İşbiliye / Sevilla doğumlu olan Hashim Cabrera, çocukluğundan beri Kurtuba’nın Almadovar del Rio (Müslüman İberya’daki adıyla: Al-Mudavvar) kasabasında yaşayan bir ressam.

Altmış beş yaşında olmasına rağmen çok dinç ve hareketli biri. Üstelik son derece kompleksiz, rahat ve salt kendisi olarak davranan, rolsüz, numarasız, maskesiz biri.

Kendisini, Almadovar del Rio’daki işlerinin yoğunluğu nedeniyle, Granada’da yaptığımız Endülüs’te Ramazan programında ancak bir kez konuk edebildik.

Programın, simultane çevirisini yapan kişinin, bizim karşılıklı olarak zikrettiğimiz sanat terimlerinin İspanyolcasını bilmemesi de bir yana, Mevlana dahil, isimlerini zikrettiğimiz mutasavvıf ve sanatçıları tanımaması ve dolayısıyla isimlerini bile doğru telaffuz edememesi yüzünden izleyicide gerekli karşılığı oluşturduğunu söylemem zor.

Umuyorum ki, Tvnet’teki arkadaşlarımız, bu programı, şimdi ardışık çeviriyle tekrar sunacaklardır. Zira sanatçı olarak Cabrera’nın düşünceleri ve programda açmaya çalıştığım hususlardaki yaklaşımları bizim (yerli sanatçılarımız) için önemlidir.

Şimdi burada yaptığım gibi, Cabrera’nın bizler için önemini, programa geçmeden önce de yüzüne karşı fazla tekrarlamış olmalıyım ki, o da haklı olarak, kendisini neden önemsediğimi sordu.

Müslümanların birbirlerine sevdiklerini, değer verdiklerini söylemeleri, Peygamberimiz’in emriydi. Buna bağlı olarak Cabrera, yerli sanatçılarımızın henüz keşfinde ve uygulamasında başarılı olamadıkları sanatsal sentez deneyimlerine sahip olması ve bizde siyaset ile sanat ayrımı konusunda sanatçılara yapılan baskıya, İspanyol yani kendi söyleyişiyle Batılı bir Müslüman sanatçı olarak itibar etmemesi nedeniyle önemliydi.

Birinci husus için Cabrera’nin İslam ve Çağdaş Sanat adıyla Türkçeleştirilen kitabına ve sergi kataloglarına bakmanız yeterlidir diyeceğim, ama söz konusu kitabın çevirisi maalesef kötüdür ve sergi kataloglarına erişmeniz de kolay değildir. Dolayısıyla bu konudaki hem kastımın tam anlaşılabilmesi için Cabrera’nin sanata ve siyasete ilişkin kitaplarının aslına uygun olarak çevrilmesini, hem de resimlerinin fotoğrafları üzerinden gerçekleştirebileceğim okumalarımın yayınlanabileceği uygun bir mecrayı beklemem gerekir.

İkinci hususu ise, Cabrera’nin hayatına mahsus elimdeki mevcut malzemeye yaslanarak burada açma imkanına sahibim.

1954’te doğan Cabrera, 1972’de yani on sekiz yaşında resimle uğraşmaya başlamış. Ressam gözü onu tuvale bağladığında, önce gözün hakkının doğru verilmesi gerektiğini fark etmiş olmalı ki, uzun seyahatlere çıkmış.

1983’te yine Almadovar del Rio’da karar kılmış ama, sanki yirmili yaşlarında benimsediği İslam’ın maddi kültürel değerlerini keşfetmeden sükun bulmayacakmış gibi, Uzak ve Orta Doğu’ya, Mağrib’e ve Akdeniz havzasına yöneltmiş, adımlarını ve bakışlarını. Sanatçı olarak ilgileri de sanırım dönemde netleşmiş. Resim yapmakla kalmamış, heykele de el atmış, ardından şiir, deneme ve fotoğraf gelmiş ve sonrasında sanat nazariyatı ile İber İslamı, günümüz Müslümanlarının Batı ile ilişkileri ve sorunları üzerine makaleler yazmış.

Mansur Escudero, Sabora Uribe, Abdennur Coca ile birlikte, kısa adıyla Junta İslamica (CDPI - El Centro de Documentación y Publicaciones Islámicas) ile Helal Enstitüsü’nün (Instituto Halal) kurucuları arasında yer almakla kalmamış, bu merkezin aktif yönetimine de bizzat katılarak, İspanyol federal devletince İslam’ın din olarak tanıması için yapılan müzakerelere Abdennur Coca, Abdelkarim Carrasco ve merhum Mansur Escudero ile birlikte katılmış.

Yine merkez bünyesinde yayımlanan Verde Islam / Yeşil İslam adlı bir dergiyi çıkartarak, beş yıl yönetmiş.

Adını, İspanya Müslüman Topluluğunun Belgeleme ve Yayın Merkezi olarak çevirdiğimizde, faaliyet çerçevesini de öğrenmiş olacağımız merkez, Müslümanların maruz kaldıkları Katolik zulmune dair Şehadet Kolleksiyonu / Colleccion Shahada’yı oluşturduğu kadar, İber İslamı’nın yaşayan maddi değerlerinin tespiti ile İspanya’nın Katolik toplumu ve onun kültürü içinde Müslüman olarak yaşayabilme çabasının gereklerine de el atmış.

Zikredilen çalışmaların hemen tamamında fiilen yer alan Cabrera, ayrıca Avrupa Parlamentosu içinde Akdeniz havzası sanatçılarının kültürel ve sanatsal etkileşimini sağlamaya yönelik olarak kurulan Ras el-Hanut adlı proje grubuna yine aktif üye olarak katılmış.

Yukarıda Cabrera’nın kompleksiz olduğunu söylemiştim. Bu özelliği sanat nazariyatına da yansımış gibi geldi bana. Zira, ikona esasında sorduğum bir soruyu, bu konuda çok da köşeli olmamayı salık veren ifadelerle cevapladı. Öte yandan, sanat ve siyaset ilişkisine dair soruma karşılık da, bunlar arasında bir ayrım gözetmediğine, yaşamak ile yapmak, düşünmek ile eylemek fiillerinin müşterekliğine vurgu yaptı.

Benim, sanatçı özgürlüğünü ve üretkenliğini korumak bahanesiyle siyasete dudak büken sinameki tiplerden hiç hazzetmediğimi, üstelik bunların güya siyasetsizlikle, Sol-Kemalist çevreden onay almaya çalışan tipler olarak bir şahsiyetsizlik siyaseti izlemelerine de tahammül göstermediğimi bilenler, yukarıda belirttiğim hususlar esasında Hashim Cabrera’ya verdiğim önemin nedenini daha iyi fark edeceklerdir.

Sanatı siyasetiyle, siyaseti sanatıyla iç içe taşıyabilen tüm canlara selam olsun!