzaymır hastalıkları için etkileri araştırdığımızda özellikle alzaymıra karşı tedavi edici potansiyel dikkat çekti. Önemli bir ayrıntı ise;    iki molekülümüz (Kinolinin Morfolin ve Piperazinli  türevleri) Hepatit C için etkin sonuçlar vermesidir.   

 Bu iki molekül, aynı metotla COVID -19 virüsüne karşı da belirli ölçüde aktivite gösterdi.  Moleküller   aynı zamanda seçici antibakteriyel etkiler sergilemektedir. Bu moleküller bakterilere karşı etkili. Antibiyotik ilaç adayı moleküller. 8 çeşit bakteri üzerinde deneme yapıldı. Bu  sonuçlar son yaptığımız çalışmalardan birisi sadece.

Son bir projemizden de  söz edelim bu vesile ile. Sözünü ettiğimiz bu molekülleri ilaç adayı molekül halini alması üst faz denemeleri yapılsın diye TÜSEB’ e (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) başvurduk. Başvurduktan sonra bir yılı aşkın süre  içinde hiç cevap alamadık.  Bu süreçte, projemizin başına ne geldi bilemiyoruz tabi. Sonunda gerekçesiz (daha doğrusu bizim de anlamadığımız  uydurma gerçekçelerle)  ret cevabı geldi.

TÜSEB ne amaçla kuruldu? 

Çevremde kimi gördüysem TÜSEB’e proje sunan  arkadaşlar şikayetçi.  Projelerine  zamanında cevap verilmediğinden, bütçelerinin neredeyse yarı yarıya makaslanarak yapılamaz hale getirildiğinden şikayetçiler. Çoğu kere de zaman aşımına uğratılarak yapılamaz hale getirilmektedir.

Neden  yerli  milli ve yerli ilaç veya başka bir sağlık ürününe imza atamıyoruz? Sebebi bu tür engeller.  İlgili kuruluşlar ve mevzuatlar var, ama  çalıştırılmamaktadır. Üniversitelerde de aynı şekilde Teknoparklar, TEKMER’ ler vs, içi  büyük ölçüde boşaltılmış vaziyettedir. Mevcut YÖK sistemi içinde topluma yönelik çalışmaların bir değeri olmadığından,  parmakla gösterilecek sayıda bilim adamı fedakarlık yapıp gerçek ARGE konuları ile ilgilenmektedir.  Onlar da türlü türlü engellerle karşılaşmaktadır.

Kim nasıl engelliyor?

Asıl araştırmamız gereken husus bu. Son zamanlarda bürokrasinin engelinin kalkması için Sağlık Endüstrileri Başkanlığı kuruldu. Ümidimiz var. Çünkü Savunma sanayiinde olduğu gibi bürokrasi engeline takılmadan  sağlık alanında araştırma çalışmaları  ürüne dönüşebilir.

Milli ve yerli çalışmaların nasıl engellendiğine dair  ayrıntıları ve yeni kurulan Milli Sağlık Endüstrileri Başkanlığının vaadettiklerini bir yazımda  anlatmıştım 

Görüldüğü gibi biz invitro hücre, enzim, çeşitli biyolojik aktivite ve moleküler docking denemeleri ile ilaç aday molekülleri;   milli moleküllerimizi hazırlıyoruz.

Sonra,  biyolojik aktiviteleri gösteren moleküllerin faz çalışmaları yapmak istediğimizde, bunu ilaç haline getirelim dediğimizde  karşınıza engeller çıkıyor.

-Nedir bu engeller? 

Yabancının (Avrupa ve Amerikanın)  kanunlarını yani onların ilaç ruhsatlandırma kriterlerini  mutlak kanun olarak bu ülkeye dayatırsan, oyun kurucu olarak onları  kabul etmiş oluyorsunuz onları. Sonrası onların size biçtiği görev ile kalıyorsunuz! Yani bir tür teknolojik kölelik. Türkiye bu zincirleri kırmak zorunda.

Kendi oyun kurma kriterlerimizi, kendi bağımsız milli ilaç politikalarını kurmamız gerekiyor.

-Yerli üreticilerin önünde başka hangi engeller var?  

Ülkemizde globallerin dizayn ettiği bir bürokrasi  ve mevzuatın hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bu mevzuat milli ve yerli olanın önüne geçiyor.

Bu yapı yerli ve millinin hayata geçmesini engelliyor, acenta halinde kalmaya zorluyor sizi.  Üreten ülkelerin  pazarı halinde kalmamız isteniyor sürekli.  Bürokratik oligarşinin gizli gücü ile "menfaate dayalı bir bürokrasi" kurulmuş oluyor.  Bu   menfaat düzenini kaldırabilirsek müteşebbis ve hamiyetli, buluşçu insanlarımızın önü açılacaktır.

Çözüm için  dikkatleri bu noktaya teksif etmeliyiz. İyi takımlarımız var. Ama kale kapalı,  gol atamıyoruz

Tabi ki Sağlık Endüstrileri Başkanlığının  kurulması  ümit vaad ediyor. Ülkemizde birkaç istisna dışında   milli molekülümüz yerli ilacımız da yok.  Halbuki bu konuda ön testlerle aktivitesi ortaya konmuş yüzlerce ilaç adayı molekül ve çalışmaya hazır onlarca  güçlü  araştırma  ekipleri var.

-Bir molekülün ilaç halini alması için hangi safhalardan geçmesi lazım?  

(I) Keşif ve araştırma:  Hücre denemeleri ile aday etken molekülleri belirleme. (II) Preklinik çalışmalar. (III) Klinik çalışmalar. (IV) Tedavi onayı

Ükemizde sadece birinci aşamayı tamamlayabiliyorsunuz. Yani size daha ileri  gidemezsiniz deniyor. 

-Ne yapmak lazım peki?

Savunma sanayisi çok iyi bir rol model oldu. Yerli üretim alım garantili şartname ihale modellerinin artırılarak geliştirilmesi sektör ve ülkemizi çok iyi bir noktaya taşıyacaktır.  

Yüksek teknolojik bilginin ticarileştirilmesine yönelik start-up geliştirilmelidir.  Sektör paydaşlarınına dolaylı teşviklerin yanında doğrudan teşvik modelleri artırılmalıdır.

Kurulma aşamasında olan Milli  Sağlık Endüstrileri Başkanlığı  ehil ellerde doğru bir şekilde  yapılanırsa,  olaya sistemsel yaklaşımın ve sahip tarafın adı olacaktır.  Yerli ürün tercih ederek kendini global devlerin pençelerinde hissedebilecek yöneticilere devletin prim vermesi ve olabilecek aksi durumlarda sayıştay denetimlerinde koruma kalkanı gelecektir. Yerli lehine her yıl alım oranını yukarı çekmeyen yönetici maaş ve tenzili rütbe riski ile karşı karşıya bırakılacaktır

-Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ümit ediyoruz ki  Milli Sağlık Endüstrileri Başkanlığı  doğru bir şekilde hayata geçirilir. Bu kurum,     savunma sanayiinde olduğu  gibi doğru bir şekilde çalışmaya başlarsa   bürokratik engeller bir bir kalkacak ve ülkemizde  yerli ve millinin önüne çekilen setler  bir bir parçalanacaktır. 

Milli Sağlık Endüstrileri Başkanlığının  kurulması ne anlama geliyor? “Milli Sağlık Endüstrileri Başkanlığı Kuruldu” (Haber 7, 17 Mart 2021) , başlıklı yazımızda  konunun ayrıntıları yer almaktadır.