Yapı, mimari ve şehir merkezli olarak başvuracağım ikinci kitap, Mehmet Osmanlıoğlu imzalı “Şehir ve Mimari – Karton Kentlerden, Ruha Dokunan Şehirlere” adlı kitaptır.

Şehir; İslam Şehri; Mimari – Cami Mimarisi; Sanat ve Mimari Tevhit İlişkisi; Kentsel Dönüşüm; İstanbul Üzerine Düşünceler; Çevre, Ekoloji ve Enerji; Gettolaşma, Gökdelen – Rant İlişkisi ve Turgut Cansever Üzerine adlarıyla dokuz bölümden oluşan bu kitapta, bölüm adlarından da anlaşılacağı üzere İslam sanat ve mimarisi esaslı nazari konular daha ağırlıklı olarak ele alınırken, günümüzdeki kontrolsüz büyüme, kentsel dönüşüm, gettolaşma, deprem vb. konular mezkur nazariyat içinde geçmişten bugüne kurulan sorunlu köprüler olarak doğrudan sıcak gündemle ilişkilendirilmiştir.

Yapı, mimari ve şehir konularını ana hatlarıyla, Osmanlıoğlu’nun bu kitabıyla, önceki yazımda zikrettiğim “Ufkî Şehir – Turgut Cansever’in İzinde” adlı kitaptan yararlanarak iletmeye çalışacağım. Bu sınırlamayı konuyu ele alma maksadıma -ve bakış açıma- tabi olarak yaptığımı, oysaki geçmişten bugüne ilgili kayıtların çok büyük bir külliyat oluşturduğunu da peşinen ifade etmeliyim.

Öncelikle yapı yani içinde yaşamak üzere bir bina yapma konusu ilk insandan beri var olan bir durumdur. Bu manada biz atamız Hz. Adem’in bina yapmada ilk el olduğuna inanır ve ilk insanların ilkellik’lerinin bize değil Batılılara mahsus bir romantik fantazmadan ibaret olduğunu biliriz.

Çünkü bizim zihniyetimizde ev fikri, Hz. Adem ile eşinin yaşatıldıkları ilk yer olması bakımından cennet-ev ile başlar, onların indirildikleri dünya-evini mübarek ev –Kabe– merkezinde ahiret-evine bağlanan bir köprü olarak görür ve Mescid-i Nebi’nin bidayetinde bir mescit-ev olarak inşa edişini hatırımızda tutarak, kendi dünya-evlerimize bu mescit-ev ile Kabe’nin merkeziyetinden ve mahremiyetinden -Harem oluşundan- bir pay biçeriz.

Kur’an ve hadis kaynaklı bu ev-fikrini insanlığın inşa / imar serüvenine dair yine Kur’an’dan “Düşünün ki Allah Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O’nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler kuruyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.” mealindeki ayetle (Ârâf suresi, 7/74) vb. bize verilen bilgilerle tahkim ederiz.

Dolayısıyla bizdeki ev fikri, Batı’da ilkellikten kurtulma yollarından biri olarak görülürken, bizde bunun tam aksine insanın evvelinde medeni oluşunun bir nişanı hükmündedir.

Evlerin az ya da çok katlılıklarıyla ilgili olarak Peygamber Efendimizden nakledilen birçok haberden üçü şöyledir:

1-“Abdullah b. Yezid-i Hatmi şöyle anlatıyor: Ben Peygamber’in hanımlarının evlerinin Velid b. Abdülmelik (h.86-97)’in emriyle Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz tarafından yıktırılırken gördüm. Onlar toprak tuğlalardan yapılmış ve çamurla sıvanmıştı. Onların hepsini saydım; dokuz odaydı. (…) Ümmü Seleme’nin evini gördüm ve oğullarından birine sordum. Dedi ki: Peygamber, Dumetü’l-Cendel gazvesine hazırlandığı sıralarda, Ümmü Seleme odasını toprak tuğlalarla yaptı. Peygamber onu gördüğünde Ümmü Seleme’ye giderek: Ey Ümmü Seleme, Müslümanların servetini sarf ettiği en kötü yer inşaattır, dedi. (Tabakat, c: II). Ata Horasani oradaydı. Ata Horasani, Sa’id b. el-Müseyyeb’den şöyle duyduğunu nakletti: Allah için, dilerim bu kişiler odaları aynı vaziyette bırakırlar da Medine’den ve yabancı memleketten halk Peygamber ve ehlibeytinin ne ile kanaat ettiğini kendi gözleriyle görürler. Bu, insanları mal yığmaktan ve birbirlerine karşı övünmekten alıkoyabilecek bir şeydi.” (Siret Ansiklopesidis, Haz.: Afzalur Rahman)

2-“Hz. Peygamber, evinin darlığından şikayet eden Halid b. Velid’e ‘Binayı göğe yükselt ve Allah’tan (fiili olarak) genişlik talep et.’ buyurdular.”

3-Dükeyn b. Sa’id el-Mizeyni’den demiştir ki: Biz (dört kişin kadar bir topluluk) Hz. Peygamber’e (sav) varıp kendisinden yiyecek istedik. (Hz. Peygamber de Hz. Ömer b. Hattab’a.) ‘Ey Ömer! Git bunlara yemek ver! Buyurdu. Bunun üzerine Ömer bizi (alıp) yüksek bir kata çıkardı ve kemerinin altından bir anahtar alıp (onunla bize içi çeşitli erzak dolu bir odanın kapısını) açtı.” (Ebû Dâvud, Kitabü’l-Edeb)

İlk hadis sade yaşayışa delil ve ibret vurgusu taşırken, diğer ikisi ev yapımında çok katlılığa ruhsat olarak alınabilmektedir.

Öte yandan, inşat alanlarının –kıymetindeki artışa tabi olarak– daralması, inşaat malzemelerinde yeniliğin ve artışın mümkün olması, pazar, okul vb. sosyal alanlara olan ulaşım… da evlerde çok katlılığı zamana ve mekana göre farklı kılabilmektedir.